salih

Kazanan Kırşehir ve Kırşehirliler olsun!..

Türkiye yeni bir seçim atmosferine girdi, Kırşehir'de partilerde aday adayları adaylıklarını kahvaltı, yemekli toplantılarla, mitinglerle açıklamaya başladılar bile…
Bir gazeteci olarak ben de iki-üç adayın toplantısına mecburiyetten katılmak durumunda kaldım. Gittiğime, gideceğime pişman oldum.
Ne kadar kasteci varmış, ne kadar medyacı varmış donup kaldım, utandım, yerin dibine girdim.
Baş köşeye kurulup adaylarla geyik muhabbeti yapanları görünce karar verdim, bundan sonra bu tür toplantılara mümkün olduğunca gitmeyeceğim.
Ama biz böyle yapınca meydan, bu medyacı geçinenlerin eline kalıyor ya olsun.
Evet, bizde adettir; seçimler yaklaştıkça önce kongreler yapılır, aday adayları dillendirilmeye başlar, mutlaka dargınlıklar, kırgınlıklar meydana gelir.
Hatta partiler ikiye hatta üçe bölünür, sağda da, solda da…
Neden böyle oluyor, niçin böyle oluyor bir türlü anlayamıyoruz.
Bugün Türkiye'de 100'den fazla partinin olması da bunun göstergesi değil mi?
Kendinde cevher gören adamlar öyle inat yaparlar ki; birleştirmek istedikçe ayrılıyorlar, herkes koltuk kapma peşine düşüyorlar. Dargınlar çoğalınca da birleşip hemen bir parti kuruyorlar.
Burada aklıma inatçılık üzerine bir fıkra geldi, sizlerle paylaşayayım.
Adam inatçı mı, inatçıymış:
“ Benim inadım kimsede yoktur, geçen gün dişçiye gittim, inadımdan ağrıyan dişimi göstermedim, dişçide hepsini çekti” demiş…
Arkadaşı; “Aklına şaşayım” diyerek eklemiş, “Geçen gece eve geç gittim, üç kere kapıyı çaldım bizim karı kapıyı açmadı. İnat ettim bir daha çalmadım, kapıda yattım.”
Onları dinleyen Karadenizli gülmüş.
“ Ula o sizunki inatmudur? Ben evlendim, o gece karı biraz naz etti, benimde inadım tuttu, o gün bugündür aradan yedi yıl geçti, karının odasına bile girmedim.”
Dinleyenlerden biri dayanamamış;
“Çok attın be emmioğlu, iki çocuk nasıl oldu.?”
Adam cevaplamış; “ İnadumdan sormadım kimdendur.”
Evet hikaye bu ya inatçılık yeri gelince iyidir, yeri gelince kötüdür.
Kimisi inadına partisinde bekler, iyi günde, kötü günde…
Kimisinde hiç inat yoktur, menfaat bulamayınca çeker gider, kırk parti değiştirir, geçmişte söylediklerini yutar, partinin en tepesinde yer bulur.
Ne yapsınlar devir bu tipte olanlanın devri!
Bir yerlere gelmeyince, ya da aday gösterilmeyince, gösterilse de yerini beğenmeyince partiye küsen, genel başkana küsen, il ve ilçe başkanına küsen nicelerini gördük.
Bunlar istifa eder, gider, ama 360 derece çark edip “yuvaya” geri döner!
Bunlara toplumumuz “zübük” politikacı diyor ya, onlar için zaten fark etmiyor ki, devir menfaat devri, “zübük”ler devri olmuş…
Pazar günü MHP'nin Kırşehir'de mitingini izledim, otobüsün üzerinde kuş bakışıyla…
Kimleri gördüm, kimleri …
Ama en çok ta MHP'ye yıllarını veren, her türlü zorluk ve sıkıntılara göğüs geren, ülkücü ve milliyetçi olduğu için eza çeken, her türlü tehdit ve yıldırmalara boyun eğmeyenleri gördüm.
Menfaat için MHP'li olmayan, davasına inanan insanları gördüm, içimden onları tebrik ettim.
Bahçeli'nin mitinginden önce Cumhurbaşkanı'nın, ondan önce diğer partilerin seçimlerde verdikleri mitingleri takip ettim. Oralarda da kırk parti değiştirip, bugün AKP'li ve CHP'li olanları da gördüm.
Elbette insanlar inatçı olmamalı, değişime ve gelişime ayak uydurmalı, ama sırf menfaat için o partiden, bu partiye geçip zikzaklar çizerse toplumda hiçbir saygınlığı olmaz.
İşte yaklaşık 4 ay sonra yine sandık başına gideceğiz ve 4 yıl süreyle bizi Meclis'te temsil edecek milletvekillerini seçeceğiz.
Biz istiyoruz ki zikzak çizmeyen,  seçtiği insanların güvenini mahcup etmeyen,  doğruluktan, dürüstlükten, haktan, hukuktan, en önemlisi Allah’tan korkan, kul hakkı yemeyen, vatanını, milletini, bayrağını seven insanlar milletvekili olsun, Kırşehir hak ettiği yatırımları,  hizmetleri alsın, kederi değişsin.
Ama şu aday aday olanlara bakıyorum, birkaç tanesini tenzih ederim, büyük çoğunluğunun kendisine faydası yok ki Kırşehir’e ve ülkeye katkısı olsun.
Burada en büyük görev parti genel başkanlarına değil, genel merkeze düşüyor. “Kırşehir’de hangi adayla seçimi kazanırız?” ya da “Adaylarımız kim olursa o ile ve ülkemize hizmet gelir?” diyebilen partinin doğru adayla seçimi kazanacağını düşünüyoruz.
Yoksa “benim adamım olsun da isterse çamurdan olsun! Ben ne dersem Meclis’te itiraz etmesin, el kaldırıp el indirsin!” diyorlarsa Kırşehirlilerin bu kez buna oylarıyla gerekli cevabı vereceğini düşünüyorum.
Yıllardır liderlerin gösterdiklerini seçme devrenin geride kaldığına inanıyorum.
Türk seçmeni, Kırşehirliler artık uyandı, yok artık öyle üç kuruşa beş köfte!
7 Haziran seçimleri sadece partilerin değil, Türkiye’nin de kaderini tayin edecek.
Ülkeyi kamplaştıran değil, bölüp parçalayan değil, bütünleştiren, birleştiren, güçlendiren siyasi kadrolara inanıp, güvenip namusumuz olan oylarımızı ona göre vermeliyiz.
Hak eden, çalışan, dürüst memleket sevdalılarına o kadar çok ihtiyacımız var ki…
Şimdiden medeni cesaret örneği göstererek “Kırşehir’e hizmet yolunda” aday olup ortaya çıkanlara, partileri ne olursa olsun hepsini kutluyor, yolları açık olsun diyorum.
Kazanan Kırşehir ve Kırşehir olması dileğiyle…
Biraz da gülelim!

