Türkiye’de bir kriz var, bu krizin bütün dünyada devam eden ve ABD’nin kendini, dolayısıyla Doları koruma çabalarından kaynaklandığı doğrudur.

Malezya, Arjantin, Brezilya ve bazı Afrika ülkeleriyle beraber uzak doğu ülkelerinin, yapay krizden daha fazla etkilendiği de doğrudur. Türkiye’de dolara endeksli bir krizi yönetecek ve yönlendirecek kurulu bir kurum ve ekip yok.

Bu yokluğun olmayışı ve ağzı olanın konuşmasıyla iç piyasa yangın yerine döndü. Günde iki sefer zam yapan satıcılar, güya önünü göremediği için böyle bir zam yapmak mecburiyetinde olduğunu söylerken, bindiği dalı kestiğinin farkında değil. Devletin, ipin ucunu iyi yakalayamaması ve piyasayı kendi haline bırakması, zaman zaman döviz ihtiyacını karşılamak için halkı bankalara davet etmesi, paniğin boyutunu daha yukarlara taşıdı.

Hükümet, bağıra bağıra gelen bu krize biraz kayıtsız kalırken, piyasa kontrolünü piyasanın cambazlarına bırakıp halkın resmen soyulmasına seyirci kaldı. Ahilik kültürü ve disiplini almayan(sözüm ona)esnaf ve tacirlerin ahlak dışı, adeta bir birileriyle yarışırcasına her gün zam yapması, aklın kabulleneceği bir davranış değildir.

Bütün malzemeleri yöremizde yetişen ve gerçekten yiyenler tarafından beğenilen Kırşehir’in peynirli su böreği, iki hafta içerisinde kilosu 15’den 30 liraya çıkması fırsatçılığın bariz örneği değil mi? Tarlada kilosu 80 KR olan soğanın, pazarda 2,5-4 Lira arası satan esnaf bozuntusu acaba devlete ne kadar vergi veriyor. 2 TL olan muzun kilosu nasıl oluyor da tezgâhta 12 TL’ye satılıyor?

Kırşehir pazarına gidin fiyatlara bir bakın, nasıl ve neden bu kadar arttı hiç gören ve bakan var mı? Bu konuda Kırşehir Belediye Zabıta ekipleri pazarda volta atacağına fiyatlara bir baksa iyi olmaz mı?  Burada yaşanan trafik kargaşası da ayrı bir alem ya, onu bir kenara baktık, halkın şu cüzdanına bir baktık ki, boş! Nasıl alacak bu fiyatlarla sebze ve meyvesini?

Ne diyeyim, Allah garibanın yüzüne baksın…

Dışarıdan ithal mallara fazla diyeceğimiz yok, fakat kendi memleketimizde yetişen ürünler kimler tarafından pahalandırılıyor. Aklınıza gelmeyecek mallarda stok yapıp, kur artışıyla akıl almaz kârlar eden rantçılara karşı bir önlem almak kimin görevi. Pazar esnafını kontrol edemeyen belediyelerin durumu içler acısı. Tüketicinin piyasayı kontrol etmesi mümkün değil. Satıcı ne derse almak zorunda olan tüketici, pazarcı dayağını göze alamadığı için, yarı çürük ve bozuk malı evine taşımak mecburunda bırakılıyor.

Türkiye’nin şu andaki durumu beka konusu. Ulus olarak ne yapılması gerekiyorsa, toplumca yapmaya hazır olduğunu herkesin bilmesi gerekir. Millet olarak bazı lüks harcamalarımızda kesinti yapmamız lazım, lazımda işin vahametini henüz kavrayamayanlar var. Devlet olarak, halkı bankalara ve tasarrufa davet ederken peki hükümet nasıl bir tasarruf tedbiri alıyor, halkın beklentisi alınan tedbirleri bariz olarak görmek.

Nedir o meclis çatısı altında lüks ve fuzuli harcamalar? Lüks arabalarla fuzuli açılışlara gidip boş propaganda yapmak yerine, devlet olarak halka örnek tasarruf nasıl yapılır ve ne yapmalı ona bakmalı. Alışık olduğumuz yaşantımızda feragat etmemiz gereken harcamalarımızı frenlememiz gerekir.

Resmi dairelerde misafir kabul etmek neyin nesi?

Her dairenin önünde kapıcı ne demek? Her müdüriyetin odalarında bulunan lüks, evlerini aratmayacak şekilde donatılmış. Smart TV’ler, parasını devletin ödediği telefonlar, evine özel arabayla gidip gelme, kaliteli deriden yapılmış pahalı koltuklar.

Nedir bu lüks!

Türkiye’den çok daha zengin ülkelerde, bırakın şube şeflerini, müdürler dahi toplu taşıma araçları kullanır hatta evine bisikletle giden başkanlar var.