Memlekette gürültü hayli fazlalaştı, çarşı karıştı tansiyon hayli yüksek. Salvolar, tehditler gırla.

Memlekette gürültü hayli fazlalaştı, çarşı karıştı tansiyon hayli yüksek. Salvolar, tehditler gırla.
Siyasette tartışmanın ve rekabetinde bir seviyesi ve üslubu olur. Yasal olmayan yollarla ve bazı şaibeli kimselerle iş birliği yapmanın, hele bir de devlet adamı iseniz, bunun zararını kişi değil bütün devlet çeker veya bu uygunsuzluk birde global statü pozisyonuna girmiş ise, bunun sancısı doğum sancısında daha beter olur.
Taraflar silah başı yapıp mevzilendikten sonra söz düellosunu başlatırken, yalaka ve yağdanlık gurubu tezahüratta temkinli davranıp kimin galip geleceğini kollarken, bir sonraki arenada türbinlerin ön tarafında sandalye kapma telaşındalar.
Her ne kadar da vatan, parti, başkan dese de, tezahüratta ölçüyü kaçırmamak lâzım. Çünkü zemini kaygan bir coğrafyada yarının ne olacağı belli olmaz. Olur ya parti değiştirmek gerekirse sıkıntı yaratır.
Kırşehir’de bu durumları Ortaköylü çatlak Aşır’a sorduk. Bakın ne söyledi:
“1-Sayın çatlak kardeş, meclis kavgalarını nasıl buluyorsun, seyre değer mi?”
“Valla kardeş ben böyle maça beş kuruş vermem, maç zamanı da Ekeciğe tülü kazmaya gideceğim.”
“2-Sayın çatlak kardeş, sizin buralarda saman kaç para?
“Tövbe sen benimle dalga mı geçiyorsun, burada saman satılmaz. Ben saman yemem, saman yiyeni de sevmem.”
“3-Sayın kardeş, et fiyatlarına ne dersin halk pahalılıktan şikâyetçi.”
“Ben et obur değil, ot oburum onun için kurban bayramında çalık kazmaya gider üç gün eve gelmem. Ete alıştırmadım kendimi, tavsiyem sende yeme.”
“4-Sayın çatlak kardeş, halk hayatın pahalılığından şikâyetçi sen nasıl görüyorsun.”
“Ben hayat alıp satmam, dediğin neyse onun ticaretini de yapanı sevmem. Bana da fazla soru sorup beni yorma, yolunda payitahta düşerse sakın oraya varma.” (Ora dediği meclisi mebusan )
Çatlak kardeşi kendi haline bırakıp kendi dünyamıza dönelim.
Sayın çatlak bu dünyadan ümidini tamamen kesmiş kendine göre bir hayati havlu kurmuş oradan çıkmak istemiyor. Arkadan bağırarak, “Ortaköy Kırşehir’i istiyor bunu da kendilerine ilet” diyerek uzaklaştı.
Reisicumhur Yunan siyasetçilere Lozan ayarı verirken, okyanus ötesinde volümü yükselten sayın ABD’li kovboy, dünyayı sığır sürüsü zannetti galiba. Kendisini hiçte ilgilendirmeyen Kudüs’ü şatafatlı bir imza töreniyle İsrail’in başkenti ilân etti!
Ruh sağlığının ne kadar yerinde olup olmadığı attığı imzadan belli olmuyor mu? Dört dinin de kutsal olarak kabul ettiği Kudüs, kovboyun iki dudağının arasından çıkan cılız bir emrivaki talimatla, zaten karışık olan Ortadoğu’yu daha da karışık hale getirmek istemesi neyin hesabı?
Türkiye’yi ve Türkleri, kıskançlıklarından mı yoksa tarihten gelen bir hesaptan mı veya yabancı ülkelerin yoğun propagandasından mı nedir hiç sevmezler. Ne zaman İslâm dünyasının hangi ülkesi olursa olsun dara düştüğü zaman Türkiye hep yanlarında olmuştur. Arap baharından sonra adamların hayatını kasa çeviren egemen güçler, zamanın olgunlaştığını düşünerek Kudüs meselesini gündeme getirerek, Ortadoğu şekillendirme projesinin başka bir ayağını devreye soktular.
ABD’nin aniden konu ve gündem değiştirmesinin, ABD’nin sonunun geldiğini mi gösteriyor?
ABD dünya coğrafyasında sonunun gelmesi ve lağvedilmesi, belki de dünyada yaşanan huzursuzluğun sonu olur. Yalnız Coni’nin bu son şovunun tek başına yaptığına inanmamak lâzım. Arkasına başka devletleri aldığına şüphe yok. Mesela Rusya ile anlaşmış olabilir, İngiliz’in haberi olmadan herhangi bir değişikliğin yapılması düşünülemez.
Her ne şekilde olursa olsun, bu oyunun ucunda büyük bir ihtimal Türkiye’ye de karşı planın olmadığı düşünülemez. Yalnız bu olaylardan da, çoğunluğu Arap kökenli olan ve ekserisi aynı dili konuşan İslam ülkelerinin beraber hareket edeceğine inanmıyorum. Tehlikenin kendi kapısına dayanıncaya kadar Arap krallarının tepki vereceği düşünülmesin. Rusya’nın sıcak denizlere inme arzusu ve gizli gizli PKK ve yandaşlarıyla görüşmesi, YPG'yi yapılacak toplantıya taraftar olarak çağırmaya çalışması biraz manidar değil mi?