Bülbül kimin için öttü?
Eski zamanlarda iki köylü bir ağacın altında gölgelenirlerken başlarının üstündeki dallarda, bir bülbül ötmüş. Köylülerden biri:
Bu kuş benim için ötüyor, deyince öteki karşı çıkmış.
Hayır, benim için ötüyor!
"Senin için, benim için" derken iş büyümüş, sille tokat, tekme yumruk, saç baş dövüşmüşler. İş mahkemeye düşmüş. İki köylüyü "Kayserili Kadı" adındaki biri yargılayacakmış. Köylülerden biri duruşmadan önce Kadı'nın evine giderek ona besili bir kaz hediye etmiş. Öteki de aynı şekilde davranarak bir hindi vermiş. Ertesi gün duruşmaya çıkarak davalarım anlatıp Kadı'nın bir karara varmasını istemişler. Kadı kararını açıklamış:
O bülbül, ne senin için öttü, ne de senin... Benim için öttü, benim...

Sevdiğim bir söz

Engeller vahşi hayvanlar gibidir. Korkaklardır, ama yapabilirlerse size blöf yaparlar. Onlardan korktuğunuzu fark ederlerse, üstünüze gelirler; ama eğer gözlerinin tam ortasına bakarsanız, gözden kaybolurlar.      Orison Swett Marden