Hani bir sarhoşa sormuşlar ya “Her gün içer misin?” diye… O da cevap vermiş: “Akşaamdaaaaan, akşaaamaaa…” İşte onun gibi bir şey… Biz içmesek te işimiz bu. Her gün yazıyor, çiziyor, bozuyor, yeniden yazıyor, yeniden çiziyor, yeniden bozuyoruz… Tüm çabamız Kırşehir’e hizmet… Tek düşüncemiz küçülen değil, büyüyen, gelişen modern bir Kırşehir… Hani bir karınca hikâyesi var, bizimkisi de o hesap… Bilmeyenler için kısaca anlatayım.

Hani bir sarhoşa sormuşlar ya “Her gün içer misin?” diye…

O da cevap vermiş:
“Akşaamdaaaaan, akşaaamaaa…”
İşte onun gibi bir şey…
Biz içmesek te işimiz bu. Her gün yazıyor, çiziyor, bozuyor, yeniden yazıyor, yeniden çiziyor, yeniden bozuyoruz…
Tüm çabamız Kırşehir’e hizmet…
Tek düşüncemiz küçülen değil, büyüyen, gelişen modern bir Kırşehir…
Hani bir karınca hikâyesi var, bizimkisi de o hesap…
Bilmeyenler için kısaca anlatayım.
Vaktiyle bir karınca varmış. Küçüklüğünde başına bir kaza gelmiş, ayağı kırılmış. Zavallıcık topal kalmış. Ama gece demez, gündüz demez çalışırmış. Diğer arkadaşları gibi yuva yaparmış. Yuvasına kışlık yiyecek biriktirirmiş.
Günlerden bir gün insanların Kâbe’ye gidip Hacı olduklarını Öğrenmiş. Karınca kabilesinin reisine niçin Hacca gidildiğini sormuş. Reis bilgiç bilgiç başını sallamış:
“- Hâlâ öğrenemedin mi? demiş. Hacca gitmek zengin Müslümanlara farzdır. Allah'ın emridir. Suudi Arabistan'ın Mekke şehrinde bulunan Kabe'yi ziyaret ederler. Arafat Dağı'nda vakfeye dururlar. Böylece Hacı olup dönerler.”
Topal karıncayı almış bir düşünce:
“Acaba ben gidemez miyim?2 diye, günlerce düşünmüş. Yemeden içmeden kesilmiş. Hacca gitme fikri rüyalarına bile girmiş. O kadar istiyormuş ki her gün yaşlı karıncalara Kabe'nin nasıl bir yer olduğunu soruyormuş. Ama gören yokmuş. Çünkü o zamana kadar hiç bir karıncanın aklına Hacca gidip Hacı Karınca olmak gelmemiş.
Sonunda topal karıncanın sorularından bıkıp usanmışlar:
“Amma sordun, diye kızmışlar. Ne o, yoksa hacı olmaya mı karar verdin?”
Bir şey söylememiş. Fakat içinden: "Evet" demiş. "Hacca gidip Kabe'yi ziyaret edeceğim ve hacı olacağım."
Bir gün eşyalarını sırtına vurduğu gibi yola koyulmuş. Az gitmiş, uz gitmiş gece gitmiş, gündüz gitmiş... Yürüdükçe kırık bacağı daha beter ağrımaya başlamış. Nihayet dayanamayacağını anlamış ama vazgeçmek de istememiş.
Topallaya topallaya yürümesi bir çöl faresinin dikkatini çekmiş. Acımış haline.
“ Zavallı dostum, böyle nereye gitmektesin?” diye sormuş.
Karıncacık durmuş, yüzünde biriken boncuk boncuk teri silmiş ve ciddi ciddi cevap vermiş:
“Hacca gidiyorum kardeşim.”
Çöl faresi şaşırmış:
“Bu topal ayağınla, şu zayıf halinle ve yorgunluğunla nasıl hacca gidebilirsin ki?”
Topal karınca boynunu bükmüş:
“Olsun, demiş. Gidemesem bile hac yolunda ölürüm ya...”
İşte bizimkisi de karınca misali…
Kırşehir gelişsin, kalkınsın, büyüsün, küçülmesin, sanayi şehri, tarım ve hayvancılık kenti olsun istiyoruz. Olması için uğraşıyoruz. Bu konuda ilin yöneticilerini, siyasilerini, sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmeye çalışıyoruz.
Ama üzülerek söylememiz gerekirse bir arpa boyu yol alamadık.
Her seçim döneminde seçtiklerimiz Kırşehir’e verdikleri vaadlerini yuttular, unuttular, milyarlarca lira maaş aldılar, bir çoğu da Kırşehir’e bile gelemiyor. Ama milletvekili maaşını almaya, onun verdiği tüm imkânları yüzleri kızarmadan kullanmaya devam ediyorlar.
Bugün seçim ufukta gözükte ya, bir çok kişi Kırşehir’e geldi, milletvekili aday adayı oldular. Partilerini, üyelerini, delegelerini ziyaret üstüne ziyaret ediyorlar.
Kırşehir’i ve Kırşehirlileri ne kadar çok sevdiklerini anlatıyorlar!
Biz saf Kırşehirliler de onlara inanıyor, güveniyoruz!
Onları görünce, onların açıklamalarına bakınca Cemal Yavuz’un “O köy bizim köyümüz” şiiri aklımıza geliyor.
Hani diyor ya şair:
“Orda bir köy var, uzakta / O köy bizim köyümüz./ Gitmesek te, gelmesek te O köy, bizim köyümüz. / Orda doğduk, orda büyüdük,/ Tozlu yollarında yürüdük./ Nice düğünler, bayramlar gördük./ Sevinsek te, üzülsek te/ O köy, bizim köyümüz…”
Kırşehir’i çok sevdiklerini, Kırşehir’den kopmadıklarını, seçildikleri takdirde Kırşehir’i nasıl ihya edeceklerini anlatan siyasilerimiz gittikleri her yerde sigara kâğıdına notlar alırlar, halkın sorunlarıyla ilgilenirler, sonra sigarası bitince o not aldıkları paketi atarlar.
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı, köprüyü geçtikten sonra sen sağ, ben selamet derler…
Bu Türkiye’deki siyasetçilerin hüneridir, biz seçmen Kırşehirlilerin de kaderidir.
“Sakın ola köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme. Olur ya tam yarı yolda köprü yıkılıverir. Öteki tarafa ayının yeğeni olarak gidersin!” diyen Necip Fazıl Kısakürek’in sözleri hepimizin kulağına küpe olmalı.
Artık Kırşehir seçmeni şunu iyi anlamalı ki köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek tarih oldu!
Kırşehir insanı artık uyandı, her vaade, her söyleme itibar etmiyor, etmeyecek te…
Şimdi seçildikleri günden bu yana Kırşehirlilere hesap vermeyen, onları günlük basit ve rutin işlerle oyalayanları çok iyi biliyor.
4 yıldır onlar konuştu, konuştu, halkın umutlarını boşa çıkardı. Şimdi konuşma sırası Kırşehirlilerde. 7 Haziran seçimlerinde sandığa gidecek, herkese notunu verecek.
Billboardları yapmadıkları halde yapmış gibi gösterenlere, güzel vaadlerle kendisini oyalayıp, reklam ve şov yapanlara dur diyecektir diye düşünüyorum.
“Söz verdi mi yapar!” diyenleri, Kırşehirliler için ölümü göze alanlara gülüyor tabi Kırşehirliler…
Artık Kırşehirliler lâfla peynir gemisinin yürümediğinin çok iyi farkında.
Kırşehir’de birileri çok konuşuyor. Hem de haddinden fazla konuşuyor.
Konuşmasınlar mı? Elbette konuşsunlar. Ama ne olur bir de üzerlerine düşen görevlerin en azından bir bölümünü yerine getirsinler ki, Kırşehirliler onların sözlerine biraz da olsun inansınlar.
Hani eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'in "Konuşan Türkiye" diye bir sloganı vardı. “Bırakın konuşsunlar” derdi. Ama sanki bu durum Kırşehir’de alışkanlık haline geldi. Yapmayı unuttuk sadece konuşuyoruz. Oysa Kırşehir’de yapılacak o kadar çok iş var ki, saymakla bitmez...
Evet, yıllardır, aylardır onlar konuştu, şimdi konuşması sırası Kırşehirlilere geliyor. Onlar 7 Haziran seçimlerinde bir kez konuşacak, ama öz konuşacak.
Gerisi mi fasa fiso!...
Bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramazmış ya!

