“FETÖ olayının üstünden 1,5 yıl geçmesine rağmen, henüz bir neticeye varılmaması ve yakalananların sayısı mevcut olanların yarısı bile değil” diyen yetkililer… Bunu diyen devletin en yetkili sözcüsü, elbette inandırıcı olması gerekir. Ben bunu duyunca aklımın temelini biraz karıştırdım.

“FETÖ olayının üstünden 1,5 yıl geçmesine rağmen, henüz bir neticeye varılmaması ve yakalananların sayısı mevcut olanların yarısı bile değil” diyen yetkililer…
Bunu diyen devletin en yetkili sözcüsü, elbette inandırıcı olması gerekir. Ben bunu duyunca aklımın temelini biraz karıştırdım. Çünkü kendi kendime şüphelenmeye başladım. Acaba aklımın temelinde bir oynaklık mı var?
Memleketin başına bela edenler şimdi benimle dalga geçer gibi, gözümün içine bakarak, inanıp inanmadığı mı sanki kontrol eder gibi?
Bu musibetin başımıza tebelleş olması bir iki günlük veya yıllık falan değil, elli altmış yıldan bahsediliyor.
Türkiye’nin başına bela olan bu hain örgütün Kırşehir’deki mensuplarının bir kısmının içeride olduğunu biliyorum. Bu kişilerin nasıl el üstünde tutulduğunu, açılışlarda, törenlerde bu ili yönetenlerin yanı başında nasıl durduğunu hep yadırgıyordum. Ama ne yaparsın ki elimizden fazla bir şey de gelmiyordu. Çünkü onlar kendinde bu gücü görüyorlardı.
Kırşehir’de herkes biliyordu ki onların her isteği harfiyen yerine getiriliyordu. Onların kapısına gitmeden, onlardan el almayınca iş olmuyordu.
Yıllarca dini maske olarak kullanıp, terör faaliyetlerine "himmet" adı altında para toplayan Türkiye'nin en büyük ve kanlı darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ mensupları, dine hizmet ettiği gerekçesiyle kendisini meşrulaştırarak, çalışmalarını büyük bir gizlilikle yürüttüğü ortaya çıktı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı iddianamede de Gülen cemaatinin, "İslam'ın yayılmasına hizmet eden, dindar gençlik yetiştirilmesine, ülkesine, devletine bağlı, çalışkan, hayırsever bir topluluk oluşturulmasına, ülkeyi barışa, huzura ulaştırmak için çalışan, okul ve yurt açarak gençlerin okuması ve ülkenin kalkınmasına adayan, gariban ülkelere ilim, irfan götüren, ülkemizin milli marşını, dilini, kültürünü öğretmek için çabalayan topluluk olarak topluma algılatıldığı" kaydedilmişti.
Hareketin masum olmadığı, devlet ve toplum nazarında devleti ele geçirme amacını başarılı şekilde gizlediği bildirilen iddianamede, "Cemaat, bir yanda içki içenleri, kumarbazları, tefecileri bünyesine alırken, diğer yanda dindar ve muhafazakâr kesimlere hitap etmiştir. Toplumdaki her kesime veya kişiye nabza göre şerbet verilerek meşruluk sağlanmıştır. Din, onlara toplum nezdinde önemli bir meşruluk alanı sağlamıştır." değerlendirmeleri yer almıştı.
FETÖ'ye yönelik soruşturmalar kapsamında okullarında eğitim gören öğrencilerin ve sohbete katılanların ifadeleri de örgütün kirli çıkarlarına dini ne denli alet ettiğini gözler önüne serdi.
FETÖ'nün yurtiçi ve yurtdışı yapılanmaları, yürütülen soruşturmalarla bir bir çökertilirken, kurduğu dershane, okul ve yurt gibi kurumlarla çok sayıda insanı ağına düşüren örgütün, finans desteği sağlamak için köyleri dahi gezerek, insanların milli ve manevi değerlerini sömürdüğü, bu yolla yardım topladığı ortaya çıktı.
Bu hain örgütün yaptıklarını burada saymakla bitiremeyiz.
Yapılan sohbet toplantılarında "Allah rızası" için denilerek, cemaat öğrencileri adına burs ve kurban parası istendiği söylense de kimse üzerine gidemiyordu.
