Canım sıkık, moralim bozuk, üzgün mü üzgünüm!
Elazığ ve Malatya illerinde depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın cenaze törenlerini izliyor, gözlerim doluyor, kendimi tutamıyorum.
İşte bir üzüntü duyduğum olayla daha karşılıyorum. Önceki gün sabah saatlerinde gazetemizin bulunduğu işyerinin zemin katındaki genç dükkân komşumuz boğazına geçirdiği iple intihar edip, yaşamına son veriyor. Kim bilir ne derdi, ne sıkıntısı vardı. Elbette ölüm çare değildi, ama demek ki girdiği bunalımdan çıkamamış ve hayatına böyle son vermiş.
Ailesinin, sevenlerinin, arkadaşlarının feryatları, isyanları ortalığı yakıp kavurdu, gözyaşları sel oldu.
Ne diyeyim geride kalan anne ve babasına, kardeşlerine, sevenlerine Allah’tan rahmet ve sabırlar diliyorum.
Evet, Türkiye son aylarda ciddi depremlerle sarsılıyor.
İstanbul’da, İzmir’de, Manisa’da, Ankara’da 4-5 şiddetinde depremlerin ardından Elazığ ve Malatya’da meydana gelen 6.8 şiddetinde depremle ülkemiz insanlarını bir kez daha uyandığı uykudan uyandırdı.
41 vatandaşımız deprem enkazı altında hayatını kaybetti, bin 600’ün üzerinde insanımız da yaralı olarak hastanelerde tedavi altına alındı.
Türk Milleti olarak hepimiz depremin yaşandığı Elazığ ve Malatya illerinin yaralarını sarmak için seferber olduk. Maddi ve manevi her türlü desteği verirken, birlik ve beraberliğimizi bir kere daha dosta düşmana gösterdik.
Ancak bu depremlerin ardından silkinip kendimize gelip, yaşanacak yeni depremlerde yine can ve mal kaybının yaşanmaması için gerekli tedbirleri alacak mıyız bütün mesele bu.
Ben alacağımızı düşünmeyenlerdenim. Çünkü nerde bir deprem olursa orası bir hafta gündemde olur, yetkili-yetkisiz herkes konuşur, tartışır, önlemlerin alınacağı söylenir!
Sonra unutulup gider.
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!
Artık böyle olmasını istemiyoruz. Ülke olarak bir deprem ülkesi olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Çıkarır ve bu konuda hiçbir şey yapmaz, işi yine Allah’a bırakırsak daha çok insanımızı depreme kurban veririz.
Ülke olarak sık sık depremler gördük, felaketlerle birlikte acılar çektik.
Binlerce bina yıkıldı, sadece 1939 Erzincan ve 1999 Marmara depreminde 70 bine yakın insanımız can verdi.
Buna diğer depremleri de eklersek bu rakamların daha da artacağını unutmayalım.
Binlerce konut, hastane, okul, hatta yollar yerle bir oldu. Hatta Erzincan ve çevresi haritadan silindi.
Erzincan'dan 60 yıl sonra… Yine bir gece yarısı, saat tam 03.02'de Marmara depremiyle sarsıldık. Öylesine bir şiddet ki 7.4 olarak açıklanan bu depremde yüzlerce kilometre uzaklıktaki Kırşehir’de bile bizler hissettik.
Hatta oturduğum apartmanda komşularla birlikte kendimizi dışarı attık. O zaman 3-4 yaşında olan kızımı uykudan uyandıran eşim, babam ve ben soluğu dışarıda aldık. Tabi babam öyle şok geçirmiş olmalı ki, eşimin kucağındaki küçük kızımı görünce, “Yavrum bunu niye indirdin, uyasıydı!” bile diyebilmişti.
Tabi daha sonra depremi yaşadığımızın farkına bile varmadığı için söylediğini ifade etmişti değerli babam…
Sonra hükümet pek çok yasalar, yönetmelikler çıkararak depreme karşı tedbirler alınmıştı. Hatta Kırşehir’de bu çerçevede birinci derece deprem kuşağı arasına alındı. Böyle olunca da depreme dayanıklı konutlar ve inşaatlar yapıldı. Buna daha çok para kazanma hırsına giren beş-on inşaatçı ve müteahhit tepki gösterse de Kırşehir’de kaliteli ve depreme dayanıklı konutlar üretildi diye düşünüyorum.
Sonra ne oldu anlamadım, 2019 yılı Ocak ayında AFET ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), önemli bir deprem ülkesi olan Türkiye’de binaların daha güvenli inşa edilebilmesi için uzun bir çalışmanın ardından deprem yönetmeliği ve deprem haritasını güncelledi ve Kırşehir yıllarca 1. Derece deprem bölgesinde yer alırken son hazırlanan deprem haritasında 3. Derece deprem bölgesine alındı.
