Cumhuriyet denilince biz de ilk akla gelen; saltanatın, tarihin dehlizlerine atılmış olmasıdır…

“TÜRKİYE DEVLETİ’Nİ

KURAN TÜRKİYE HALKINDA

 TÂCİDAR YOKTUR!”

Anayasamızın 1’inci maddesinde  “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” ibaresinin konması; babadan oğula veraset yoluyla geçen bir devlet başkanlığının ihdasının ve padişah ve sultanda ifadesini bulan “tekçi yönetim” in son bulduğu ifade eder.

“Türk Devleti bir cumhuriyettir.” Denilirken Osmanlı Devletinin yıkılan “monarşik rejim”i hatırlanır. Bu rejim ki ,”1876 Kanunu Esasisi’nin 3’üncü maddesinde “Saltanatı Seniyei Osmaniye... sülalei âli Osmandan usulü kadimesi veçhile ekber evlada aittir” denilerek bir anlamda devlet başkanlığının babadan oğula verasetin adını kor.

Biz de “Cumhuriyet” bu anlamda saltanatın ve hilafetin ortadan kaldırılarak “Ulusal Egemenlik Makamının sadece T.B.M.M’de Olduğu” gerçeği üzerine oturtulduğu için “Cumhuriyet’ ile “demokrasi”yi neredeyse eşitleriz.

Bugün cumhuriyet nedir? Diye sorulduğunda bu yüzdendir ki; “halkın halk tarafından yönetildiği rejim”, “halkın yönetime katıldığı en iyi yönetim şeklidir” gibi yaygın yanıtlar alırız.

“Saltanat”ın yıkılmasıyla Cumhuriyet’in tamamen seçime bağlı bir “hükûmet şekli” haline gelişi, TBMM’de cisimleşen millî egemenliğin en iyi şekilde gerçekleştiği hükûmet şekli haline gelmesinin bizdeki serüveninin haklı olarak algısıdır ki;  “cumhuriyet”, “millî egemenlik” ile ve dolayısıyla “demokrasi”yle eş anlamlıdır.

Bu durum; tamamen hanedanlığa dayalı çökmekte olan bir Osmanlı devletinin enkazları içinde işgalci kuvvetlerin avucuna aldığı “İstanbul Sarayı’na karşı “millet eğenliği”nin ihsas edilip Ankara’da kurulan ve bizzat kurtuluş savaşını yöneten TBMM üzerinden yeni bir devletin kurulmasıyla alakalıdır.

Bugün “1921 ve 1924 Anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına geri dönsün. Anayasada İslam olsun”( 24 Temmuz 2021 günü  Ayasofya’nın baş imamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın’ın Tivitır’dan paylaşımı) diyenden,” “Anayasamız Kuran olsun” yollu seslere, bir çoğu eski Fetö bağlantılı kesimin “Yeniden Kuruluş Anayasası” yapacağız  demelerine ve hatta , “Keşke Yunan galip gelseydi, ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat kaldırılırdı, ne medrese lağvedilirdi.”(Kadir Mısıroğlu) deyip te bazı kamu görevi yapanlardan rağbet görenlere kadar kurucu devlet yapımızla ilgili kaygı ile izlenen sıkıntılı süreçlerden geçiyoruz.

Saltanat ve hatta hilafet özentilerinin harlanarak,  Cumhuriyet Devrimleri’nden uzaklaşmanın ortaya çıkarttığı kötü bir siyasal iklimin, yaratılmış olmasını ibretle izliyoruz.

 Ortadoğu’da, emperyalizmin oyun kurduğu din ve mezhep cilalı cellatlık kültürü, ülkemizin cumhuriyet aydınlığının çağdaşlığı üzerine büyük bir proje olarak dayatılıyor.

Türkiye, Ortaçağ değerlerini canlandıracak bu ülkelerin hiçbiri ile aynı benzer zeminde buluşamaz. Ortaçağ demek,  bitmek bilmeyen “din ve mezhep kavgaları” demektir. Din ve mezhep kavgaları”ndan en çok fayda sağlayan emperyalist güçler olmuştur. Laiklik bu anlamda sigortamızdır Hemen yanı başımızdaki “Arap baharı” ortadadır. Bu durumdan hep yararlandılar ve de yararlanmak için çalışacaklardır.

Cumhuriyet kuşakları Büyük Önder Mustafa Kemal'in Cumhuriyet aydınlanmasını can siper hane koruyamasak, ülkemizi olağanüstü zor günler bekliyor.

Bizleri bağımsız bir millet olarak kurtuluş savaşımızdan Cumhuriyetimizin ilanına ve devamında cumhuriyet devrimlerine kadar taçlanan sürecin tarihsel akışı yeterli olarak kavranamazsa ülke olarak kazandığımız büyük değerlerin, din cilalı Fettullah Gülen Cemaati hain yapılanmasında görülebileceği gibi bin bir hokkabazlıklarla ve olmadık algı yönetimi gündemleriyle ortadan kaldırılması girişimleri karşısında “aldanma” ya da “duyarsız”lığın bedellerini çok daha ağır öderiz.

Dünyada eşine az rastlanır bir şekilde Hem "Kurtuluş Savaşı" mızı yönetmiş hem de "Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş, "milli irade" ve "millet egemenliği"nin isimleştiği   “Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin, etkinliğinin kuşa çevrilerek, “parlamenter sistem” den vazgeçilen süreçlerin vahimi yetini görmek için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin tarihsel deneyimlerine bakmak yeterlidir.

