Tamam bu kabulun ardından, soruyorum;
Yönü Kayıp Dümen nereye götürür ki.!?
Yeryüzü yanıyor. Kimi zaman orman yangınlarında, kimi zaman bombaların alevinde, kimi zaman bir annenin sessiz çığlığında... Bu ateşin başında ise, güya "lider" dediklerimiz var. Koca koca insanlar, koca koca laflar ediyorlar. Zirvelerde buluşuyorlar, fotoğraflar çektiriyorlar, açıklamalar yapıyorlar. Ama dünya daha da kararıyor.
Sormadan edemiyoruz: Bu insanlar bizi nereye götürüyor? Gerçekten bir yöne mi, yoksa yavaş yavaş uçuruma mı?
1-Süslü Laflar, Çürük Politikalar
Liderlik eskiden cesaret demekti. Hakikat uğruna risk almaktı. Bugün ise "liderlik", reklam şirketleriyle çalışan, sosyal medya ajan-s-lara teslim olmuş bir vitrin oyununa dönüştü. Kriz anlarında ne yapılırsa yapılsın, bir yolunu bulup kahraman gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ama gerçekler yalan söylemiyor:
Açlık artıyor.
Savaşlar çoğalıyor.
Doğa tükeniyor.
İnsan yalnızlaşıyor.
Ve liderler... ya susuyor ya da sahte çözümlerle vakit öldürüyor.
2.Yas kişisel olur, politik olan suskun kalır
Çocuklar Uyurken Bombalar Patlıyor.
Bir liderin asıl sınavı, kendi halkını değil, bütün insanlığı ne kadar önemsediğindedir. Ama bugün, çocukların yattığı kentlere bombalar yağdıran eller, barıştan söz edebiliyor.
Milyar dolarlık silah anlaşmalarını imzalayanlar, sonra dönüp "insani yardım" gönderiyoruz diyebiliyor.
Vicdanlar bu kadar çürümüşken, hangi geleceği inşa edebiliriz? Adaletin sesi, yoksulların nefesi boğulurken, hangi medeniyetten söz edebiliriz?
3. Sessiz Kalanlar, Suça Ortaktır
Liderlik sadece karar almak değil, zamanında susmamaktır. Ama bugün birçok lider, zulme sessiz kalmayı tercih ediyor. Mazlumun sesi yerine güçlünün cebine kulak veriyor.
Bu suskunluk öyle derin ki, çoğu zaman bir insan hayatı, bir hisse senedi kadar değer görmüyor. İnsan kanı, jeopolitik çıkarların gölgesinde değersizleşiyor.
Bu dünya, kimsenin özel mülkü değil. Bize emanet edilmiş bir gelecek. Ama bu emaneti hoyratça kullanan bir liderlik anlayışı var karşımızda.
Daha fazla teknolojiyle değil, daha fazla merhametle yola çıkmamız gerek.
Yoksa çocuklarımız bize “Dünya neden böyle oldu?” diye sorduğunda, verecek bir cevabımız kalmayacak.
Ve belki de o zaman, bu liderlerin bizi gerçekten nereye götürdüğünü tüm açıklığıyla göreceğiz:
Geri dönülemez bir karanlığa...
Ve bütün insanlık...
Artık sadece izleyen değil, sorgulayan,
hesap soran,
talep eden olmalıyız.
Çünkü bu dünya onların değil, hepimizin.
Ve eğer susarsak, tarih bu sefer bizi de affetmeyecek.