Peki ne oldu da 1. Derece deprem bölgesi bir anda 3. Derece deprem bölgesine düştü?
1 Ocak 2019 itibariyle yürürlüğe giren yeni yönetmelik ve haritaya, Jeofizik Mühendisleri Odası başta olmak üzere bazı meslek odaları ile bilim insanları itiraz etti. 1996 yılında kullanıma sunulan Türkiye’nin deprem bölgeleri haritası AFAD Deprem Dairesi Başkanlığı tarafından Mart 2018’de yenilendi. Yeni harita resmen, 1 Ocak 2019’da yürürlüğe girdi.
Yeni harita en güncel deprem kaynak parametreleri, deprem katalogları ile yeni nesil matematiksel modeller dikkate alınarak hazırlandı. Güncellenen harita ile Türkiye’nin en tehlikeli görülen deprem alanı oranı yüzde 42’den yüzde 17’ye indi. Yeni deprem haritasında aralarında Adana, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Gaziantep, Kayseri, Kırşehir, Malatya, Muğla, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Van’ın da bulunduğu 46 ilin deprem riski azaldı. Yeni haritada 6 ilin ise deprem riski arttı. Bu iller; Tekirdağ, Aksaray, Karaman, Rize, Erzurum ve Trabzon. Ayrıca eski haritada binaların yüzde 44’ü tehlikeli gruptayken yeni haritada bu oran yüzde 26’ya düştü.
Tabi düzenlenen son yönetmelik ve haritaya, Jeofizik Mühendisleri Odası başta olmak üzere bazı meslek odaları ile bilim insanları itiraz etti, yeni yönetmelikte deprem riskinin düşürüldüğü yerlerde depreme dayanıklılık şartlarının da gevşetildiği uyarıları yapıldı, ama nedenle kimse bu uyarı4arı dikkate almadı, hatta kulaklarını tıkadı.
Kırşehir, yeni düzenlemeyle, Birinci Derecede Deprem Bölgesi’nden çıkarılırken, Gazi Üniversitesi Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen, harita ile en önemli değişimin Kırşehir'de meydana geldiğini ifade ederek, "1996 resmi deprem bölgeleri haritasında 1'inci derece deprem bölgesi içinde ve en tehlikeli illerden biri olarak gösterilen Kırşehir, yeni haritanın yürürlüğe girmesiyle deprem tehlikesi açısından en tehlikesiz illerden biri haline geldi” şeklinde görüş bildirmişti.
Umarız öyle olur, Kırşehirimizde ve ülkemizde hiçbir zaman deprem olmaz.
Ama bugün ülkemiz depremlerle sarsılıyor. Elazığ, Malatya ve Manisa’da üst üste deprem ve artı depremler yaşıyoruz. İstanbul gibi dünyanın metropol şehirlerinden birinde yakın bir zamanda 7,5 şiddetinde deprem olacağını hesaplıyoruz, ama ne yapıyoruz, ne gibi önlemler alıyoruz orası hala muamma…
Ülkemizi idare edenler imar afları çıkarıyor, belediyeler kaçak ve çürük binalara göz yumuyor, hatta depremde toplanma alanı olarak gösterilen park ve diğer alanlara yeni yeni devasa binalar dikmeye devam ediyor, işi Allah'a emanet ediyor ve kaderimize razı olarak yeni olabilecek deprem ve diğer felaketleri bekliyoruz olacak şey mi bu?
Artık iktidarıyla, muhalefetiyle ülkesini seven herkes gereken kanun ve yasaları çıkartır ve bir daha böyle depremlerde çürük, dayanıksız binalar inşa edilmez ve insanlarımız enkazlar altında kalmaz.
Şunu unutmayalım ki depremler değil, çürük binalar insan öldürür!..

***

SEVDİĞİM BİR SÖZ

“Sırtından vurana kızma, ona güvenip arkanı dönen sensin. Arkandan konuşana da darılma, onu insan yerine koyan yine sensin.” Charles Bukowski

***

BİRAZ DA GÜLELİM!

Sonradan görme!

Kasabanın sonradan görme zenginlerinden olan Hamdi Ağa, alışverişe gelen köylülere başlar zenginliğini anlatmaya:
“İki bin koyunum var, bin beş yüz dönüm arazim var, elli tane tosunum var” diye sıralarken, köylüsü Rıza da yanlarından selam vermeden geçer.
Hamdi Ağa, Rıza'nın selam vermeden geçmesine bozularak:
“Rıza, neden selam vermeden geçiyorsun? Selam, Allah'ın selamıdır” der.
Rıza'nın cevabı zaten hazırdır:
“Hamdi Ağa, yalanını bölmek istemedim de ondan selam vermedim!..”