Kırşehir’de birçok olumsuzluklar, sıkıntılar, yanlışlıklar ve eksiklikler yaşanıyor. Bir gazeteci olarak bunları zaman zaman gündeme getirirken, tek amacımız var sorunlarımızın çözümüne katkı sunmak.

Kırşehir’de birçok olumsuzluklar, sıkıntılar, yanlışlıklar ve eksiklikler yaşanıyor.
Bir gazeteci olarak bunları zaman zaman gündeme getirirken, tek amacımız var sorunlarımızın çözümüne katkı sunmak.
Tabi bizim işimiz yazmak, sorumluların işi bunların üzerine giderek varsa yanlışlıklar ve hatalar bunları düzeltmek…
Ama ne yazık ki öküz altında buzağı arayanlar, her yazdığımızın altında ard niyet arayanlar hemen telefona sarılıyor “Ya niye yazdın? Yazmasan iyiydi!” diye bize sitem eden dostlarımız, arkadaşlarımız ve yöneticilerimiz var.
Yani yazma, eleştirme, görme, duyma, dile getirme diyorlar.
Körler sağırlar, birbirlerini ağırlarlar…
Yani insanların bir kısmı, kendilerine yakın görünen kimselerle, daha çabuk senli benli olurlar. Bu nedenle de birbirlerine karşı münasebetlerinde olsun, birbirlerine toleranslarında olsun; daima birbirlerinin yanlarında yer aldıklarının görüntüsünü verirler.
Dışarıdan bu kimselere bakıldığında, birbirlerinin açıklarını kapatan, yanlışlarını görmezden gelen, yapılan hatalarını affeden görüntüleriyle de, diğer insanlara nazaran daha yakın durduklarını anlatmak isterler.
Eee öyle olunca biz ne yazalım?
Ona buna yağ çekip, onursuzca Kırşehir’in cadde ve sokaklarında mı yürüyelim?
Kaldı ki ben şahsen istesem de bunu yapamam. Gördüklerimi yazmak benim işim.
Kırşehir’de 41 yıldır bu mesleğin içindeyim. Ağabeyim Şevket Güner’le birlikte Kırşehir’de sürekli sarı basın kartına sahip bir gazeteciyim. Bu benim için olduğu gibi, Kırşehir için de gurur vericidir.
Bu kutsal meslekten emekli olmuş, ama hâlâ bu işi sağlığımın elverdiği müddetçe yapmayı düşünen bir kişi olarak, gerçekleri söylemesem, bu durum benim içimi kemirir, rahatsız eder.
O zaman Kırşehir’de ne suya, ne sabuna dokunmadan gazetecilik oynayacaksın!
O zaman bugün acaba hangi yemeğin tarifini yapsam, ya da bugün hangi fıkrayı yazsam diye kafa yormam gerekiyor.
Aşçı değilim ki yemek tarifi yapsam!
Doktor değilim ki mesleğimle ilgili bilgiler versem!
Fıkra yazarı değilim ki fıkra yazsam!
Eee peki ne yazayım ben?
Kafa yoruyorum, eleştirmek yerine kime yağ çeksem diye…
Yağcılık da mesleğim olmadığına göre ben ne yazsam acaba?
Zaten Kırşehir’de bizim gazete dışında Kırşehir’in sorunlarını kaç kişi kaleme alıp doğru düzgün yazıyor ki? Çoğu kopyala yapıştır gazeteciliği yapıyor ne yazık ki…
Bu nedenle gazetemizin her satırını okuyan, takip eden okurlarımız ve hemşehrilerimiz bizi bazen överler, bazen yererler.
Hele ara-sıra bir haberin içinde, ya da başlığında bir harf hatası olsa sabahın 7’sinde telefonla uykudan uyandırıp “Ya kardeşim yapamıyorsan bu işi bırak!” diye bana fırça kayan, benim basın danışmanım Ramazan Karabulut’a ne diyeyim!
