Kırşehir’in içine düştüğü çaresizliğe kafa yorarken, eski bir kitabın unutulmuş sayfalarında, yaz yağmurlarında, sele dönüşen akşamüstü esintilerinde uzun bir yolculuğa çıkarsın ya bazen… Avareliğini yaşarsın, anıların içinde gezinirsin, yaptığın iyiliklerin karşısında kötülük görürsün ya, işte öyle bir şey… Bir sürü acı, hüzün… Ah yaptığım hatalar, yanlışlar… Keşke yapmasaydım!. .

Kırşehir’in içine düştüğü çaresizliğe kafa yorarken, eski bir kitabın unutulmuş sayfalarında, yaz yağmurlarında, sele dönüşen akşamüstü esintilerinde uzun bir yolculuğa çıkarsın ya bazen…
Avareliğini yaşarsın, anıların içinde gezinirsin, yaptığın iyiliklerin karşısında kötülük görürsün ya, işte öyle bir şey…
Bir sürü acı, hüzün… Ah yaptığım hatalar, yanlışlar… Keşke yapmasaydım!..
Ah geçip giden yıllarım… Yoruldum, nasıl yordular beni…
Oysa ben yorulur muydum?
Değer miydi yaptıklarım?
Bana yapılan iyilikleri ben nasıl unutmuyorsam, iyilik yapan insanları her gün saygıyla şükranla anıyorsam; başkalarına yaptığım iyilikleri neden bana yapmıyorlar demek hakkını kendimde buluyorum nedense.
Oysa yaptığımız iyiliklerin ve fedakârlıkların aslında ruhumuzu besleyen gıdalar olduğunu unutuyoruz…
Ama yeri gelmişken bir şey söyleyeyim.
Kırşehir’de eskiler çok iyi hatırlar ve bilirler.
Benim de çok iyi tanıdığım, sevdiğim, değer verdiğim arkadaşım Mustafa Erdem’in babası şerefli bir insan olan rahmetli Rahmi Bey’in şu çok sevdiğim sözünü iliklerime kadar çekerek belirtiyorum ki unutmak ne mümkün.
“İyi adam iyilik yapmaz!..”
Ne güzel, ne anlamlı söz!
İyilik yaptığı insanlardan, kötülük gören adam!
Bu sözü söyleyen insan Kırşehir’in en asil ailelerinden, değerli hemşerilerimizden birisiydi. Anlıyorum ki bu güzel insan yanında yüzlerce kişiye iş verdi, aş verdi, iş güç sahibi yaptı. Ama sonunda ekmek verdikleri insanlar ihanet etti. Kimisi çalıştığı yerde çaldı, kimisi işi bitince sırtını döndü. Nankörlüğünü, haysiyetsizliğini sergiledi.
Ekmek veren, iş güç sahibi yapan, iyilik yapan insana ne diyeyim; yapılan iyilikleri inkâr eden namussuz, ahlaksız, beslemelere ne diyeyim.
Etrafınıza bir bakın ne kadar nankör, haysiyetsiz, onursuz iyilik yaptığınız insanlarla dolu. Şimdi sırtını döndüler. Allah razı olsun demiyorlar.
Demesinler, bu dünyanın bir de öbür dünyası var.
Allah bilmiyor mu? Allah görmüyor mu?
Biliyorum diyorsunuz ki kim bu şerefsizler, haysiyetsizler diye soruyorsunuz? İsimleri batsın hepsi başı öne eğik yaşıyorlar.
Siz siz olun mayası bozuğa, karaktersizlere, nankörlere, tüyü bozuğa, çingeneye benzeyen, konuşma özürlülere, geçmişini unutanlara yardım etmeyin, iyilik yapmayın, onlar şimdi “üttüm oynamam” diyorlar. Ama onların sonlarını görmek isterim.
Kırşehirli değerli insan Rahmi Bey’in yalanı mı var?
Ben böyle bilirim böyle söylerim.
Hepsi rahmetli oldu, hepsi benim dostlarımdı. Hacı Mehmet Gülten, Mustafa Karagüllü, Hakkı Göçen, Mehmet Metintürk bu tarihi sözü sohbetlerinde hep söylerlerdi.
Neler gördüm, neler yaşadım bu âlemde.
Keşke o haysiyetsiz beslemelere, nankörlere böyle iyilikler yapmasaydım. Ama artık geçti ben onları Allah’a havale ettim. Bu dünyanın bir de öbür dünyası varsa inşallah orada Allah’ın huzurunda onlarla hesaplaşacağım. Haklarımı da helal etmiyorum onlara.
“Yaptıklarını unut” diyorlar.
Doğru söylüyorlar unuttum zaten.
Ama bazen hatırlayınca yapamıyorum, isyan ediyorum.
İnsan nankör olunca bu kadar mı nankör, bu kadar mı namussuz olurmuş, bu kadar mı ahlaksız olurmuş anlayamadım gitti.
Yalan söylemeyi, inkâr etmeyi, öğrenemedim gitti.
İsterdim ki yaptığım iyilikleri unutmasınlar, hatırlasınlar, vefalı olsunlar.
Ben de onlar için ta ki Âlem-i Berzah’ta bir karındaş, bir büyük dost, bir kardeş, bir ağabey olarak beni kucaklayıncaya kadar o yaptığım iyilikleri unutanlardan olmak isterdim.
Başka ne isterdim?
Saygı, sevgi, vefa…