İnsanoğlu çeşit çeşit, gün geçmiyor ki değişik bir olayla karşılaşmayalım, ama bu sefer gerçekten ilginç, üzücü, düşündürücü… Kırşehir’de geçtiğimiz günlerde yolda beklerken yaşlı bir teyze yanıma yaklaştı, “Kızım” dedi, “Allah rızası için …” Giyimi kuşamı oldukça yerinde olan teyzeme “Teyzeciğim hiç ihtiyacın var gibi gözükmüyorsun. Günah değil mi?” dedim gayet naifçe.

İnsanoğlu çeşit çeşit, gün geçmiyor ki değişik bir olayla karşılaşmayalım, ama bu sefer gerçekten ilginç, üzücü, düşündürücü…
Kırşehir’de geçtiğimiz günlerde yolda beklerken yaşlı bir teyze yanıma yaklaştı, “Kızım” dedi, “Allah rızası için …”
Giyimi kuşamı oldukça yerinde olan teyzeme “Teyzeciğim hiç ihtiyacın var gibi gözükmüyorsun. Günah değil mi?” dedim gayet naifçe.
Teyzeden aldığım tepki oldukça tuhaf ve sertti. Bana gayet kötü bir bakış, hırçın bir ses tonuyla “İhtiyacım var diye pis mi gezeyim, çıplak mı dolanayım? Büyüklenme! Yarın ne olacağı belli olmaz, kibirlenme, sen de düşersin!” dedi.
Duyduklarım karşısında öyle şok olmuştum ki dondum kaldım. “Yanlış anladın teyze öyle değil, böyle!” demek bile gelmedi içimden…
Bozulmanın ve sinirlenmenin ötesinde çok üzülmüştüm.
Resmen kibirli damgası yemiştim. Ki ben bu konuda gerçekten çok hassasım. Etrafımdaki tüm “verme şunlara” laflarına rağmen “İsteyeni (dilenciyi) de azarlama” ayeti (Duhâ 10) ve Peygamber Efendimizin “Yarım hurmayla da olsa miskini boş olarak geri çevirme!” hadisi ile hareket edip kapıma gelen kim olursa olsun boş çevirmemeye gayret gösteririm.
Keza dilenci derken bile ar ediyorum. Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin.
Şimdi merak ediyorum acaba bu teyzemiz çalışamaz mıydı?
Gördüğüm kadarıyla sağlığı gayet yerinde, konuşmalarına bakılırsa aklının da maşallahı var! Ama yok, istemek kolay geliyor ne yazık ki bazılarına…
Peki, kimseye el açmayan boyun bükmeyen çorapçı teyze, tespihci amca, çikolatacı abi…
Onlarda el açamaz mıydı?
Belki sattıkları şeylerden daha çok para kazanırlardı!
Ara sıra uğrar bizim çorapçı teyze. İşyerine girer, selam verir “Çorabım var alır mısınız?” der alan olursa alır, yoksa kolay gelsin der usulca çıkar.
Tespihci Murat amca var birde. Seksen beş yaşındaki nur yüzlü amcamız elinde tespihiyle gezer Kırşehir’in kafelerinde, restoranlarında. Masanın yanından sessizce geçer “Alır mısınız” diye sormaz bile. Almak isteyen olursa durdurur, amcamızın tespihlerinden beğendiğini alır.
Ya çikolatacı Sami abi… Onu Kırşehir’de tanımayan yoktur. Kırşehir’in caddelerinde sokaklarında dolanır. “Çikolata alır mısınız” der, almak isteyen verir, parayı alır poşetinden çikolatasını.
Onlar da bilirdi “Allah rızası” deyip dolanmayı. Ama çalışmanın, kazanmanın onurunu yaşamak istediler. Olması gerektiği gibi gayet mağrur, gayet gururlu…
Ben kimseyi asla kınamıyorum, küçümsemiyorum. İhtiyacı olup çalışacak durumda olmayanlara da bi lafım yok, utana sıkıla isteyene de. Gerçek ihtiyaç sahibi isteyemez orası da ayrı da.
Lafım bunu meslek haline getirip, insanların dini ve vicdani duygularını sömürenlere, vicdanlarına oynayanlara, kendini acındıranlara!..
Haberlerde görmüyor muyuz? “Milyarder dilenci”, “Ayağının üstüne oturup sakat rolü yapan dilenci”…
Say say bitmez.
İnsan üzülmüyor değil, vicdanı ve merhameti olan herkes muhtaç durumda birini görünce dayanamayıp ufak ta olsa yardım etmek ister elbette. Gerçekten başka hiçbir çaresi olmayana, mecbur kalana yapılmalı da zaten.
Keşke bunu ayırt edebilsek de vicdan tacirlerine fırsat vermesek.
Keşke kimse dilenecek duruma düşmese.
Ve keşkelerin en büyüğü, keşke kimse kimseyi hiçbir konuda KANDIRMASA…