Bugün sıra dışı bir yazı yazmak istiyorum. Nasıl olsa Kırşehir’in sorunlarını veya başka bir konu hakkında yazı yazsam her zaman olduğu gibi okuyan olmayacak. Farz edin birileri okudu, kesinlikle onlara batacak onlarda beni hadsizlikle suçlayacaklar,  “Sen kimsin, Kırşehir’in sorunları sana mı kaldı?“ diyecekler.  Kaderin cilvesinden midir nedir bilemiyorum kendim yazıyorum, kendim okuyorum. O nedenle bugün oğluma seslenerek sıra dışı bir yazı yazmak istiyorum. En azından oğlum okur da tirajım yükselir!

Aslında bu yazıyı geçtiğimiz hafta oğlum Alperen’in doğum günü olması nedeniyle 17 Şubat 2022 günü yazacaktım ama Kırşehir’le özdeşleşmiş, kendisini Kırşehir’e adamış, çalışma hayatı boyunca elde ettiği kazanımlarını Kırşehir’de yaptırdığı okullara,  hayata geçirttiği kitaplara, öğrencilere verdiği burslara, yaptığı yardımlara harcayan TBMM tarafından devlet üstün madalyasına layık görülmüş eşsiz insan, değerli ağabeyimiz, kıymetli hocamız Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü’yü kaybetmemiz nedeniyle değişiklik yaparak İlhan hocamızı yazmıştım.

Eğer geçtiğimiz hafta bu değişikliği yapmasaydım İlhan Hocamıza büyük vefasızlık yapmış olurdum, bu da bana yakışmazdı.

Ertelemeli de olsa oğlum Alperen’e bugün seslenmek istedim.

Canım oğlum, saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovaladı ve aramıza geleli, evimize neşe ve mutluluk katalı 23 sene oldu. Bugün 23 yaşına gelmiş olup, üniversitede okuyan kocaman bir delikanlı oldun.   

Canım oğlum doğum günün olması münasebetiyle Mustafa Kemal Atatürk’ün, Ahi Evran Veli’nin, Yunus Emre’nin ve Kırşehirli hemşerimiz Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu, Osman Gazi’nin kayınbabası, Türk Devletinin ve Türkçe’nin öncülerinden Şeyh Edebali’nin sözleriyle destekleyerek dilim yettiğince, elim yazdığınca sana seslenmek, biraz selam, biraz kelam etmek istiyorum. 

Oğul, 23 sene önce bugün adını Alperen koymamızın sebeplerinden birincisi, bekârlığımda düşündüğüm, arzuladığım Türkçe isim olması, ikincisi Türklerin Anadolu’ya gelişlerinde hem dini önderlerine, hem asker olarak savaşanlara verilen ad olması yanında yiğit, cesur, sultan, padişah, komutan, bahadır, mücahit anlamında olmasıdır.

Ulu Önder Atatürk’ün “Benim yaradılışımda bir fevkaladelik varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir“ sözünde belirttiği gibi bizlerin en büyük özelliği Türk olarak dünyaya gelmemizdir diyerek adını Alperen koydum.  O nedenle Türk olmaktan gurur duy. Allah Türk olma şerefini herkese nasip etmez.

Oğul; ismin Alperen’in anlamı gibi yiğit, cesur, sultan bahadır ve komutan ol. 

Hayat zor, insanlar riyakâr ve acımasızıdır. Sen, sen ol zor hayatla mücadele etmekten vazgeçme, hayatla mücadele etmekten vazgeçtiğin an bittiğin andır. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.

Bu dünyada hiçbir zaman inancını kaybetme. Eğer inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.

Bilmelisin ki “Zafere giden yol, dikenli bahçelerden geçer.”

İnsanlara güvenme, riyakâr ve acımasız insanlardan uzak dur, her insanla arkadaşlık etme, arkadaş uğruna kendini heba ederek anneni babanı üzme, menfaatçi, kişilerden uzak dur, arkadaşlık etme, Bu tarz insanlar menfaatleri uğruna her şeyi ve kötülüğü yaparlar. Sana bir bardak çay ikram eden arkadaşına sende et, sana değer vererek hediye alan arkadaşlarına sende al. Ne başka insanlar üzerinden nemalan, nede başkalarını sırtında taşıyarak nemalandır. 

Her konuda dengeyi sağla, her şeyde olduğu gibi sevginin de ortası makbuldür. 

Sevdiğini gereğinden fazla sevmeyesin. Sevgini de, sadece yüreğinin eline vermeyesin. Unutma ki en çetin imtihan “sevgi”yle olanıdır.

Paranı israf edip, har vurup, harman savurma, Ye, iç ama israf etme. İsraf en büyük günahlardan olduğu gibi, israf ettiğin her kuruştan başında saç çıkmamış yetimin hakkı olduğunu unutma.

