Bir çocukluk arkadaşım var Ankara’da yaşayan, yıllardır Ankara Belediyesi’nde mühendislik hizmeti verdi ve şimdi emekli oldu. Zaman zaman telefonla da olsa görüşürüz.

Bir çocukluk arkadaşım var Ankara’da yaşayan, yıllardır Ankara Belediyesi’nde mühendislik hizmeti verdi ve şimdi emekli oldu. Zaman zaman telefonla da olsa görüşürüz. Ankara’da yaşamın ne kadar zor olduğundan yakınır ve bana sitem eder. Sanki onu ben zorladım git, Ankara’da çalış diye.
Kendisi bir Kırşehir hayranı ve sevdalısı. İkimizde zor koşullar içerisinde okuyabildik. Esasında ben değil de o zor koşullarda tahsilini tamamlayarak belediyeye bir adam buldu, eli oynadı, karşılığında işe girdi ve emekli oldu.
Bazı sohbetlerimizde, “Belli yerlere geldik ve hep başkalarının plan ve projelerini onaylamakla zamanımızı geçirdik” der ve gözleri dolar, gelir.
Yağcılık ve yalakalık, yaradılışına mizacına ters geldiği için etrafında bir çevre oluşturamamış “Kırşehir için herhangi bir yardımım olmadığı için üzülüyorum” der zaman zaman.
Yıl 2000 veya 2001´di, telefon etti, “Yazılarında bir konu vereyim işle bakalım, taraftar bulabilecek misin dene” dedi.
“Hayırdır nedir konu?” diye sordum.
“Yeni bir girişim dalı, adamlar yer arıyorlar Ankara’da dışarı çıkacaklarını zannetmiyorum ama Kırşehir pek uzak yer değil. Müsait arazide var, eğer bu projeyi Kırşehir’e taşıyabilirsek hem istihdam açısından, hem de prestij açısından şehrimize bir yararımız olur araştır, odalar ve derneklerle bir irtibata geç” dedi.
Aradan uzun zaman geçti hatırladığıma göre Mehmet Çopuroğlu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanıydı. Kendisini çocukluğundan beri tanır ve severdim. Kendisine bu durumu anlattım ve “Nasıl yaparız da böyle bir teşebbüsü Kırşehir’e getirebiliriz?” dedim.
Kendisi “Bu konuyu araştırıp sana bilgi vereceğim ve beraberde bu konunun üzerine gidelim” diye söz verdi.
Benim uzun bir zaman yurtdışına çıkmam ve Çopuroğlu’nun oda başkanlığından uzaklaşması, o konunun kapanmasına sebep oldu.
Yeni hükümet binasının yapımı konusu gündeme gelince ve yeni binanın, bazı hatırlı şahısların ellerine geçirdiği inşaat sahalarına yakınlığı olsun diye kendi muhitlerine taşınması için büyük bir mücadele verdiklerini gördüm.
“Kırşehir Çiğdem” gazetesinde defalarca yazılarımda dile getirerek ve eski yerinin en isabetli yer olacağını düşünerek, yetkili yerlere ulaşmaya çalıştım. Bizzat dönemin Valisi Ufuk Erdem de dahil ondan sonra görev yapan üç Vali beyle de görüştüm. Fakat oralarda bir mücadelenin sürdüğünü ve eski yerinin küçük olduğunu, yerin yetersiz olduğuna Sayın Şentürk’ü de ikna etmişler.
Yine yollara düşerek tek başıma, dernekler ve odaları dolaşmaya başladım. Esnaf Odaları Birlik Başkanı Sayın Bahamettin beyle “Teknopark konusunu konuşayım” diye yanına gittim, hayli bekledikten sonra lütfen beni içeri aldılar.
Çok şatafatlı bir oda. Oda değil büyük bir salon diyebilirim, deri koltuklar ve lüksün üzerinde bir mobilya takımı, salonun uzak duvarında bayağı büyükçe bir LCD TV ve ekranda bir müzik klipi oynuyor, bir sanatçı kıçını başını sallayıp duruyor.
Nere olursa olsun evin olsun resmi daire olsun dışarıdan gelen kimse kim olursa olsun, bir hoş geldin denir, bir saygı gösterisi olarak birazcık oturulan yerden kalkılmasa bile hafif kalkıyor gibi yapmak dahi yeterli olabilir, yok yooooook.
Her neyse durumu kendisine anlattım, beni dinliyor gibi yaparak, yanında oturan misafirine de hava olsun tavrıyla hemen odadan çıkmamı istiyor gibi bir üslup takındı. Aynen şunu söyledi:
“Senin arkana düşüp de ben Valiliğe gidemem, örgüt kuruyorlar diye beni içeri atarlar, (bizi demiyor beni diyor) soruşturma açarlar.”
Aniden şok oldum, acaba ben yanlış bir şey mi yapıyorum diyerek çıktım ve çıkarken “bu konuşmamızı gazeteye yazacağım ve burası oturulması sakıncalı bir yer. Neden talip olup oturdunuz?” dedim. Bana cevabı “olumsuz bir yazı olursa yasal yollara başvururum” oldu.
Bunu bir görüşmemizde Vali muavinine aktardım kendisi gülerek, öyle şey olur mu eleştiri bizim için her zaman ders niteliği taşır diye geçiştirdi. Hükümet binasının eski yerine yapılması yerinde bir karar ve çokta güzel ulaşımı rahat bütün birimlerin içinde bulunduğu kompleks, hem zaman kaybını önler ve hem de vatandaşın işini kolaylaştırır, emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum.
Neyse bu yazıya vesile olan arkadaşım Kırşehir’e fazla gelmez, bayramlarda kayınvalidesi için geliyor. Son geldiğinde telefon etti, “bundan sonra daha da gelmeyeceğim” dedi.
“Hayırdır” dedim, “memleketi bok çukuruna çevirmişsiniz her taraf bok kokuyor. Buna işletme müsaadesi verenler bunun vebalini nasıl ödeyecekler?” dedi.
Kesif yemden başka bir yiyeceği üretilmeyen Kırşehir’de besicilik, yani çobancılık yapılan yer olarak lanse edilmesi, belli ki arkadaşımın zoruna gitmiş.
Ankara Belediyesi’nde çalışanların yarısı Kırşehirli, meclisin kadrolu çalışanların nüfusu içerisinde sayısı yüksek memur var Kırşehirli. Fakat şimdiye kadar memlekette istihdam yaratacak bir yatırım yapılamayışı, ben büyüğüm diyenlerin ayıbı, eğer onlar hala büyüğüm diyorsa ayıpları devam ediyor demektir. Kırşehir mandıra kokusu istemiyor. Et ve et mamulleri işlemeyen bir tesisi olmayan memlekete, bok kokusu sunmaya kimsenin hakkı yok.