2019 yılının sonuna doğru Kırşehir’den ayrılıp, Almanya’ya gittim ve koronavirüs salgınıyla orada karşılaştık. Dünyanın başına bela edilen korona virüsünün, mücadelede ziyade bunu kim getirdi, nerden geldi münakaşasına şahit olmaya başladık.
Bazı ülkelerde siyasi çıkar malzemesi olarak da kullanılmaya başladığına, ne yazık ki şahit oluyoruz. Vatandaş olarak kimin ne ile ilgilendiğini, bazı siyasetçinin art fikir ve geri düşünmesinin zamanı gelince her halde seçmen değerlendirir.
Türkiye’de iktidar partisinin ve aynı zamanda devleti temsil etmesi gerekirken, kendinde olmayan belediyeleri adeta cezalandırma yöntemine giderek yardım faaliyetlerini engelleme ve kanunla yasaklama gayreti içine girmesi de, seyre sayan bir davranış.
Türkiye virüs dağılımında ne kadar da mücadele ediyor görünse de pek de başarılı oluyor denemez. Yılların ihmali ve sağlık sektörüne de özelleştirme adi altında laçkalaştırılması, mücadele etmenin önüne çıkan önce ihmal sonrada engeller affedilir bir davranış kabul edilemez.
Türkiye gibi dünyada başka ülkelerde de benzer davranışlar görülüyor. Ekonomisi güçlü olan bazı ülkeler tatbikatta görüldüğü gibi, olası bir salgınla mücadele edecek durumda, Türkiye kadar başarılı olduğu söylenemez. Bazı ülkelerin bu salgını beklediğini ve hatta bu tip çalışmaların varlığında haberdar oldukları, gelecek her hangi bir saldırıya karşı tedbirde aldıkları açığa çıkmaya başladı.
Yıllar önce zannedersem 2005 veya 2006 yıllarında, Türk Einstein olarak bilinen Oktay Sinanoğlu bir TV programında söylemişti. “Biyolojik silah çalışmaları var dünyada bizde buna karşı bir çalışma başlatalım” diye.
Zamanın iktidarına müracaat etmiş. (Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programında) fakat bazı zorluklarla karşılaşan Sinanoğlu’na yardımcı olunmamış ve bir çalışmada yapamamış. Alman Bilim Kurulu da geçmiş zamanda hükümete, gelecek her hangi bir biyolojik saldırı olayına karşı ne yapılması gerektiğine dair bir rapor vermişler. Bu raporun varlığını inkar etmiyor Alman devleti, fakat içeriği hakkında her hangi bir bilgi yok. Çünkü devlet tedbirini almış ve gereğini yapmış olmalı. Zaten en zayiatla durumu kurtarmaları bunu gösteriyor. Bazı uygulamalar dışında her hangi bir yasaklama veya halkın yaşamına bir müdahale olmadı.
Türk siyasetçileri gibi her önüne gelen veya nerde bir mikrofon gören siyasetçi gibi beyanat vermeye kalkmıyorlar. Gıda maddeleri ve zaruri ihtiyaç tedarikindeki bütün dükkan ve marketler kapanırken, şehir içi ve şehirler arası ulaşımda her hangi bir kısıtlama olmadı. Gıda maddeleri satan yerlerde başka açık yer olmadığı için büyük AVM’ler çocukların oyun yeri oldu. Şimdiye kadar aşırı bir fiyat artışı olmadığı gibi, aynı eskisi gibi her aradığını bulabilen halk fazla bir sıkıntı yaşamadı denebilir. Almanya ek olarak her hangi bir hastane veya özel tedavi merkezi kurmadılar. Hemen hemen her yerleşim merkezlerinde yeterli hastaneler var.
Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi nüfusu bir yere toplamaktan ziyade, daha küçük mahalle ve köylere yayılmış toplumları kontrol etme kolay olur mantığı ile hareket edilmiş. Yeni mesken bölgelerini, Türkiye gibi nüfuslu ve arazi bonkörleri belirlemez. İşe yaramayan tarıma elverişsiz arazileri yerleşim yerleri olarak seçerler. Bütün alt yapısını hazırladıktan sonra imara acarlar. Bunlar arasında eğer raylı sistem olacaksa rayları döşenir. Eğer otobüsle ulaşım sağlanacaksa duraklar ve yollar en kısa zamanda yapılır ve halkın kullanımına sunulur. Yavaş yavaş normale dönmeye hazırlanan Almanya, halkın devletine güvenmesi ve soğukkanlılıklarıyla bilinen alman toplumu en az zayiatla bu badireyi atlatacaklar. Darısı Türkiye’ye…
Öğrendiğim kadarıyla Kırşehir’de de koronaya karşı alınan bir çok tedbirin sonucu karantinadaki yerleşim yerlerine son verildiği ve insanların normal hayatlarına dönmeleri memnuniyet vericidir. İnşallah ülkemiz ve Kırşehirimiz, tabi ki tüm dünya bu virüs belasından en kısa sürede çıkar…