Son zamanlarda Kurban Bayramının da yaklaşmasıyla kırmızı et tartışması yine zirveye tırmandı. Kırşehir’in tarıma dayalı tek gelir kaynağı olan büyük baş hayvan besiciliği yapan bir kaç kuruluşu var, bunlara kuruluş veya firma demekten ziyade hayvan tüccarı demek daha doğru olur.

Son zamanlarda Kurban Bayramının da yaklaşmasıyla kırmızı et tartışması yine zirveye tırmandı.
Kırşehir’in tarıma dayalı tek gelir kaynağı olan büyük baş hayvan besiciliği yapan bir kaç kuruluşu var, bunlara kuruluş veya firma demekten ziyade hayvan tüccarı demek daha doğru olur. Çünkü bu işle uğraşanın hiç birinin de, hayvan hapishanesinden başka yan kuruluşu yani destek tesisi yok.
Besicilik mesleğini icra ettirmek için hayvanların yiyeceğinin hepsini olmasa dahi bir kısmını üreticinin kendisi yapması gerekir, fakat öyle olmuyor vatandaş piyasada ve pazarlarda topladığı hayvanları bir sezon ve özellikle Kurban Bayramı öncesinde toplayıp ve alelacele pompayla şişirir gibi hayvanları dolduruyor ve piyasaya sürüyor. Belki Kurban Bayramı bir bahane olarak öne sürülebilir fakat esas olan kısa sürede köse dönme zihniyeti.
Kırşehir’de yalnız Yerköy-Çiçekdağı yolu üzerinde 20 binden fazla büyük baş hayvan besiciliği yapan mandıralar var. Sevdiğin, Göbekkaya ve Yağmurlu civarında bir kısmı süt üretiminde kullanılsa da besi için toplanan hayvan sayısı az değil.
Sevdiğin köyünün hemen üzerinde yapılan besi tesisi, dört tane köyün içme suyu kaynağını kirletme pahasına ruhsatı verilerek Kırşehir’i mandıra havzası ilan etti yetkililer.
Burada da en az 5 bin hayvan olacağı söyleniyor. Yani sadece Kırşehir civarında 40-50 bin hayvan olduğu tahmin ediliyor. Türkiye genelinde 60-70 milyon büyük baş hayvanın olduğu tahmin ediliyor. Koyunun da 1 milyar iki yüz milyon olduğu belirtiliyor Tarım Bakanlığı verilerinde. Görünürde bir sıkıntının olmaması gerekirken acaba et ithali fikri nerden gündeme geldi yine. Yoksa yine bir ali-cengiz oyunumu var. Tarım ülkesi Türkiye besicilik için kesif ve kaba yemi de dışarıdan ithal ediyorsa, bu işin başında oturanın şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekir. Fakat maalesef 13 sene memleket idare edenler şimdi de bir 13 sene daha istiyorlar. Eh insanda renk değiştirecek cehre kalmamış ne yaparsın. Et pahalı diye sızlanmaya gerek yok.
Temel gıda maddesinin olmazlarında biri hatta en önemlisi sayılan et üzerinde oynanan ahlaksız oyunları, yürürlükte olan kanunla yasayla önlemek mümkün değil. Zaten öyle olmuş olsaydı yıllardır bu problem ortadan kalkardı. Bu sorun bireysel olarak veya toplum gayretleriyle çözülecek meselede değildir. Problemin çözümünde Hükümet yasalarla amirliğini koyarken ekonomik olarak masanın başında her zaman yumruk vurabilir hissini uyandırması lazım. (Soyulmuş yumurta ithal ederek değil)Esas sorunun temelinde tarımın kuralarına göre yapılmayışı ve bilinçsiz işletmecilik yatar.
Şöyle ki, her nesil değişikliğinde varisler tarafında parçalanan tarım arazileri belediyelerinde yardımıyla maksadı dışında kullanıma açılışının çok büyük katkısı var. Tarım ve hayvancılık birbirini tamamlayan sektörlerdir. Daha önemlisi bu sektörü ayakta tutan eğitimli ve bilinçli nüfusu kentlere çekersen, hiç bir zaman et temininde dışarıya bağımlılıktan kurtulunamaz.
