Kırşehir’in sorunlarına kafa yorarken, ülkemizin sorunlarını görmemek ve bu konuda kafa yormamak elde mi? Elbette ki hayır. Kırşehir yaşadığımız bir il.

Kırşehir’in sorunlarına kafa yorarken, ülkemizin sorunlarını görmemek ve bu konuda kafa yormamak elde mi?
Elbette ki hayır.
Kırşehir yaşadığımız bir il. Elbette yaşadığımız bir ilde sorunlarımız olmasın, huzur ve mutlu bir şekilde yaşayalım.
Peki, ilimizde her şey güllük gülistanlık. Hiçbir sorun ve sıkıntımızın olmadığını düşünelim. Peki, ülkemiz her alanda bir sorun yaşıyorsa, güvenlik ve ekonomik sorunlarla boğuşuyorsa bizim Kırşehir’de mutlu olmamızı kimse düşünülemez elbette.

Evet, Türkiye’nin Avrupa serüveninin bitmesi gerekirdi, geç bile kalındı. Sayın Cumhurbaşkanı açıkça mesajını verdi. Fakat bunlar öyle mesajdan falan anlamaz, onların anlayabileceği daha net sözler söylemeli.
Avrupa ile hemen irtibatı kesmek elbette iyi olmaz, fakat öne sürdükleri koşulların önü arkası kesilmez. Zaten şimdiye kadar kesilmedi de. Her seferinde ayrı bahaneler sürecekleri kesin.
Ben yıllardır onların içinde kalan bir kişi olarak, yazdığım pek çok yazıda zikrettim ve yine söylüyorum. Kesin olarak Türkiye’yi birliklerine almazlar.
Gümrük Birliği anlaşmasının yapıldığı 1996 tarihinden itibaren Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye ihracatı önemli ölçüde artmış buna karşılık Türkiye’nin bu ülkelere yaptığı ihracat devede kulak kalmıştır.
Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye sattığı malın fiyatı 94 milyar olurken, Türkiye’nin ihracatı bunun yarısında kalmış ve aradaki cari açık 42 milyarı geçmiştir. Bu açık iç piyasada enflasyonu tetiklediği gibi ithal edilen lüks üretim malları cari açığı daha da yukarılara çekmiştir.
Yapılan ticari anlaşmaların yüzde 80’ni özel sektörle gerçekleşmekte, masanın bir ucunda hükümetin muhakkak yer alması gerekir hem vergi kaybıyla beraber bazı suistimaller önlenmiş olurdu.
Gayrimeşru yollardan elde edilen paraların aklanması, Avrupa ülkelerinin yararına, bizim ise aleyhimize çalışır ve nitekim çok zaman böyle çalışmış ve bazı uyanıklarda hayali ihracat olayında hüküm giydiler. Avrupa’nın Türkiye’yi aralarına almamasının çok değişik sebepleri var. 1. Din faktörü 2.Ekonomik faktör. 3. Kültür faktörü bunlar öne çıkan en önemli sebepler.
Şimdi de idam cezasını öne sürmeye başladılar, peki İngiltere’de ve ABD’de idam cezası yok mu? İngiltere’de kraliçenin özel bir istişare gurubu var ve burada dışarı bilgi sızdıran kesin idam edilir, ama iş Türkiye’ye gelince başka ve aynı zamanda Türkiye aleyhine çalışan ve Türkiye’nin aradığı kimselere kucak açıp onları himaye etmesi zaten art niyet göstergesi.
Peki, bundan sonra Türkiye’nin çizgisi ne olmalı, Türkiye en önce komşularıyla var olan sorunları çözmeli. En kısa zamanda vakit geçirmeden Suriye ile diyaloga geçmeli. Eğer geçmiş olaylardan özür dilenmesi gerekiyorsa büyüklük göstererek özür dilenmeli. Rusya ile her konuda anlaşma sağlamanın yollarını aramalı ve beraber hareket etmeli.
Eğer NATO anlaşmaları buna engel ise, NATO ilişkileri tekrar gözden geçirilmeli. Türk Cumhuriyetleri’nin istekleri elden geldiği kadar karşılanmaya çalışılmalı ve daha sıkı bir iş birliği sağlanmalı. Afrika ile irtibat kurmanın yolunun Mısır’da geçtiğini kabul ederek iyi ilişkilerin en iyi seviyeye gelmesinin yolları açılmalı.
Gerçekten kalkınmak isteyen Afrika ülkelerine satılan malların ödeme kolaylığı gösterilerek ve aynı zamanda ekipman yardımı yapılmalı. Harabeye dönen Ortadoğu ülkeleri aynı zamanda sınır komşularımızın ihtiyaç duyduğu inşaat sektörünü desteklemeli. Komşumuz İran’a gelince, hiç bir zaman güvenilmeyen ve de güvenilemeyecek güya din kardeşimiz olan mollalarla, bulunduğumuz coğrafyada beraber hareket etmediğimiz sürece iki ülkenin de rahat edemeyeceğini kendilerine anlatılmalı.
İç siyasete gelince, halk onları aralarında en iyi budur diye meclise gönderdi. (Oda tartışılır ya) Kayıkçı dövüşü misali vakit geçirsinler diye değil. Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda mutabakata varsınlar, iç huzur ve istikrarı sağlasınlar diye. Halkın gözü önünde ana avrat birbirlerine girsinler diye değil. İçerde hesaplaşın birbirinizi öldürün, ama kameralar önünde sohw yapmayın.
Kendi çıkarlarını düzenleyici yasalarda nasıl topyekûn hiç fire vermeden el kaldırıyorsanız (mesela aylıklarınızın düzenlemesinde olduğu gibi)emeklilerin ve asgari ücret aldatmacasını da biraz anlaşılır duruma getirin.
Emisyonda dolaşan paraların hareketliğini sağlayacak kararlar alınması, mali gelirin artmasına yardımcı olur ve biriken vergilerin yatırıma harcamak ve lüks harcamaları kısıtlamak bir nebzede olsa bütçeyi rahatlatır. İvedilikle alınacak tedbirlerin Türkiye’yi çok kısa bir zamanda rahatlatacağını ümit ediyorum, orta ve alt sınıfı rahatlatacak düzenlemeler ve dışarıya bağımlı yerli üretimin ihtiyaç fazlası faaliyetler kısıtlanmasında çok önemli.
Mesela motorlu taşıtlar, bilhassa binek arabalarına bir sınır getirilmeli. Bu vergi artırmakla değil.