Denizli Pamukkale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümündeki eğitiminde memleketinden, annenden, babandan uzak olduğun için gününü gün etmeye çalışma, sadece diploma almayı hedefleme, derslerine çok çalışarak, çok kitap okuyarak, araştırarak öğrenerek her alanda kendini yetiştirmeye, geliştirmeye çalışarak diploma al.

Her şeyden önce kendine güven, öğrencilik sorumluluklarını yerine getir. Geçmişte yaptığın hataları yapma. Sende biliyorsun ki; ortaöğrenim yıllarında başka tellerden çalıp, başka yollarda dolaşmasaydın bugün Türkiye’nin ilk 5’inde olan üniversitelerden birisindeydin. Allah sana bu zekâyı ve kapasiteyi vermiş, ama sen kullanamadın. Artık geçmişi irdelemeye gerek yok. Geçmişten ders alarak ileriye doğru ve güvenli yürümek gerek. İnşallah geçmişten ders almışındır. 

Oğul! Annenin, babanın emeklerini ve sana olan güvenini boşa çıkarma. Her zaman düşman uzakta değil yakındadır. Yüzümüze gülüp, çekemeyenlerimiz, sevmeyenlerimiz, düşmanlarımız, oldukça fazladır. Bunu her fırsatta görmekteyiz, Fazla uzağa gitmene gerek yok. Üniversiteyi kazandığında dahi yüzümüze gülerek tebrik edip, “hayırlı olsun” diyenler çekemediler, kıskandılar, telaşlandılar, arkamızdan konuştular, seni okutamayacağımızı düşündüler. Çok şükür Allah’a şimdiye kadar seni kimseye muhtaç etmeden okuttuk, bundan sonrada okutacağımıza inanmalısın. Yeter ki annen ve baban senin başında sağ olsunlar, sende aklı başında bir evlat olmaya çalış. 

Oğul! Kim ne ederse kim kime, kendine eder kendine. İt ürür, kervan yürür. Sen, sen ol çalışkanlığınla, güzel ahlakınla anneni, babanı, sevenlerimizi, dostlarımızı sevindir, çekemeyenlerimizi, düşmanlarımızı üz.

Oğul! Senin baban, baba parasıyla adam olmadı, atadan, babadan kalan servetle hava atmadı. İnsanlara tepeden bakmadı. Baban çok küçük yaşlarda babasız kaldı. 9 yaşında hayata atıldı. Balıkçılık, pazarcılık, çaycılık, garsonluk gibi işlerde çalıştı. Yaşıtlarının tatil yaptığı, denize gittiği, gezdiği, oyun oynadığı günlerde baban soğuk, sıcak demeden para kazandı, kimseye muhtaç olmadı, kimselerden ekmek parası istemedi, evine ekmek getirdi. Kendi okul ihtiyaçlarını kendisi aldı, kendi eşini kendisi buldu, kendi düğünü kendisi yaptı. Başkaları gibi her şeyi babası, annesi yapıp, hazıra konmadı. Beğenirsin, beğenmezsin baban kendi yağıyla kavruldu ve geldiği noktaya tırnaklarını kazıyarak geldi. 

Oğul! Benim sana bırakacak mirasım yok. Sen de baban gibi kendi yağınla kavrulmak, kendi emeklerinle, alın terinle, tırnaklarınla kazıyarak bir yerlere gelmek zorunda olduğunu unutma. Benim sana bırakacağım en büyük servetim güzel ahlaklı, helali, haramı bilen, çalışkan, vatana millete hayırlı bir insan olman ve şerefli, namuslu hayat sürmeni sağlamaktır. Elimden gelen başka bir şey yoktur.  Çok oku, çok araştır, kendini iyi yetiştir, iyi geliştir, her şeyi öğren, öğren ama her şeyi de bilme. Bazen kendini, bazen haddini bilesin.

Yunus Emre’nin “İlim, ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmez isen, bu ne okumaktır” mısralarında belirttiği gibi hem ilmini, hem kendini bilesin.

Şeyh Edebali’nin dediği gibi “Gücünü, kuvvetini, aklını, zekânı, kelamını nerede ve nasıl kullanacağını iyi hesap et. Bunları iyi hesap edemezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın! Sabırsız olma oğul! Sabırsız menzile varılmaz. “Kaf Dağı’na” sabırsız ulaşılmaz. Sabır kara dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken ses çıkarmamaktadır. İnsan ocaklar gibi yanmalı, yanmalı da kimselere gamını ilan etmemelidir.

Sabır çok önemlidir. Bir insan sabretmesini bilmelidir. Her şeyi iyi hesap et, acele etme, zamanından önce harekete geçme vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bağrında kalmasını istemiyorsan her şeyin vaktini iyi ayarla. 