Türkiye’nin parlamentosu; TBMM’si dünyadaki eşi görülmemiş çok ender meclislerin en başında gelir. Başka bir ülkede örneği görülmeyecek şekilde; Kurtuluş Savaşı'mız bizzat Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde “Meclis”le birlikte yönetilmiştir. Türkiye'nin bir “Cumhuriyet” olarak kuruluşu, yine “Yüce Meclis” in bir eseri olarak ortaya çıkmıştır.

Gerek kurtuluş savaşımızda, gerekse yeni devletimizin kuruluşunda eşi görülmemiş bir şekilde olağanüstü bir tarihsel rol üstlenen “yüce meclis” in şimdi etkisizleştirilmiş olması, ortak akıl ve millet egemenliği ile bağdaşmaz bir hal almıştır. Mevcut durum; yeni rejimin, görünür meşruiyetini kurtarmak adına Meclis’in yasama fonksiyonlarını yürüttüğü gibi bir görüntü vermektedir.. Zira Meclis'in “yürütmeyi dengeleme”, “denetleme” ve hatta “millet adına bütçe yönetim hakkı” önemli ölçüde sınırlandırılmıştır.

Böyle olunca kurucu yapımızda, Cumhuriyetimizde yüce mecliste ifadesini bulan “millet egemenliği”, meclisin işlevlerinin daraltılmasıyla, otokratik bir yönetim anlayışına ve pratiğine doğru evirilmiştir.

İşte bu anlamda Buğun yaşatılmak istenen  süreç;  “sistem” değil “rejim” değişikliğine yol almaktadır.

Her şeye karşın TBMM; bu zorlu süreçlerde de ülkemiz için "parlamenter demokratik rejim" adına milletimizin tek umut ışığıdır.

Dönemin mevcut Osmanlı Sarayı. Hilafet, Saltanat, Ankara’da savaşı yürüten "yeni Meclis", kurulan "yeni Ankara TBMM Hükümeti". "Saltanatın Hilafetten ayrılması", "Saltanatın ve giderek Halifeliğin kaldırılması", "Cumhuriyetin İlanı", "Cumhuriyet Devrimleri", "1921,1924,1928 Anayasaları" süreçlerini sonuçta "yeni bir Türk Devleti'nin "Türkiye Cumhuriyeti’nin "Kuruluş” unu  hatırlamak o kadar önemli oldu ki... “TÜRKİYE DEVLETİ’NDE VE TÜRKİYE DEVLETİ’Nİ KURAN TÜRKİYE HALKINDA TÂCİDAR YOKTUR!”

Mustafa Kemal Paşa; Cumhuriyetin resmen ilanından önce Almanca olarak 2 Ekim 1923’te Viyana’da yayınlanan Neue Freie Press gazetesine yaptığı açıklama da;

“Anayasanın kapsadığı hükümlerden ilkinin egemenliğin millete ait olduğu, ikincisinin ise, halkın yalnız Büyük Millet Meclisi tarafından temsil edildiği” şeklinde vurgular yaparken, “Yeni Türkiye Devleti’nin ruhu bünyanı hâkimiyet-i milliyedir. Milletin bilakayd-ü şart hâkimiyetidir... Türkiye Devleti’nde ve Türkiye Devleti’ni kuran Türkiye halkında tâcidar yoktur! Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiç bir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da hâkimiyet-i milliyedir...” der.

Mustafa Kemal Paşa özetle; Anayasanın kapsadığı hükümlerden ilkinin egemenliğin millete ait olduğu, ikincisinin ise, halkın yalnız Büyük Millet Meclisi tarafından temsil edildiğinin altını çizerken, "hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğunu İdare şeklinin, halkın kendi kaderini kendisinin tayin edeceği temele dayandığına, devletin hükümet şeklinin “Cumhuriyet” olduğuna" net bir şekilde vurgu yapar.

Mustafa Kemal’de Cumhuriyetin ana teması; “ Milli Egemenlik” kavramıdır. Millî Mücadelenin de özünü ve ruhunu oluşturan " Tam Bağımsızlık" ve "kayıtsız şartsız Millî hâkimiyet" ilkeleridir.

TÜRK DEVRİMİNİN EN BÜYÜK ADIMI SALTANATIN KALDIRILMASIDIR.

Saltanat Hükûmeti’nin kendini halâ Türk ulusunun temsilcisi saymasına karşı bir tepki olarak meclis, 1 Kasım 1922'de aldığı kararla saltanatı kaldırmıştı ki; burada ilk karşımıza çıkan daha temelden bir “rejim” değişimidir.

Devlet yönetiminde tek söz sahibi saltanatın lağvedilmesi karşılığında yerine Cumhuriyet’in konuşlanmasıdır ki, bir anlamda bu cumhuriyet; “tekçi sulta, saltanat Yönetimi’nden “Büyük Millet Meclisi”nde ifadesini bulacak olan, "Millet Egemenliği"ne evirilmenin ve egemenliği “tekçi saltanat” tan alınmasının en temel kavşak noktasıdır.

1 Kasım 1922... bu anlamda “Türk Devrim Tarihi’nin en önemli safhalarından biridir. Saltanatın kaldırılması ve padişahlığın tarihe gömülmesi, “Cumhuriyet”e giden yolda en büyük engelin aşılmasıdır.

Nitekim giderek cumhuriyetin ilanından sonra peş peşe gelen yeni devrim yasaları cumhuriyetin niteliğini daha da perçinleyecektir.