Bugünlerde aileyi suçlama olayı çoğaldı.
Modern çağın insanı, geçmişle hesaplaşma konusunda eşi benzeri görülmemiş bir cesarete sahip. Ancak bu cesaretin içinde bir dengesizlik belirmeye başladı:
Kendini tanıma gayreti, yerini aileyi suçlama kolaycılığına bırakıyor.
“Ben böyle oldum çünkü ailem böyleydi.”
Bu cümle, günümüz insanının hem savunması hem de kaçışı haline geldi. Oysa insanın olgunlaşması, geçmişi yargılamakla değil, onu anlamak ve dönüştürmekle mümkündür.
Sorumluluk ve suçlama arasındaki ince çizgi;
Her bireyin kişiliğinde aile etkisi yadsınamaz. Çocuklukta yaşanan deneyimler, sevgi biçimleri, değer aktarımı elbette ki hayatı şekillendirir. Ancak bu gerçeği, bireysel sorumluluğu ortadan kaldıracak bir mazeret haline getirmek tehlikelidir.
Toplumsal bilinçte, “Benim suçum değil, ailemin hatası” anlayışı kökleşmeye başladığında, insanın kendi hayatına yön verme iradesi zayıflar. Suçlama kolay, değişim ise zordur.
Küreselleşen dünyada birey, özgürlük ve özerklik talebini daha güçlü ifade etmeye başladı. Bu süreç, geleneksel dayanışma biçimlerini zayıflattı; Aile kurumu, hem güven alanı hem de eleştiri hedefi haline geldi.
İnsanlar artık bağ kurmak yerine bağları çözmeyi öğreniyor. Aile de bu akışkanlıkta, sabit bir değer olmaktan çıkıyor. Böylece birey, yaşadığı her kırılmada kökenine dönüp hesap sormayı bir alışkanlık haline getiriyor.
Toplumsal eleştirinin sağlıklı sınırlarını aşan bu tavır, zamanla bir “suçlama kültürü”ne dönüşüyor. Bu kültür, bireyin özgürleşmesini değil, mağduriyet üzerinden kimlik kurmasını besliyor.
Suçlama bir savunma mekanizmasıdır. Kişi, kendi iç çatışmalarını başkalarına yansıtarak rahatlamaya çalışır. Aileyi suçlamak da benzer bir şekilde işler:
İnsan, kendi eksiklikleriyle yüzleşmek yerine geçmişin hatalarına sığınarak sorumluluktan kaçar.
Bu durum kısa vadede bir “rahatlama” hissi verse de uzun vadede bireyi içsel olgunlaşmadan uzaklaştırır.
Psikiyatrist Jung, şöyle der:
“Kendini suçsuz ilan eden insan, gölgesini tanımayı reddedendir.”
Aileyi suçlayan birey de aslında kendi gölgesinden korkar. Oysa gelişim, gölgenin farkına varmakla başlar; suçlamayla değil, kabulle olgunlaşır.
Türk–İslam kültüründe aile, sadece bir biyolojik birlik değil; değerlerin taşıyıcısıdır.
Kur’an’da “anne ve babaya ‘öf’ bile deme” buyruğu, sadece bir saygı emri değil, nesiller arası rahmet zincirini koruma çağrısıdır.
Bu çağrı, kör itaati değil, hürmet içinde sorgulamayı öğretir.
Bugün ise bu denge bozulmuştur. Genç kuşak, özgürleşmeyi bazen geçmişle bağlarını koparmak olarak görüyor. Oysa gerçek özgürlük, aileyi inkâr etmekte değil; onun mirasını bilinçli biçimde yeniden inşa etmekte yatar.
Bir insan ailesini suçladığında, aslında kendi kökünü de inkâr etmiş olur.
Kökünden kopan ağaç nasıl kurursa, geçmişine öfkeyle bakan insan da içsel dengesini yitirir.
Her kuşak, bir öncekinden aldığı koşullar içinde en iyisini yapmaya çalışmıştır.
Bugünün ebeveynleri, dünün çocuklarıdır; dünün çocukları da yarının anne–babaları olacaktır.
Bu zinciri anlamak, suçlamanın yerini şefkate bırakır.
Sosyolojik olarak, kuşaklar arası empati geliştikçe toplumda onarma kültürü doğar.
Artık kimse “kim suçlu?”yu sormaz; herkes “nasıl iyileşiriz?”i sormaya başlar.
Aileyi suçlamak zamanın modasıdır; fakat modalar geçer, ilişkiler kalır.
Gerçek olgunluk, geçmişi suçlamakta değil, onun mirasını dönüştürebilmekte yatar.
Kendi hikâyemizin yazarları olarak, bize düşen; ailemizi suçlamak değil, onlarla kurduğumuz bağı daha bilinçli bir düzleme taşımaktır.
Çünkü insanın olgunluğu, ailesine rağmen değil, ailesiyle birlikte mümkündür.
“Suçlayan insan, geçmişte yaşar; anlayan insan, geleceği kurar.”
Bugünlerde aile suçlama olayı çoğaldıysa, bu belki de insanın kendini anlamaya yaklaştığının sancısıdır.
Ama olgun bir toplumun görevi, bu sancıyı suçlama değil, dönüşüm diliyle aşmaktır.
Özetle: Aileyi suçlamak, insanı bir süre rahatlatabilir; ama kalıcı huzuru getirmez. Çünkü insanın kaderi, geçmişinden çok bugünkü tercihlerinde gizlidir.
Bugün yapılması gereken, “ailemi suçlamak” yerine “ben neyi değiştirebilirim?” sorusunu sormaktır. Gerçek olgunluk, geçmişi affedebilmekle başlar.
SUÇLAMA VE SAVUNMA
Necip Adıgüzel
Yorumlar (1)