Sosyal hukuk devleti ne demek ve bunun sağlıklı olarak tarifi mümkün değil. Türkiye sosyal hukuk devleti olarak ve buna ek olarak laik bir devlet profili çizerken halkına tarafsız sağlıklı bir hizmet sunabiliyor mu?
Bu biraz tartışılır duruma geldi son zamanlarda. Devlet dairelerinde, halka verilmesi gereken hizmet laikiyle veriliyor mu?
Bazı yasadışı örgütleri, kamu kuruluşlarında temizlerken boşalan yerlere kimler yerleştiriliyor?
Bu faaliyetler maalesef eğitim sisteminde daha yoğun olarak uygulandığı söyleniyor. Bilhassa değişik tarikatlar ve cemaatler devletten aldığı destekle faaliyetlerini yoğun olarak sürdürürken, devletin pek çok imkânlarını kullanıyorlar m?
Vergiden muaf ve aldıkları düşük faizli krediler nereye gidiyor, takip ve kontrol sağlıklı olarak yapılıyor mu. O kadar kamufle ediliyor ki bunun en yoğun olarak inşaat sektörüne soyunan tarikatlar değişik isimler altında daha yoğun olarak faaliyet gösteriyorlar. Çok enteresan müteahhitlik ve inşaat islerine tercihli olarak seçilen çok firmanın üzerine kayıtlı hiç bir şey yok. Aldığı işi götürecek hiç bir alet ve teçhizata sahip değiller. Hatta bazıları inşaatın veya aldığı yolların ve okulların yapımını tamamlamadan sırra kadem basıyorlar iflas adi altında kayıplara karışıyorlar söylenti böyle.
Tarikatların ve birbirine yakın, çıkar paylaşımında anlaşmazlık sorunu olmayan cemaatlerin, resmi dairelere sızmada yardımlaştıkları halk arasında bilinen bir gerçeği saklamaya çalışan yetkililerin açıklamaları ve beyanatları komikleşmeye baslarken, son zamanlarda FETO borsasından bahsedilmeye başlanması, mücadelenin pek de iyiye gitmediği dillendirilir duruma geldi.
İktidar partisinin her söze söylenti ve iftira derken olayı yine sulandırma yönüne gitmesi gerçekten inandırıcılığı olmayan bir komedi skecine dönüştü. Bu ticaret borsasına yatırım yapanların köşeyi döndüğü ve milyonlarca dolardan bahseden yine eski bir AKP’li milletvekili. Bazı gerçek milliyetçi vekillerinde kapalı kapılar arkasında pazarlıklar yapıldığını ve esas Fetocülerin Salı verildiğini ve hatta bazı görevler verilerek ödüllendirildiğini söylüyorlar, bu işin takipçileri. Kapıcı, çaycı, aşçı gibi garibanları mağdur ederken, siyasi ve finansörlerin hala iyi yerlerde konuşlandırılması vahim değil, durum vahimden de daha öte. Bunun adı halkı aldatmaktan başka bir şey değil ve çok yazık bu gariban halka. Tabi inanmayıp Fetö mücadelesine inanlar bunun tersini iddia ediyorlar ve de başarılı da oluyorlar.
Bu çete örgütle mücadele eden Reisicumhur, herhalde yalnız kalıyor gibi görülüyor. Değişik kılıflar altında ve kendisine yakın cemaatlerle faaliyetlerini sürdürüyorlarsa, sistemde bir yanlışlık var demektir. Girilmesi zor olan ve disiplinde örnek gösterilen TÜRK Silahlı Kuvvetlerine kadar sızmış bir örgütle başa çıkmak ve mücadele etmenin ne kadar zor olduğunu, geçen zaman göstermiyor mu?
Din dersleriyle yüksek öğretimi de saflarına çekmek isteyen zihniyetin, gaz pedalına cinsel gözle bakmak, doksan kilometrede fazla kocasından uzaklaşan kadının günah olduğunu, sacda yufka yapmanın günah olduğunu hadislere dayanarak insanlara vaaz vermek gibi saçma sapan beyanatlar veren insanların zihinlerini karıştıran kimselerin Atatürk düşmanlığı da mı dikkat çekmiyor. (Peygamber zamanında arabamı vardı, yufka pişirecek sac mı vardı, ölçü olarak kilometremi vardı, gaz pedalı mı vardı Allah aşkına)
Eğer bu gidişata dur diyemeyen bir sistemin önü kesilmez ise, ileri ki zamanlarda Türkiye Cumhuriyetinin zor günler yasayacağının örnekleri.
Cumhuriyet Türkiye’sinin bir şeriat devleti olmayacağını ve din eğitimiyle yeni teknolojilerin yakalanmayacağını herkesin bilmesi gerekir. Koltuk ve iktidar uğruna bir ulusun geleceğiyle oynamak ne kadar sağlıklı ise yetkililer düşünsün.