Benim gibi herkesin olmasa da kahvehaneler birilerinin yaşam parçasıdır. Ülkemize nasıl girmiş, ilkini kim açmış, kim yasak etmiş bilmem ama bugün yerini ya “Kıraathane” almış, ya da modern adıyla Cafe!
Emekli olmuş, ununu eleyip eleğini asmış kişiler sabah evinden çıkıyor, ne yapsın, nere gitsin, hiç olmazsa takıldığı bir kahvehanesi vardır, oraya gidiyor, ya okey, ya pişpirik, ya tavla oynuyor, ya da gazetesini okuyor, çayını yudumluyor, birkaç eşiyle dostuyla lafın belini kırıp, geriden geriye ekmeğini alıp, evin yolunu tutuyor.
Yıllar önce köyünden Kırşehir’e gelen birisi biriyle buluşacaksa, Davşan’ın, ya da Sülükçülerin veya buna benzer namlı kahvehaneleri adres verirlerdi.
Şimdi bu kahvehaneler yok olup gitti, yerini modern kıraathaneler, lokaller, dernekler, ya da cafeler aldı.
Şimdi emeklilerin uğrak yeri olan kırathaneler ne yazık ki işsizlerin mekanı oldu. Cafeler de öyle, tabi buralara daha çok parası bol gençler, sevgililer gidiyor ya olsun.
Bugün Kırşehir’de Cacabey Meydanı ve Ahi Meydanı başta olmak üzere bazı camilerimizin bulunduğu alanlara ise daha çok yaşlılarımız ilgi gösteriyor.
Hava iyi olursa, buralarda elinde üç el tespihi olan, sakallı hacılarımız bulunur, ezan saatine kadar sohbetler edilir, namaz saatinde camiye gidilir, dönüşte hoş sohbete devam edilir, ikindi namazından sonra herkes ekmeğini alıp, evin yolunu tutar.
Bugün Kırşehir’de Cacabey Meydanı ile Çarşı Cami, Lale Cami ve Ahi Evran Camii’nin çevresinde oturan hemşehriler birbirine takılırlar bazen, “Nereye gidiyorsun böyle?”
Karşısındaki hacı hemşehrimizden “parka” yanıtı gelir.
Ama son yıllarda bu tip yerler öyle ünlenmiş ki “gelin kesen parkı!” olarak isimlendiriyor.
Ne yapsın bizim ihtiyarlar, eli boş, evde hanımla dırdır etmektense şöyle bir çarşıya çıkıp, iki stres atıyorlar, biraz da eşini, gelinini, kızını, damadını kesiyorlar! (Yoksa evde akşama otursalar ya hanım kovacak, ya gelin! Ne yapsın bizim ihtiyarlar çarşıda pazarda avare gibi dolaşmaktan başka çareleri yok!)
İhtiyarlarımızın gittiği bu yerde neler konuşulur, neler bilseniz!
Bir sohbete takılırsanız, evin, işin yolunu unutursunuz bazen!
Bu ihtiyarlarımız eskilerden başlarlar, bugünlere gelirler, her gün bir hükümet kurup, hükümet düşürürler. Seçimle girerler, geçimle bitirirler. Yani buralar Türkiye’nin gündeminin tartışıldığı müstesna yerlerdir. Bizim bu ihtiyarlar ne yapsınlar eli boş olduğu için gündemi iyi takip ettikleri için siyasileri, ili yönetenleri, her gün masaya yatırırlar, keserler, biçerler, yorumlar yaparlar.
Hani bir siyaset şakası vardır.
Ünlü siyasetçi Doğu’da konuşma yapacaktı ama halkı Türkçe bilmiyordu. Halkı uyardılar; “Yine anlamayacaksınız. Bari önemli siyasetçi ne derse desin, alkışlayıp eledir (öyledir) diyeceksiniz”
Siyasetçi geldi, kürsüye çıktı ve konuştu:
“Size yol yapmadık mı?”
Toplananlar anlamadılar ama alkışladılar:
“Eledir.”
“Tarım kredisi vermedik mi?”
“Eledir.”
“Tohumluk buğday dağıtmadık mı?”
“Eledir.”
“Kömür vermedik mi?”
“Eledir…”
“ Nohut, makarna yardımı gelmedi mi?”
“Eledir…”
“Üçlü kanepe göndermedik mi size?”
“Eledir…”
Önemli siyasetçi yakınarak lafı bağladı:
“Bir de bize hırsız diyorlar…”
İlçe halkı alkışını sürdürdü.
“Eledir.”
İşte bizim hemşehrilerimizin bir kısmından bazıları muzırdır, anlamayanlara böyle ince ince fıkralar anlatarak ders vermeye kalksa da onlar anlamadan, dinlemeden, bildiklerinden de geri adım atmazlar. Çünkü Kırşehir insanı öyle her siyasetçiye “Eledir” demezler. Bildikleri doğruları haykırırlar, gerektiğinde onlara derslerini sandıkta verirler.