Oğul! Dünya senin gözlerinin gördüğü kadar büyük değildir. Ananı ve babanı say, bereket büyüklerle beraberdir. Ana ve baba düşmemek için sırtımızı dayadığımız duvardır. Anadolu içinden kıvrım, kıvrım ırmaklar akan,  ağıtları alev, alev ciğerler yakan analarla doludur. Ana çile yumağı, dua kaynağıdır oğul. Ana yüreği narin bir ipek, baba bileği Hakk’ın diktiği en sağlam direktir. Ne ananın ince yüreğini yakasın, ne de babanın kapı gibi bileğini kırasın oğul. Yarın yuva kurduğunda ocağınla onlar arasında köprü olasın. Ana ve baba düşmemek için sırtımızı dayadığımız en sağlam duvardır. Yarın duvar yıkıldığında kıymetini anlarsın ama o zaman iş işten geçmiş olur.

Ben annemi, babamı kaybettim, duvarlarım yıkıldı şimdi sığınacak kucak, dayanacak duvar bulamıyorum. Keşke yaşasalar da evimizin köşesinde otursalardı diyorum ama nafile, iş işten çoktan geçti.

Bu dünyada inancını kaybetme, mücadeleden yılma. Biliyoruz ki, açık sözlüsün, her şeyin kısa ve özünü seversin, açık sözlü olmaya devam et, her sözü üstüne alma, gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme. İnsanları incitme, kırma, üzme, gönül yıkma.

Yunus Emre’nin;

“Bir kez gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil.

Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil” sözlerini unutma.

Daima mütevazi ol, kibirden uzak dur, kibirli insan, insan değildir. Sürekli insanların yararına işler yapmaya, yaralı parmağa merhem olmaya çalış, sorumluluk almaktan, suya sabuna dokunmaktan korkma,  yetimin başını okşa, fakiri doyur, garibi giydir. Hz. Ali’nin “İnsanlara faydası olmayanları ölülerden sayın“ sözüyle hareket ederek iyilik yap.

Bilmelisin ki!

İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı; iyiliğe iyilik her kişinin kârı; kötülüğe iyilik de, er kişinin kârıdır. Sana kötülük edenlere dahi iyilik etmekten geri kalma.

Oğul Ahi Evran’ın “Elini, sofranı, kapını açık tut. Belini, dilini, gözünü bağlı tut” sözünde olduğu gibi helalde ve cömertlikte elini, sofranı, kapını açık tut, haramda belini, dilini gözünü bağlı tut.

Hedefini yükseklere, gözünü ötelere dikesin. Hesabını idealine göre yapasın. Şunu asla unutmayasın; Her şeyin vakti tayin edilmiştir. Vaktinden önce öten horozun başı kesilir.

Kavgayı sadece bileğinle değil, ilminle ve yüreğinle yapmasını bil. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Modanın markanın, lüksün peşinden koşacağına bilginin peşinden koş ki aklın, insanlığın, ahlakın, kültürün moda ve marka olsun. Eşeğin semerini sürekli modalı ve markalı semerlerde değişsen eşek daima eşektir.  Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Eserlerde bilgiyle olur.

Şu üç kişiye; “Cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı!“

Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Muhabbetinin ve itibarının zedelenmesini istemiyorsan sevildiğin yere sık gidip gelme. Değerinden aşağı düşme. Altının değerini sarraf bilir Altın çamura da düşse altındır.

Oğul! Allah’ın korkusunu daima ensende hisset. Helale yaklaş, haramdan uzak dur. Allah’tan korkmayanlardan kork. Bir insan Allah’tan korkmuyorsa bilesin ki o kişi insanlara her türlü kötülüğü yapar. Güzel dinimizi şekilcilik olarak görme. Allah’ın kitabı Kuran-ı Kerimi anlamıyla beraber öğren. Eğer sadece Arapçasını ezberler, ne anlama geldiğini bilmezsen Allah’ın ne emrettiğini, neleri yasakladığını bilemezsin. En azından yılda bir defa Kuran-ı Kerimin Türkçe mealini oku ki yolun ve ufkun açık olsun. Diğer türlü sen kendini kandırırsın, birileri de seni kandırır.

Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.

Biricik oğlum, canım oğlum, evimizin direği, gözümüzün bebeği oğlum! Sen bizim rüyamız, sen bizim devamız, sen bizim duamızsın. Daima başın dik, alnın ak, gönlün pak olsun.

“Zümrüt-ü Anka”nı iyi seç ki “Kaf Dağı “sana yakın olsun. Allah acını göstermesin, bir tane dedirtmesin, seni bizden, bizi senden ayırmasın. Mutluluğun daim olsun, gülen yüzün hiç solmasın. Allah'a hayırlı kul, Peygamberine hayırlı ümmet, anne, baba ve vatanına hayırlı evlat olasın. Doğum günün kutlu, yolun, bahtın zihnin ebediyete kadar açık olsun.”