Bu yazıyı kaleme alırken dün Ahi Evran Üniversitesi’nden iki hocam geldi ziyaretime. Bir süre sohbetin ardından kapıdan ayrılırken, şunu dediler:
“Gerçekten Kırşehir’in en ilkeli, en dürüst, gazetesi ve gazetecilerinden birisisin. Ona buna yağ çekmek, olmamış şeyi olmuş gibi yazmıyorsunuz. Kimseden bir beklenti içine girmiyorsunuz. Doğruları yazıp, doğruları ortaya koyuyorsunuz. Bu nedenle Kırşehir’in en iyi, en kaliteli, en güvenilir ve en ilkeli gazetesiniz. İyi ki sizler varsınız…”
Dedim ya bizim işimiz yazmak, varsa yanlışlar düzeltilmesine yardımcı olmak. Çünkü bu şehirde yaşıyoruz. Havasını soluyup, suyunu içerken, tozunda, toprağında, çamurunda yaşarken, bu sorunların olmamasını istiyoruz.
Biz Kırşehir’de 41 yıldır gazetecilik yapıyoruz. Gazetemize gelen, açıklama yapan her siyasetçiye kimseye hakaret ve iftara atmadıkları sürece sütunlarımızda mutlaka yer verdik, vermeye de devam edeceğiz.
Ama ne yazık ki gelip gitmeyen, açıklama göndermeyen birinin partisi, pırtısı ne olursa olsun onu nasıl yazıp çizeceğiz ki?
Ne yazık ki bazıları da sitem eder, “Bizi yazıp, çizmiyorsun, sesimizi duyurmuyorsunuz!” diye…
Kırşehir’de oluyor maalesef bu tür sitemler.
Küçük bir ilde, herkesin birbirini tanıdığı ilde yaşamanın sıkıntılarından birisi de bu olsa gerek.
Kaldı ki herkes bilir benim ısmarlama haber ve yorumlar da yapmayacağıma göre nedir bu sitem bazen anlamakta güçlük çekiyorum.
Önceki gün bir hemşehrimle Terme Caddesi’nde karşılaştım. Endişelerini ve üzüntülerini dinledim. “Bu konuda haksızsın. Ya da yanlışın var!” diyemedim.
Hemşehrim diyor ki:
“…Kırşehir’de İmam-Hatip Ortaokulu ve Lise sayısı sanırım Valimiz Necati Şentürk’ün de isteğiyle her geçen gün artıyor. Biz bu okulların artmasından rahatsız olmayız. Ama devasa binalardaki bu okullarda 50-100 öğrenci varken, diğer okullarda binlerce öğrencinin ikili eğitim görmesine de üzülürüz. Böyle bir eğitim sistemi olmaz. Gerçekten İmam-Hatip okulları Kırşehir ve ilçelerinde ihtiyaçsa sonuna kadar yapılmasından ve açılmasından yanayız. Ama yok değilse bunun da boş bir yatırım olduğu, bunun da bir kul hakkı olduğu unutulmamalı… Diğer okulları kazanamadığı için gidemeyen aileler çocuklarını İmam-Hatip’e göndermek istemeyince ister istemez özel okullara gönderiyor. Bunun vebali de bu ili yönetenlerin boynundadır…”
Ben şahsen bu konuda fazla bir şey diyemedim. Eğitimci değilim. Ama doğru olduğunu da biliyorum. Çünkü işte Kırşehir’de ikili eğitim veren ortaokul ve liselerimiz varken, bu okullarda yığılma yaşanırken, bin, 2 bin öğrenci aynı okulda öğrenim görürken, bu ili yönetenlerin normal ilkokul, ortaokul ve lise yerine illaki İmam-Hatip Lisesi açmalarını da doğru buluyorum.
