Eğitimde Türkiye yıllardır bir yanlışlığın girdabından kurtulamadı. Rejimde yapılan veya yapılması istenen değişiklikle, eğitimi dizayn etmenin, yanlış ve hatalarla dolu geçen yılların boşluğu kolay kolay doldurulamaz.

Eğitimde Türkiye yıllardır bir yanlışlığın girdabından kurtulamadı. Rejimde yapılan veya yapılması istenen değişiklikle, eğitimi dizayn etmenin, yanlış ve hatalarla dolu geçen yılların boşluğu kolay kolay doldurulamaz. Hele internet ve iletişimde ulaşılan baş döndürücü teknolojik gelişim, rejimin veya rejimi değiştirmek isteyen iktidarın, kendi isteği doğrultusunda eğitim uygulaması mümkün değildir.
Eğitimde mesleki ve düz liselerin görmesi gereken derslerin arasına din ağırlıklı dersleri sokarsan, verilen dersler içeriğini yitirir ve hatta ikilik yaratarak toplumun fidanları olan gençler arasında ayrımcılık ve huzursuzluk yaratır.
Kırşehir’de sanayi olmayınca insanlar çocuklarını okutmak zorunda. Bu nedenle Kırşehirliler yatırımlarını çocuklarına yapıyor ve onların başarılı olması için her şeyini ortaya koyuyor. Daha iyi eğitim almalarını sağlıyorlar. Bu nedenle Kırşehir eğitimde başarılı olan iller arasına girerek “eğitimde marka kent” konumuna geldi.
Ancak son yıllarda Milli Eğitimdeki yanlışlıklar ve müfredat değişiklikleri ne yazık ki eğitime büyük darbe vuruyor, içinden çıkılmaz bir hale getiriliyor.
Kırşehir’de ihtiyaç ve talep olmadığı halde İmam-Hatip Okullarının açılması da bunun bir göstergesidir. Gerçekten bu kadar İmam-Hatip Ortaokulu ya da lisesi ihtiyacı varsa ve buna da halkın talebi varsa açılmasına hiç kimsenin itirazı olamaz. Ama duyuyor ve öğreniyorum ki bu okullarda öğrenci sayısı 100-200 kişi iken, devasa binaların büyük kısmı atıl ve boş dururken, bu kadar okul açılması niye?
Diğer yandan şehir merkezinde Cumhuriyet ve Vali Mithat Saylam (şimdi adı da değiştirildi, Yunus Emre oldu) Ortaokullarında sınıflar 35-40 kişi ve ikili eğitim verilirken, bu okulların yükünü hafifletecek ortaokullar açmak yerine yüzde 80’i boş olan İmam-Hatip Okulları açmanın bu ile, ülkeye ve öğrencilere fayda yerine zarar vereceği de ortadadır.
Tabi bunu anlamak istemeyenler, ya da işine gelmeyenler belki bizim bu sözlerimize kızacak ve konuyu çarpıtarak, İmam-Hatip’e karşı olduğumuzu bile söyleyebilecektir. Ama bizim doğruları söylediğimizi ve yazdığımızı Allah ta biliyor, bu ilde yaşayan veliler de, öğrenciler de, hatta Milli Eğitim Müdürlüğü bürokratları ve öğretmenleri de…
Biz doğruları yazalım da, kim ne derse desin, kim nasıl çarpıtırsa çarpıtsın gerçekler budur.
İşte ülkemizde eğitim yerlerde sürünüyor. Sık sık değişen sınav ve müfredat değişiklikleri eğitimden çıkılmaz bir hale getiriyor.
Eğitimde sorumlu olması gereken devlet, kendi asli görevini ne olduğu ve dibi karanlık kimselerin inisiyatifine bırakmamalı. Özel dershanelere verilen imtiyazlardan ve oralarda eğitim alarak bir nevi geleceğini garanti altına alma vaatleri verilerek, devletin her köşesine sızan bir dini örgüt adı altında devleti nasıl tehdit altına aldıklarını 15 Temmuz’da yaşadık ve gördük.
Bazı siyasi partilerin, okulları arka bahçesi olarak gördüğü eğitim kurumlarında göze takılır bir bilim adamı yetişmemiştir. Son iki yüz yıldan beri eğer Türk topluluğunda Sokrates, Platon, İbni Sina gibi bilim adamı yetiştirilemiyorsa, Dünya eğitimde altın çağını yaşarken, toplumumuzda neden parmakla gösterilen bilim adamı yetişmediğinin sebebi acaba nedir veya biz yanlışlığı nerde yapıyoruzun cevabı sorgulanıp aranmalı.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde bin bir zorluklarla faaliyete geçirilen Köy Enstitüleri bir ümitti. Zamanın teknolojik gelişmelerini köylere kadar getiren, eğer kapanmamış olsaydı sevk ve hevesle zamanımıza Türkiye’yi bugün bulunduğu yerden çok daha yükseklere taşır, belki de Amerika’ya eş değer bir ülke haline getirirdi. Fakat zamanın dar görüşlü siyasileri ve iç çekişmeler nedeniyle kapatılmış, kurucuları arasında bulunan İsmet Paşaya da kapısına kilit vurdurmak durumuna düşürülmüştür.
Yıllardır uygulana gelen ve adeta yurt dışı ihtisas veya doktorasını alamayan kimselerin yurt içinde çalışacak bir kurum bulamayışı, Milli Eğitimi ve kültürü aşağılayıcı bir tutumdur. Yurt dışı eğitim gören talebelerinde başarı oranı tartışılır bir durumdur. Yurtdışı eğitime gelen pek çok talebe tanırım bunların başarı oranı çok düşük olduğu kanaatindeyim.
Çok tanıdığım talebeler zamanla branşları dışında işlerle meşgul oluyor, bir kısmı da evlilik yaparak bir daha geri dönüş yapmıyor. Bu talebelerin bir iki senede bulunduğu ülkenin dilini öğrenmesi de hikâye.
Sadece hizmet dili öğrenebilir, yani getir götür. Osmanlı İmparatorluğu’nda da eğitime fazla yatırım yapılamadığı için, miadını doldurma sebeplerinden sayılır. Bütün ömrünü savaşlar ve seferlerle tamamlarken, sadece askeri okullara yatırım yapıp, bilim ve teknolojiyi ihmal etmesi geri kalmışlığımızın ana sebepleridir.
Cumhuriyetten önce ve sonra Anadolu’da yabancı okulların çoğunluğu, eğitimi yabancıların misyoner hareketlerinin kamuflaj edilmesi ve Anadolu’da Türkleri atma faaliyetleridir. Eğitim her şeyden önemli ve hiç bir zaman ihmal edilmeyecek milli bir dava olarak görülmeli.
Kötü niyetli kimselerin veya ülkelerin eğitime bulaşması sağlıklı bir faaliyet sayılmaz. Eğitim çelik zincir halatına benzer, araya başka metallerle ekleme yapmak, bakır alüminyum eklemek sağlamlığını ve vasfını kaybeder. Bilgi ve yeteneğe bağlı eğitim, başarının ana unsurudur.