Bu uygulamalarda yasal boşluklarda istifade etmeyi iyi bilen at cambazları et cambazlığına terfi eder ve de etmiştir de. Buna paralel olarak illegal işletmeler ve merdiven aleti olarak tabir edilen denetimsiz kuruluşlar devreye girer. Zaten yasal olmayan kurumlar, yasal olmayan yollarla ham madde yani et temininde her yolu deneyerek halkın sağlığı ile oynamada bir sakınca görmez.
Dünyanın hiç bir yerinde anız yakarak, tarım arazilerinde yabancı ot ve haşerelerle mücadele yöntemi yoktur. Her sene hasat mevsiminden sonra yakılan tarım arazileriyle beraber otlak alanlarının yandığını, hiç tepki göstermeden merakla izleriz.
Otlak alanı yani hayvanın sofrasını yakarsan hayvanlar nerde karnını doyuracak ve suni olarak beslemeye çalışılacak. Bu da maliyeti artırdığı gibi et kalitesini de düşürecek. Belki kasıtlı olarak bu tip uygulamalarda cambazlar devreye girer elbette. Bu cambazların içinde çok büyük holdinglerin olduğunu unutmayalım ve bunlar boş kalan ortamı değerlendirmesini çok iyi bilirler.
Piyasada et fiyatlarının oluşumunda büyük rol oynarlar. Ellerinde yüzbinlerce hayvanın piyasaya sürülmesi veya geri çekilmesiyle pazarın nabzını ellerinde tutarlar. Bunların üretime hiçbir zaman katkısı olmaz, pazarda damızlık besilik ayrımı yapmadan hepsini süpürür derecede kontrolü altına alırlar. Daha başka bir yöntemle yurt dışında kacak yollarla getirdikleri hayvanlara sahte kulak numarası takarak piyasaya iterler. Bunun sakıncası ve zararları anlatılamayacak kadar çoktur. Birincisi yerli üreticiyi köşeye sıkıştırarak elindeki mali ucuza kapatmak.
İkincisi dış ülkelerde hayvanların üretiminde maliyetin çok düşük olması sebebiyle kar oranının yüksek oluşu iştah kabartır. Arjantin, Avusturalya Yeni Zelenda gibi ülkelerin yabani olarak yetiştirdiği milyonlarca hayvanların hiçbir kontrolü yok ve bu mümkünde değil, bu hayvanlar nerdeyse kilosu bir dolara müşteri arar ve de çokça bulur bunlardan bir tanesi de Türkiye’dir. Hac zamanında Suudi Arabistan’da kesilen kurbanların ana membesi bu ülkelerdir.
En tehlikelisi art niyetli ülkelerin, sattığı hayvanlara çeşitli hayvan hastalıkları bulaşma riskini garanti etmemektedir. Peki, çözüm yolu nedir bu hükümetlerin tarım politikasıyla beraber topluma sunmaya çalıştığı değişik yardım fonlarını bir düzene sokması gerekir. Yardım fonlarının seçim malzemesi olarak kullanılması da ayrı bir sorun. Halka karışık ve sağlıksız gıda sunan kuruluşların yaftasına ve markasına bakılmaksızın en ağır cezalarla piyasadan lağvedilmesidir. Hatta bütün mal varlıklarına el konularak sahiplerine geçinmesine yetecek kadar aylık bağlanarak piyasadan el çektirilmesi en uygun davranış olur. Devlet olarak, resmi et kombinaları ve Et Balık Kurumu gibi kuruluşları Merkez Bankası misali devreye sokarak piyasayı kontrol etmesi gereklidir. Buna paralel olarak sıkı denetim altında aile çiftliklerine ve küçük üreticilere teşvik pirimi ile destekleyerek üreticilerin elindeki malları alma garantisi uygulanması da yararlı olacağı kanısındayım.
Tarım arazilerinin parçalanarak küçülmesine ve tarım dışında kullanılmasının önüne geçilmesi ve acil bir çözüm üretmek belki de devlet tarafından işletilerek hak sahiplerine belli bir pay vererek tarımın ve hayvancılığın yok olmasını önlemek ancak devlet gücüyle olur. Böyle bir uygulama değişik rejim çağrıları uyandırsa da, ağır sanayi ile tarımın beraber yürümesinde en uygun seçenektir. Belki de daha başka uygulamalarla, küçük üreticiler mağdur edilmeden yürütüle bilir. Başka türlü cambazın sobası kırılmaz.