Ben Milletvekilimiz Mikâil Arslan’a bir sohbette bu konuyu dile getirdiğimde haklı olduğumu belirterek “Evet haklısınız. Eskiden ilimizde, ilçemizdeki İmam-Hatip Liselerine karşı bir ilgi vardı. Şimdi bu terse dönmeye başladı. Kırşehir’de ihtiyaçtan fazla açılan İmam-Hatip Lisesi’nin açılmasının eğitime fayda yerine zarar vereceğini düşünüyorum. Galiba bu konuda bir çalışma yapmamız gerekiyor” dedi.
Evet bu konuda son söz Sayın Valimiz Necati Şentürk ile Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Şevket Karadeniz de…
İsterse çıksınlar şöyle bir okullara baksınlar, öğrencilere ve velilere sorsunlar. Araştırsınlar. Bir tane İmam-Hatip Ortaokulu ve Liselerine ihtiyaç varsa iki, hatta üç tane açsınlar. Ama yoksa hem buraya giden öğrencilere, hem de milyonlar harcanarak yapılan binalara yazık…
Yok göz göre göre ihtiyaç olmadığı halde sırf başka nedenlerle İmam-Hatip Ortaokulu ve Lisesi açmayı büyük bir iş yaptığını düşünenler varsa yanılıyorlar. Hem İmam-Hatip Okullarına olan ilgiyi tersine döndürüyorlar, hem de geleceğimiz olan öğrencilerimize zarar veriyorlar.
Ben burada velilerimizin bizlere ilettiklerini yetkililerimize ilettim. Zaten bizim gazete olarak da görevimiz bu…
Kırşehir’de yaşanan sorun ve sıkıntıları gündeme getirmek ve sorumluları da bu konuda göreve davet etmek bizim görevimiz…
Yazdıklarımızda ard niyet yoktur, zaten bizi tanıyan ve bilen bilir. Biz başkaları gibi gelene ağam, gidene paşam zihniyeti içinde olamayız. Gelene yağ, gidene yağ çekemeyiz.
Bizim partimiz, pırtımız yok. Bizim tek partimiz var o da Kırşehir ve ülkemizdir…
Eğer biz başkaları gibi mesleğimizi çıkar ve şantaj üzerine yapmış olsaydık, belki Kırşehir’in köşe dönenlerin başında olurduk.
Bugün çok şükür onurlu ve dik bir duruşumuz varsa, gazetemizin saygın ve güvenilir bir adı varsa bundandır.
Bu nedenle Kırşehir’de herkes bilir ve söyler “Kırşehir Çiğdem” yazmışsa doğru yazmıştır!”
Elbette biz bu güveni kolay elde etmedik, bundan sonra da bu güveni sarmayacağız, sarstırmayacağız.
Biz kimsenin sırtını sıvazlayıp, sürekli yağ çekenlerden değiliz. Bizim seçilen milletvekillerinden, belediye başkanlarından, valimizden başka bir beklentimiz yok, olamaz da…
Onlar Kırşehir’e hizmet ettikleri sürece hep yanlarında ve destekçisi olacağız.

***

Biraz da gülelim!

Gerçek baba

Karısından boşanmış olan bir adam, o gün annesini görmek isteyen kızına:
- ''Al kızım bu zarfı. Sen artık 18 yaşına bastın bu annene vereceğim son nafaka çeki. Bunu annene ver, sonra 1 adım geri çekil ve annenin yüzündeki ifadeyi seyret” demiş.
Kız annesine gitmiş;
- ''Anne babam bu zarfı sana gönderdi. Ben artık 18 yaşıma bastığımdan sana gönderdiği son nafaka çekiymiş. Zarfı sana verip, sonra 1 adım geride durup senin yüzündeki ifadeyi seyretmemi söyledi.''
Annesi;
- ''Peki kızım şimdi babana git 18 seneden sonra, ona aslında senin gerçek baban olmadığını söyle sonra 1 adım geri çekil ve yüzündeki ifadeyi seyret.”

***

Sevdiğim bir söz

“Babalar soğuk görünür ama sıcaklığı, göçüp gittikten sonra fark edilir.”