Himmet paralarını sadece sohbetlerde toplamakla kalmayan örgütün, burs, kurban, öğrencilere yardım adı altında kişilerin iş yerlerine giderek, çek ve senetle tahsilat yapıp finansman sağladıkları da biliniyordu.
Yine bankaların memurlara verdiği promosyonların "haram" olduğu belirtilerek, bunun örgüte verilmesi istenirken, "umre promosyonu" ile daha düşük bir bedelle umreye gönderilen kişilerden dönüşte zorunlu olarak çok sayıda öğrenciye burs vermesi talep ediliyordu.
Bu hain örgütün yaptıkları biliniyordu, bilinmesine ama nedense gereğini yapmadılar,
Meclis’te zaman zaman bu musibetin başımıza çorap öreceğini aklıselim kimseler dile getirirdi. Kamer Genç bağıra bağıra Meclis kürsüsünden söylerken, bazı parti fanatikleri ki onların pek çoğu hala Meclis’te, adamı linç etmeye kalkıyorlardı. “Sarhoş p….. sen hocanın adını nasıl abdestsiz ağzına alırsın, vay sen hoca efendiye nasıl hakaret edersin, çarpılacaksın” deniliyordu!
Fakat adam çarpılmadı, eceliyle öldü.
Hoca bütün çağrılara rağmen, güya çok sevdiği vatanına bir türlü dönmedi, vatanını seven nasıl hocaysa?
Hepimiz hayretle seyrettik, komedi skeçlerini… Yani hep kandırıldık, demek ki! Aklımız beynimize uygun değilmiş! Mikrofonu kapan gözyaşlarını dökerek, salya sümük “hocam gel artık hasretlik bitsin, sana dayanamıyoruz!” diye yalvarıyorlardı.
Rahmetli Ecevit bu örgütü fark etti, fakat bir türlü gücü yetip tasfiye edemedi.
Şimdi haddim olmayarak soruyorum. Kozmik odalara girenler nerede? “Girsinler ve arasınlar!” diyen siyasiler nerede?
Kozmik odalardan neler alındı, kimlere teslim edildi?
Merve Kavakçı kimdir, şimdi nerededir?
Bu kadını yasalara rağmen Meclise sokan kadın kimdir?
Bu kadının reklam finansmanını kim karşılamıştır ve karşılığında ne almıştır?
Ve o şimdi nerededir?
Allah aşkına aklımızla oynamayın lütfen.
Şimdi çıkıp bu kadar Fetöcüyü toplamayla bitiremeyen devlet, “Hala polis ve askeriyenin içinde yirmi binden fazla Fetöcü var” diyor.
Askerin sefer halindeyken bu türlü beyanatların yanlış olduğunu önce belirtelim. Bu beyanat bana Türkiye’nin sağ-sol kargaşası sırasında görev yapan ve aynı zamanda hem dayım hem de bacanağım olan polisin anlattıkları aklıma geldi. O zaman anlattıkları tüyler ürpertici geliyor şimdi bana.
Mevzide düşmana silah sıkan asker, yanındaki arkadaşından şüphelenmez mi?
Herkesi şaibe altında bırakmak akıl kârı mıdır?
Zamanında devletin ikinci adamı konumunda olan sayın bakanın beyanı, “Türkiye’de 8 kişiden yedisi Fetöcü” dedi.
Başkalarını tanımadığım için o bir kişide benim herhalde. Ben bu adamın sahtekâr, yalancı olduğunu, halkı kandırdığını defalarca yazmışımdır ve hatta o yazılardan dolayı başım da az ağrımadı.
Bu örgüt kaç senede sistem içerisine sızdı ve kadrolaştıysa, en az yarısı kadar bir zamanda da temizlenir ve normalleşir. Bu da yalnız ciddi ve kararlı bir mücadeleyle mümkün olabilir. Bu konuda Sayın Reisicumhurun yalnız kaldığını düşünüyorum.
Çok güzel saklanmasını bilen ve çok gizli organize olan bir teşkilat var karşımızda. Onları deşifre edecek ekibin daha bilgili ve donanımlı olması gerekiyor. Emniyetin işi zor ama herhalde başarılır.