Anneler, babalar, sevgililer; şu gün, bu gün adı altında kapitalizmin birer tuzağı, alış-veriş vesilesinin araçları haline dönüştürülerek, en naif, en hassas duygularımızın böylece ticaretin birer sömürüsü haline getirildiğini arada küçükte olsa düşünmeyen olmuş mudur acaba?
Her ne kadar duygularımızın metalaştırılarak, yine bizlere tekrar tekrar pazarlandığını bilsek te yine de bu günleri görmezden gelemeyiz.
Gelemeyiz çünkü, bu en hassas noktamızdaki kuşatılmışlık, gözlerimizin içine içine sokulduğundan görmemezlikten gelebilecek, duyarsız kalabilecek sağlam bir insan ruhu var mıdır acaba?
Bu konudaki hikaye o kadar iyi kurgulanmış ki, bu günlere duyarsız kaldığınızda adeta eşitlenmesi imkansız kefeleri olan bir terazi gibi karşınızda duruyor ve böylece bu terazinin bir kefesinde siz varsınız, diğerinde ise o eşsiz insanla olan duygusal bağınız.
Şimdi baştan hafif kaldığınız bu kefede siz, en üstte; anneniz, sevgiliniz babanız, öğretmeniniz... kefeyi sizdeki manevi ağırlığıyla en dibe çekiyor. Siz terazinin üst tarafında öylece asılı kalıyorsunuz.
Ve o en üstte kalmanın hafifliği, sanki terazinin altta kalan kefesine karşı çok büyük bir sorumsuzluk yapmış gibi, hatta yapmış olarak, eşe dosta karşı rezil rüsva olmuş bir duruma düşmüş oluyorsunuz.
Hadi en yakınlarınıza karşı bu kadar ağır duygusal baskı ihtimalini göze alamadınız ve onlara gereken jesti yaptınız. Konu sessizce kapanmış mı oluyor? Hayır! Bu kez de çevrenizdeki bütün annelerin, babaların... gönlünü almanız gerekiyor. Bu durum sadece sıradan insanın değil, toplumun her kesiminden insanın göreviymiş gibi sıradanlaşıyor. Bu günlerde size düşen görevi çok iyi yapsanız da, bu sıradan bir eylem olduğu halde yapmadığınız zaman yaşadığınız veya yaşatılan duygusal baskı sizin kendinizi kötü hissetmenize yeter de artar.
Örneğin; her haziran ayının üçüncü pazar günü babalar günü olarak belirlendiğinden, bu yazıyı o değerli insanlar için kaleme aldım.
Bu toplumda yeteneği var mıdır, yok mudur? Ya da, yapmasını istediğimiz işe uygun olup olmadığına bakılmaksızın illaki bir baltaya sap olmak zorunda bırakılan erkekler, baba olmalarının sorumluluklarını taşımalarının olmazsa olmaz şartı, ellerinin ekmek tutmasıdır. Çünkü ileride bir gün, baba olacağı varsayılan bir erkeğin eli ekmek tutmuyorsa eğer, baştan hiçbir şeye hakkı yoktur. Hele de ataerkil bir toplumda iş, aş bulamayan bir erkek; annesinin, babasının, eşinin, çocuklarının... gözünden düşmeyi bırakın, erkeklik cinsiyetinden bile kovulur. Durum bu kadar vahimken neden babalar işsiz-aşsız bırakılır?
Bu vebal erkeğe bu kadar ağır sorumluluğu verende midir, yoksa onu işsiz-aşsız bırakanda mı?
Değerli babalar ve erkek cinsiyetine sahip tüm kardeşler; bütün sosyal rollerinizden bağımsız; yani maddi, mali, medeni durumunuzdan azade kadınlarla aynı hizada kaldığınız müddetçe zaten değerlisiniz.
Babalar gününüz kutlu olsun.