Kırşehir’de herkesin pek ilgilenmediği bir konuyu yazmak istedim. Bu konu ne olabilir diye düşündüm.

Kırşehir’de herkesin pek ilgilenmediği bir konuyu yazmak istedim.
Bu konu ne olabilir diye düşündüm. Hiç kimsenin hiç bir şeyle pekte ilgilenmediğinin yabancısı değilim, fakat her hangi bir konu açtığınız zaman herkes her şeyi çok güzel ve hatta ilgiliden daha fazla bilgisi olduğunu görürsünüz. Buna mukabil konu ve meslekle ilgili kurumun başındaki o branşta hiç alakası olmayan kimse. Hizmetin ölçüsü ve önemi oturulan makamın derecesine göre aksesuarların kalitesine bakarak değerlendirilir.
Türkiye’de resmi dairelerdeki lüksü ve konforu görerek sınıflandırılabilinir. Türkiye’de daha zengin başka ülkelerde göremezsiniz, bu kadar lüksü konforu ve şatafatı. Meslektaşlarım biraz bana kırılacaklar fakat hiç kırılmasınlar, onların suçu değil onlardan öncede oralarda oturanlarda bulundukları sektörde fazla bir şey yapmadan o koltuklarda oturarak emekli olup gittiler. Sıkıntıları tartışılmaz fakat hizmette sıkıntı bahane sayılmamalı.
Tarımdan bahsedeceğim ve tarımın bakliyat bölümünün ana üretim alanı olan Anadolu’nun bu sektörde söz sahibi olan(şimdi değil 30-40 yıl önceydi) Kırşehir, Nevşehir, Yozgat, Konya, Niğde ve Aksaray, yani iç Anadolu’nun bütün il, ilçe ve köylerinde yetiştirilen bakliyatları şimdi ithal eden Türkiye çıktı karşımıza. Bu duruma nasıl geldik, bizi kimler getirdi.
Bugün dünya natürel (BIO) ürün peşinde iken Türkiye ne olduğu ve fasulye nohut adı olan fakat bakliyat tadı olmayan ithal bir şeylerle beslenmeye çalışıyor. Fasulye ve nohut Kanada’dan, mercimek Romanya ve İspanyadan (oda belli değil, İspanyaya da Çin’den geldiği duyumları var). Bu gün pek çok gençler bilmez, zağrek nedir, burçak nedir, keten tohumu, kenevir tohumu… Bugün dünyada en çok aranan tahıl ürünleridir. Yaşlıların çetene olarak bildiği bitkinin tohumlarıdır. Hedik olarak bilinen şahman buğdayının kaynatılarak elde edilen çerezlik, eskiden geceleri bilhassa misafirlere sunulan bir ikram yiyeceğidir.
Hediğin üzerine kavrulmuş çetene bu yiyeceğe ayrı bir lezzet katar. Zağrek ise bugün dünyanın pek çok ülkesinde endüstri malzemesi olarak kullanılıyor ve çokta talep var. İlaç sanayi, boya sanayi dallarında aranan zağrek ülkemizde artık yok denecek kadar az üretiliyor. Beziri bilenimiz ondan kızartılan çığırtmanın tadında bilir.
Birkaç gün önce kaybettiğimiz Kırşehirli hemşehrimiz Hacı Mehmet Gülten zahirecilik yaptığı yıllarda, üretim zamanında tek başına Adana’ya yabancı bir kimseye 150 ton zağrek sattığını anlatıyor. Bugün maalesef adını dahi bilen yok.
Bunları yazıp anlatmanın şimdilik pek faydası olmayacağını elbet biliyorum. Ümit işte. Belki birileri çıkarda ilgilenir diye düşündüm. Peki, ne yapmak gerekiyor, il tarım müdürlüğü yetkili mercilerle irtibata geçerek alım garantisi de vererek çiftçileri teşvik etmeleri eski üretime ulaşmanın belki en kısa yolu olur. Ekim mevsimi yaklaştığı için erken harekete geçilirse ve köylünün çiftçinin ayağına gidilerek önemi anlatılmalı. Yetiştiriciyi tüccarın eline bırakmak çiftçiyi ürküttüğü gibi üretime de etkisi olur. İthal bakliyatın getirisi fazla olduğu için bu işten korkunç karlar sağlayan kimselerde yerli üretimi baltalıyor kanaatindeyim.
Avrupa’da çetenenin kilosu 20 TL, zağreğin kilosu 12 TL. Avrupalılar zağreği ekmeğin içine katıyorlar, çeteneyi de kuş yemi ve ilaç sanayinde kullanıyor. Besin değeri yüksek olan ve Anadolu insaninin vazgeçemeyeceği bakliyat üretimini, modern tarım aletleriyle yapmasına herhangi bir şekilde devlet müdahale etmesi ve desteklemesi gerekir.
Geç kalınmışlığın mazereti kabul edilemez. Tohum tedariki ve üretim tekniklerini öğretmeyi il tarım müdürlükleri üstlenir zannediyorum. Kar oranı da yüksek olan bakliyat ve yağlı ürünler çiftçinin yüzünü güldürür zannediyorum.