ONBİR ayın sultanı mübarek Ramazan ayı da böyle geçti. Bu yıl 29 gün süren Ramazan ayı Pazartesi günü sona erecek ve Salı günü hep birlikte bir bayrama daha kavuşmanın mutluluğunu ve sevincini yaşayacağız.

ONBİR ayın sultanı mübarek Ramazan ayı da böyle geçti. Bu yıl 29 gün süren Ramazan ayı Pazartesi günü sona erecek ve Salı günü hep birlikte bir bayrama daha kavuşmanın mutluluğunu ve sevincini yaşayacağız.
Mutluluğunu ve sevincini yaşayacağız diyorum, ama ülkemizde son yıllarda yaşanan terör olayları ve saldırıları nedeniyle mutlu bir bayram yaşayamıyoruz ne yazık ki…
Dün “Ramazan’ı nasıl geçireceğiz?” derken bugün “bayramı nasıl geçireceğiz?” sorusunu soruyoruz kendi kendimize…
Aç kaldık, susuz kaldık, uykusuz kaldık, ama sabrederek bayrama geldik şükür.
İşte geldi Bayram…
Bayram geldi; bayramı bilmeyenlere de!
Bilmeyenler, bilmezlikleri içinde beklediler Bayramı.
Onlar bayramın adına; eğlence, tatil, boşluk dediler…
Onlara da bayram geldi Bayram, herkese geldiği gibi.
Bayram geldi bilenlere. Onlar zaten hazırlıklı idiler. Beklemişlerdi onu. Bir aydır sabır içindeydiler.
4 gün sonra Ramazan Bayramını kutlayacağız… Gerçekten arzu edildiği gibi kutlanacak bir bayram mı olacak?
Evet, gerçekten yok artık o eski bayramlar.
İnsan çocukluğunda yaşadığı bayram hazzını düşününce bugününden zevk almaz oldu.
Eskiden Kırşehir’de hatırlıyorum insanlar bayramı hep birlikte geçirirler, ziyaretler, sohbetler içinde bayramın nasıl geçip gittiğini bile anlamazlardı.
Ama şimdi öyle mi?
Hep bir hasret ve iç çekmelerle anar olduk o eski günleri.
Neden böyle oldu ki…
Bir yandan terör ve şiddet, bir yandan ekonomik ve sosyal sorunlar…
Daha bir hafta önce Hakkâri’de görev yapan Kırşehirli bir vatan evladımızı şehit verdik. Hainlerin kurduğu pusu sonucu kara toprağa verdik. Binlerce insan Cacabey Meydanı’na toplandı, hainlere tepki gösterdi.
Şimdi sorsak Kırşehir halkına “bu bayramı nasıl geçireceksiniz?” diye. İnanın çoğu bayramın olduğu günden bile hibe olmadığını itiraf edeceklerdir. Çünkü insanların bayramı bayram gibi yaşayacak halleri kalmadı da ondan.
Yaşanan zor ekonomik şarlardan mı, yoksa çocukluğa duyulan özlem mi veya bugününden bir türlü alamadığı ruhsal doyum mu, doyumsuzluk mu?
Eskiden aileler içinde kutlanırdı bayramlarımız, şimdi iki üç kişiyle kutlanır oldu.
Hani o eski bayramlar diyoruz da, acaba dönüp bir baksak kendimiz ne yapıyoruz o eski günleri yaşamak ve yaşatmak için…
Hiçbir şey…
Tabii ki yaşadığımız zaman, iş hayatı, stresler derken insan birazcık nefes alabilmek için bayram tatilini de fırsat bilip tatil yapmak, dinlenmek, gezmek istiyor, ailesiyle, eşiyle, çocuklarıyla, anne ve babasıyla…
Şimdi bazı insanlar bayram tatilini eşten, dosttan, anne ve babadan kaçma günü gibi değerlendirip kaçıyorlar.
Tabi bayram nedeniyle evine gelen giden olacak, onlara baklava, börek, çay, kolonya, şeker ikram edilecek! Kim ayağa kalkıp onlara hizmet edecek ki?
Zaten bir kilo şeker 35-40 lira olmuş!
Bir kilo baklava ya da börek 25-30 lira olmuş!
Kim alıp gelecek eve bunları?
Alıp getirsen de kim kesip parçalayıp gelen-giden misafirlere, çoluk ve çocuğa ikram edecek?
Kırşehir’deki eski bayramlardan bahsederken, el öpünce verilen mendillerden, harçlıklardan dem vurur, yediği lokumlardan, bayram tatlılarından, annesinin ev baklavalarından bahseder veya bayram öncesi alınan bayram kıyafetlerinin, ayakkabılarının günlerce başucunda durduğundan bahsederiz.
Şimdi öyle mi?
Artık bayramlarda değil, her gün alınıyor ve dolaplara sığmıyor kıyafetler. Yeni kıyafetin önemi mi kaldı ki…
Şimdi her şey var, hem de bol, ama ne tadı var, ne de kıymeti.
Kırşehir’de çocukluğumda hatırlıyorum da anne ve babamızın aldığı bir ayakkabı, ya da bir çift çorapla ne kadar mutlu olurduk. Hatta ayağımızdan çıkarmaz ve “cicimizle” yatıp kalkardık. Ama mutluyduk, heyecanlıydık. Kısaca insanlar her şeyden mutlu olmayı biliyorlardı.
Şimdi bunlardan hiçbiri kalmadı…
Teknoloji son aşamada…
Ellerinde binlerce liralık son model telefonlar…
Herkes bir yerlerde birbirlerine bayram kutlamaları için SMS’ler atıyor ve bitiyor.
Eskiden bayramlar büyük bir heyecan içinde beklenirdi. Günler öncesinden evler temizlenir, tatlılar yapılır ve bayramın ilk günü sabahtan itibaren çocuklarının, yakınlarının ya da komşularının ziyareti beklenirdi.
Eski bayramlarda çocuklara harçlıklar verilirdi. Şimdi ne gelip giden var, ne de çocuklara harçlık veren…
Evet, değişimi bayramlarda değil, insan kendinde aramalı. Değişen insanlarımız ve anlayışımız oldu…
Eski bayramlar yok şimdilerde ama büyükler, anneler- babalar büyükanne, büyükbabalar, yaşlı akrabalar hala o eski bayramları yaşıyor ve bekliyorlar. Bunu göz ardı etmemek lazım. Bir gün onların yerine bizim geçeceğimizi de aklımızdan çıkarmadan.
Şimdiden hayırlı bayramlar dileğiyle…
Biraz da gülelim!

Yumuşasın diye!
Adamın biri Ramazan günü erik yiyormuş. Bunu gören adam:
“Yahu, Müslüman olan böyle oruç yer mi?” demiş.
Adam:
“Hayır oruçluyum”, cevabını verince adam, avurdunun şişliğini işaret ederek, “Ağzındaki nedir?” diye sormuş.
Adam:
“Eriktir, iftara kadar yumuşasın diye ağzımda tutuyorum!” demiş.

Sevdiğim bir söz

“Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.” Türk Atasözü