Kendinle yüzleş, sahte erdemlerle süslenmiş ikiyüzlülüğü bırak.
Ne tuhaftır ki, ayna karşısında geçirdiğimiz onca saate rağmen, çoğumuz onun hakiki manasını kavrayamayız. Evet, saçımızı düzeltiriz, giyimimize bakarız, yüzümüzün çizgilerini kontrol ederiz. Fakat pek azımız onun önünde durup da “Ben kimim?” sorusunu kendimize yöneltiriz. Velilerin irfanında ayna, tam da bu sorunun işaretidir. “Aynaya bakan, kendini tanır” demiyor muydu, eski üstatlar?
İnsan kendisini anlatırken hep en parlak kelimeleri seçer. Kusurlarını erdem diye sunar, yalanlarını “beyaz” diye aklar, bencilliğini “özgürlük”, korkaklığını “temkin” olarak adlandırır.
Hatta kimi zaman kendi kendini öyle ustaca kandırır ki, söylemlerinde neredeyse kusursuz, tertemiz, lekesiz bir benlik dolaşır.
Oysa aynalar öyle demiyor.
Biz kusurlarımızla kusursuzluğu, yalanlarımızla dürüstlüğü arayarak yaşarız.
Evet, arayışımız samimidir belki.
Ama o arayış bile çoğu zaman gerçeğe değil, iyi hissetmeye yöneliktir. Çünkü insan gerçeği değil, kendisini rahatlatan şeklini sever.
Bu yüzden aynaya bakmak çoğu için bir “görüntü kontrolü”dür, “gerçeklik kontrolü” değil.
Saçımız düzgün mü,
yüzümüzde leke var mı…
Peki ya bakışlarımızda birikmiş hesaplar?
Dudaklarımızın kenarına sinmiş kibir?
Çenemizin altında gizlenen bencillik?
Onları görebilecek göz kaç kişide var?
Ayna sadece yüzü değil, niyeti de gösterir aslında. Ama biz aynayla göz göze gelmemek için türlü yollar buluruz.
Kimi sürekli meşgul olur,
kimi sürekli konuşur,
kimi sürekli başkalarının kusurlarını göstererek kendi aynasını karartır. Çünkü insan, en çok kendisine baktığında utanır.
Toplum olarak da değişmez bir huyumuz var: Kendimizi değil, vitrinimizi düzeltiriz. Sözde adalet isteriz ama işimize geldiğinde görmezden geliriz. Dürüstlükten bahsederiz ama çıkarlarımızla çatıştığında sessizleşiriz. Hatta öyle bir hâl alır ki, başkalarını eleştirirken kullandığımız tüm cümleler, aslında kendimizi tarif eder.
Oysa bir gün sessizlik olur… Kalabalıkların alkışı biter… Kendimizi oyalayacak bahaneler tükenir…
Ve ayna yavaşça bize döner. İşte o an, insanın en zor anıdır.
Çünkü ayna sorar:
“Söylediklerin mi gerçeğin?
Yoksa sakladıkların mı?”
Belki de artık yeni bir erdem tanımına ihtiyacımız var: Kusursuz görünmek değil, kusuruyla yüzleşebilmek.
Çünkü gerçek temizlik lekesiz olmakta değil, lekesini saklamamakta gizlidir.
Ve aynaya dimdik bakabilenlerin sayısı, dünyadaki en gerçek zenginliktir.