Evet siyasette Kırşehir halkı hep dürüst insanları sevmişler ve onların arkasından ölüme gitmişlerdir. Yalanlar söyleyip, yüzleri kızarmadan karşısına gelenlere ikinci kez izin vermemişlerdir.
Peki siyasi partilerimizde dürüstlük var mı?
Ne yazık ki partiler sözde dürüst, kirli işlere bulaşmamış ve halkın sevdiği mütevazı insanlar ararlar.
Peki aranıyor da bulunabiliyor mu acaba?
Maalesef artık hangi siyasi parti olursa olsun bu kriterlere uygun adaylar bulmak çok zor. Gerçi bulunsa da fark etmez. Çünkü onlara siyasette yer yok!
Düşünün ki bir kişi yıllarca milletvekili ya da belediye başkanlığı yapmış ve kesesini doldurmuş, seçim zamanı karşısına aday birini çıkarıyorlar, “bu adam dürüst!” diye.
Sonra halkın fikirlerine bakmadan, lider adayların birini listenin başına koyuyor, biz de kuzu kuzu gidip ona oy veririz; hem dürüst, hem çalışkan (!) diye
Her şey ne kadar basit değil mi!
Eflatun ne demiş:
“Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen kaçınılmaz sonuç cahiller tarafından yönetilmeye razı olmaktır.”
Biz de açılan bu yolda ilerlemeye, hem de koşarak ilerlemeye devam ediyoruz.
Benim bazen dile getirdiğim gibi bir insanda üç şey bir arada olmazmış.
Bunlar; akıl, dürüstlük ve siyaset. Akıllı ve dürüst bir insan siyasetçi olmazmış.
Akıllı bir siyasetçi, muvaffak olmak için dürüst olamazmış. Dürüst bir siyasetçi, akıllı olarak kabul edilmezmiş.
Bu öz sözün arkasından önceki gün vefatının 46. yıldönümünde anılan İsmet İnönü’nün tarihi sözünü anımsarım:
“Bir ülkede namuslular da namussuzlar kadar cesur olmazsa o memleket batar.”
İşte bugünlerde ülkemizde siyasi arenada yaşanan kirli ve çirkin söylemler. Bel altı vurmalar almış başını gidiyor. Bir seçmen olarak bütün bu yaşananları görüyor ve ben utanıyor, yüzüm kızarıyor, onlar hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin konuşmaya devam ediyorlar.
Hem bulundukları makamlara zarar veriyorlar, hem de ülkemize…
2020 yılına girmeye hazırladığımız bu günlerde kirli ve çirkinliklerin daha da artacağını gözlemlerken, bizlerin aklıyla dalga geçenlere ne diyelim. Allah onlara akıl fikir versin.
Yazımı bir politikacı fıkrası ile noktalayayım:
Dört kişi toplanmış, en eski mesleğin hangisi olduğunu tartışıyorlarmış.
Doktor, “Benim mesleğim tüm mesleklerden önce vardı. Havva anamız, Adem babamızdan çıkarılan göğüs kemiğinden yaratılmış olması, tıbbi operasyon sayılmaz mı? En eski meslek benimki işte” der.
Mimar cevap verir:
“Hayır, önce dünyayı inşa etmek gerekiyordu. Bu da mimarlık işiydi. En eski meslek benimkidir.”
Düşünür itiraz eder:
“Hepiniz yanılıyorsunuz, dünyayı inşa etmeden önce, kaos hakkında bir fikir sahibi olmak gerekiyordu. Bu da düşünce işlevi düşünürün erdemiydi.”
Politikacı düşünürü susturur:
“Öyle mi, bak hele, söylesenize o kaosu kim yaratmıştı önce?”

***

Sevdiğim bir söz:

“Sırtı yere geldikten sonra kazanmış olmak yalnız siyaset alanında görülür.” (Edgar Fause)

***

Biraz da gülelim!

Kaçak elektrik kullaniyrumm daaa!

Temel:
Of ula of, Fadime’den hiç elektrik alamayrum
- Evlenduğunden beri mi alamaysun yoksa yaşlanduğundan beri mi eletkrik alamaysun?
- Evlenduğumden beri alamayrum Dursun.
- Oyy ula Temel nasi dayandun bunca yildur?
- Kaçak elektrik kullaniyrumm daaa!