Mevsimler nasıl da değişti.

Yazı belirsiz, kışı belirsiz oldu.

Temmuz ayına yeni girmiştik.

Sevgili Eli’m hastanede; ben ve evlatları yanı başındaydık.

Ellerini tutuyordum, yanaklarını, saçlarını okşuyordum.

Gözyaşlarımı tutamıyordum.

Kader ve takdiri ilahi böyle imiş, ne gelir elden.

Allah’a inancımız var tabi.

Sonunda kaybettim 55 yıllık hayat arkadaşımı…

Sevgili Eli, çok sevdiğimiz evlatlarımız elleriyle toprağa verdiler seni.

Cemil ve Turgay gözyaşlarını içine akıttılar.

Ya Çiğdem?

Hasta oldu, gözyaşları sel oldu.

Eli, seninle ilgili yazı yazmaya çalıştım, yapamadım, yazamadım.

Beni affet!..

Zira gözyaşlarımı tutamıyorum.

Senin için daha önce yazdığım ve senin de okuduğun

şu yazımı buradan yineliyorum:

Yıl bin dokuz yüz yetmiş bir, Ağustos'un on altısıydı...

Beraber çıktığımız dönülmez yolun tarihi.

Çocukluk günlerimiz, hayallerimiz geride kalmıştı artık.

Şimdi yeni bir hayat, yeni bir dünya için dönülmez bir yoldayız…

Tozpembe hayallerimiz vardı...

Yıllardır avuçlarımızda büyütmüştük kardelen ve çiğdemi!

Zor yıllardan geçerek, beraber büyüdük çocuklarımızla. 

Hatırlıyor musun nasıl büyüttük çocuklarımızı?

Şimdi ağladıklarını, güldüklerini bile unuttum, hatırlamıyorum bile ne acı!

Aslında bu kadar yoksunduk her şeyden.

Biliyor musun? Bir gün güneş doğacaktı nasıl olsa!

Nasıl olsa bir gün aydınlanacaktı önümüzdeki günler.

Orada hayallerimiz vardı, dünyamız aydınlık olacaktı.

Umutlarımız vardı, hiç bitmeyecek, hiç batmayacak güneş misali...

Bilemem, anlatamam seni, çünkü aynı toprağın insanıydık biz.

Çocukluk aşkımdın, sevgilimdin, elimdin, kolumdun benim.

Çocuklarımın anası, yaşamımın parçası, karımdın benim.

Hatırlıyor musun beraber çıktığımız koylardaki teknede sen ve ben…

O teknede çocuklarımızla çocuklar gibi ne kadar mutluyduk.

Şıkır şıkır denizdi çalkalanan ayaklarımızın altındaki…

O mavi deniz, o mavi gök, adalar! 

Güneş tepemizde ışınlarını yayarken, bilmediğimiz bir dünyaya yol alıyorduk beraber…

Kim bilir bir rüyaydı, sanki mest olmuştuk o gün beraber.

İçimizde hiç kötü bir duygu yoktu, hep yeni bir umut, yeni bir dünya!

Sadece yaşamın zevki vardı etrafı seyrederken gördüğümüz.

Kulaklarımda yıllardır duymadığım musikinin sesi, nemlendiriyordu gözlerimi…

Denizin mavisi, dalgaların sesi, orkestranın sesine karışıyordu.

Yıllar yılı denizlerde yaşamışçasına, el-ele, omuz-omuza ikimiz…

Kadere bak, şimdi sen de, ben de yorgunuz biliyor musun ne acı!

Kimi zaman hasta, teselliye muhtaç, nereden nereye geldik görüyor musun?

Her şeyi unutsak, zor günleri, sıkıntılı günleri, elem dolu yılları.

El-ele versek, beraber yürüsek birbirimize dayanarak ilk günkü gibi…

Gitsek beraber özgürlükler ülkesine mutlulukla.

Yine anlatsak sevgimizi, hiç bitmeyen aşkımızı beraber…

Ben sana bağımlı, sen bana muhtaç ve çaresiziz şimdilerde…

Sen yine benim elim, ben senin ayağın olsam yaşamımızın parçası olarak!

Allah sağlıklı, huzurlu bir ömür verdiğince herhalde…

Anılarımızı, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi paylaşarak…

Yaşayamadığımız, göremediğimiz akşamları birlikte paylaşsak.

Titreyerek yanan mum ışığında oturup seyretsek fani âlemi…

Kader ve takdiri ilahi işte, şimdi yaşlanmış, yorgun, halsiz ikimiz!

İşte Sevgilim, elem dolu 55 yıllık hayat hikâyemiz...