Yaşadığım ülkemde ve özellikle Kırşehir’de kimsenin türbanla bir derdi yok. Zaten çoğumuzun annesinin, bacısının başı tülbentle, eşarpla kapalı.

Yaşadığım ülkemde ve özellikle Kırşehir’de kimsenin türbanla bir derdi yok. Zaten çoğumuzun annesinin, bacısının başı tülbentle, eşarpla kapalı. Kimsenin kimseyle bir derdi yok. Böyle olunca da insanlar huzur ve mutluluk içinde istediği kıyafeti gönül rahatlığıyla giyiyor.
Ben Kırşehir’de bu konuda bir sorun yaşandığını görmedim, duymadım. Zaten Kırşehir demokrasiye, insan hak ve hürriyetlerine inanmış bir kent. Olsa da Kırşehir’e hiç, ama hiç yakışmazdı.
Ama Türkiye son zamanlarda yeni bir tartışmanın arifesinde.
Kadın nasıl dövülür veya nasıl sevilir!!!
Önce Kütahya Belediyesi’nin sponsorluğunu yaparak kimlerin talimatı ile yazılan kitabı dağıtmasından sonra, herhangi bir yetkiliden ses çıkmayınca, bu sefer de Doğu illerimizin en gelişmiş şehri Gaziantep’te ortaya çıkan, kadına nasıl dayak atılırı (!) tarif eden bir kitap yayınlandı ve halka bedava dağıtıldığı haberleri dolaşmaya başladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nde yetmiş dört yıl sonra, Atatürk’e ve ilkelerine beslenen kin ve nefret uygun ortamı bulunca nasıl hortlayacağının bir örneği değil mi?
Türkiye otuz yıl tesettür, türban olayları ile zaman geçirdi. Zaman geçirmekle kalmadı toplumu iki cepheye böldü.
Türban ve tesettür olayı Hristiyanlık ve Musevilik dinlerinde de bir zamanlar tartışma konusu olmuş ve hatta çarpışmalar ve pek çok zayiatlar verilmiş.
Tesettür ve türban olayının mantıken her hangi bir inançla alakası olmadığını bazı ilahiyatçılar söylüyor. Afrika ülkelerinde 45 ve 50 derecelere kadar çıkan sıcaklıkta kadınların baştan aşağı kapandığını düşünün. Topluma egemen olan erkeklerin, kadınlar üzerinde baskı aracı olarak kullanması ve bunu din ve Tanrı için yaptığını ifade eden tacirler nereye kadar devam edeceklerini, davranış ve icraatlarıyla gösteriyorlar olmuyorlar mı?
Bir de bu giyim çeşidinin ticari boyutu var ki, pek çok holdinglerden fazla cirosu vardır. İkinci Dünya Harbi sırasında bir Yahudi iş adamının Vatikan’da fetva alarak kendi çizdiği tasarımlarla rahibelere ve Hristiyan kadınlara (çoğunlukta Katoliklere) milyonlarca giysiler ve urbalar sattığını, Frankfurt kütüphanesinde ismini hatırlayamadığım bir kitapta okumuştum. Ama ne kadar doğrudur bilemem, fakat çizimlere bakılırsa doğruluk derecesi fazla ve rahibelerin şu anda da giydikleri giysiler tesettüre çok yakın olması doğruluk derecesi var gibi.
Türban biraz da Osmanlı paşalarının ve elçilerinin yakışıklılığına katkı sağlayan serpuş ve sarıkları da kaynak olarak gösteriliyor.
1808 yılında İkinci Mahmut zamanında kellesi uçurulan Ali Efendi’nin Paris elçiliği sırasında, yakışıklılığı ile ve eteğine düşkünlüğü ile Fransız kadınları arasında ün salmış ve kadınlar zaman zaman Ali Efendi’yi toplantılara davet ederler ve göze girmek yani dikkat çekmek için Ali Efendi’nin sarığına benzer bezler sarmaya başlamasıyla kadınlar arasında yaygınlaşarak moda olduğunu yazıyor modacılar.
Esas Anadolu kültürüne 1970’li yıllarda girmeye başladı, her kapatılıp başka isimlerle açılan siyasi partilerimizin Türk kadınlarına çirkin bir hatırası olarak kalmış ve yıllarca tartışması yapılan ve de kolay kolay kapanmayacağı belli olan bir acayip örtü çeşidi.
Türban ve tesettürün beraber kullanılması ilk olarak 1940’lı yıllarda Şii kadınları rahatsız eden sokak çetelerinden korumak ve güzelliklerini saklamak için, Lübnan’da yaşayan İran’la bir molla olan Musa Sadr tarafında Şii kadınlara giydirilen esvaplar zamanımıza kadar değişik tasarımlarla ulaştı.
Musa Sadr Sah zamanında İran’da büyük bir gazetenin sahibi idi ve atölyelerinde ürettiği tesettürlerin reklamını, sahip olduğu gazetede yaparak iyi bir para kazandığı söyleniyor. Musa Sadr 1975 yılında İran’da yayınlanan Kayhan gazetesine Beyrut’ta verdiği bir modeli bizzat hazırladığını, ilhamını batı dünyasının kilise resimlerinde aldığını itiraf etmiştir. İran şahının memleketi Humeyni’ye teslim ederken türban ve tesettürün bir sembol olarak da kullandığını unutmamak lazım.
Şii arkadaşlardan öğrendiğime göre, Hazreti Hamza’nın hanımı çok güzelmiş ve kıskandığı için, şimdiki Şii kadınların giysisine benzer bir örtüyle kapadığını söylüyorlar, doğruluk derecesi ne kadar bilemem. Türkiye’de de bolca bulunan ve her şeyi iyi bilen ilahiyatçılar araştırmışlardır, fakat bu konuda açıkça konuşmaktan nedense kaçınıyorlar.
Türk ve Müslüman kadınların giysileri üzerinden beslenme nereye kadar devam eder bilemiyorum. İnşallah yine toplumlar arasında didişme aracı olarak kullanılmaz.