Hani bir atasözümüz var ya “Bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış” diye…
Kırşehir’de bu söz hemen her gün oluyor desek abartmamış oluruz.
Zaman zaman dengesiz davranışlarıyla büyük zararlara yol açan kişileri eleştirmek için kullanılan bu söz bugünlerde Kırşehir gündeminde…
Bunu yapanların üstelik bizim mesleğimizin içinde olması daha üzücü ve düşündürücü.
Olmadığı halde olmuş gibi yazanlar, kişileri, makamları zan altında bırakanlar…
Açıklama yapmadığı halde yapmış gibi yazıp çizenler!
Yazık Kırşehir’e, hem de çok yazık!
Bu zavallıları Kırşehir’de herkes tanıyor da ona alet olanlar, onun yanlışlarına çanak tutanlara ne demeli!
“Bırak yapsın, bırak yapsın, o hasta!” diyenler daha nereye kadar susmaya devam edecekler?
Bir delinin kuyuya attığı taşı niçin kırk akıllı çıkarmak için bütün işini, gücünü bırakıyor ki?
Yasa yok mu, kanun yok mu?
Niçin insanlar buna alet oluyor, korkuyor ki!
Vay Kırşehirim vay!
Kırşehir ne hale geldi, nereye götürülüyor ki!
Bir babayiğit yok mu bunlara dur diyecek?

Sevdiğim bir söz

“Korku içinde yaşayan adam asla hür değildir.” Horatius

Biraz da gülelim!

Zavallı
Adamın biri, yol kenarında oturup dilenen körü, gazete okurken görünce küplere bindi:
Bu ne hal böyle? Hem gözüm görmüyor diyorsun, hem de gazete okuyorsun.
Kör, gazeteden yavaşça başını kaldırdı:
Yanılıyorsunuz efendim. Ben gazete okumuyorum. Sadece resimlerine bakıyorum...