Anıtkabir ilerleyen saatlerde hâlâ akın akın insan seliydi ve çıkan insanların yerini daha daha büyük kalabalıklar doldurdu. Aslanlıyol'dan marşlar söyleyerek Anıtkabir merdivenlerine dizildiler “Anıtkabir’i çevreleyen sokaklarda araç konvoyları, sokaklarda bando gösterileri sürdü.

Tüm Türkiye vilayetlerinde,100 yıl önce ilan edilen “cumhuriyet rejimi”ne ve “Atatürk devrimleri” ne bağlılığını tüm dünyaya gösterdi. 100. yıl kutlamaları, hiçbir istisnasız kentlerin belli noktalarında yürüyüşlü fener alayları ve halk konserleriyle sürerken kutlamalarda  “protokol” değil “sivil halkın” sel gibi yoğunluğu damgasını vurdu.

*******

Cumhuriyet; İstanbul’da sarayın “kullarım” dediği “hilafet ve saltanat”a rağmen “hanedan egemenliği” ne karşı alternatif olarak “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurarak ve “Kurtuluş Savaşı” mızı bile bu “Meclis” üzerinden vererek  “Saltanatı ve halifeliği” tarihin dehlizlerine sürüp atmakla kalmadı; bilim, sanat, felsefe, eğitim ve Türk dili alanında büyük atılımlar yaparak  “Laiklik” ilkesini  anayasa maddesi haline getirdi. Bu anlamda Cumhuriyetçilik; monarşinin, teokrasinin, oligarşinin, ümmetçiliğin, kapitalizmin ve emperyalizmin karşısında sağlam duvarlar ördü.

İlelebet yaşatmak üzere bizlere emanet edilen cumhuriyet; Uluslar ve halklar içinde etnik ve mezhepsel farklılıkları birbirine boğazlatarak kendine alan açan emperyalizm karşıtlığıdır. Bugün  “Arap baharı” diye başlayıp yeni bir paylaşım lavaşının adı olan  “Büyük Ortadoğu Projesi ile devem eden, kendi aralarında etnik dinsel mezhepsel farklılıkları birbirine kırdırtarak bu farklılıklar üzerinden “vekâlet savaşı” yürüten emperyal güçlerin bu ateşi,  Türkiye coğrafyasında harlayamaması “Cumhuriyet devrimleri”nin halkta karşılık bulmasının 100 yıllık birikiminin sonucudur.  “Uygarlık tarihi” bağlamında bu devrimlerin önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Kadınların özgürlüğü ve kadın erkek eşitliği dahası kadınların sosyal yaşamın içindeki rolüne ilişkin; “eski Türk gelenek ve görenekleri” ne karşı,  garazkörlük gösterenler hep olageldi.

Nitekim Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Kadın dövmek maalesef, Türklerin Arap kültürü ile tanışmasından sonra başlamış bir olaydır. Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulur. Cengiz Han’ın eşi için söylediği ‘Ben sizin Han’ınızım. Bu da benim Han’ım’ sözüyle dilimize yerleşen “hanım” (Han’ım) kelimesi bile bunu gösterir. Kadın evin hanıdır...” diyerek 

Bugün tüm yabancı araştırmacıları dahi şaşırtan daha 13.yüzyılda  Ahi Evran’ın eşi tarafından kurulan “Bacıyan-ı Rum” yani “Anadolu Bacıları” teşkilatlanmasını bile, “eski Türk gelenekleri” inde aramak gerekir.

Türklerin kadınlara yönelik bakış açısı Arap coğrafyasının kötü sosyal-kültür geleneğine rağmen “kadınlara seçme ve seçilme Hakkı’nın ilk örneğinin bizde verilmesi, bu eski kültür genlerimizin şahlanışı gibidir.

1930’larda, Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınların siyasi haklarını kazanması için gerekli yasaların çıkarılması, gerçekleşen “Atatürk Devrimleri’ sayesinde olmuştur.

1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934’de Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile tanındı.

• Türk kadını, bir birey, bir kişi olarak kabul edildi.

• Tek eşlilik esas alındı, cariye olmaktan kurtuldu. Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17 Şubat 1926'da kabul edildi.

• Mahkemede dava açma, şahit olma hakkı tanındı.

• Mirastan " erkek evlat " gibi yararlanma hakkı tanındı.

• Her mesleği yapabilme hakkı tanındı.

• Türkiye’de kadınlara ilk olarak 20 Mart 1930’da belediye seçimlerde oy kullanma hakkı tanındı.

• Milletvekili seçimlerinde oy hakkı ise ancak dört yıl sonra geldi.

• 5 Aralık 1934’te anayasada yapılan değişiklik ile artık Türkiye vatandaşı kadınlar da parlamento seçimlerinde oy kullanmaya başladı.

• 8 Şubat 1935’te yapılan meclis seçiminde 18 kadın milletvekili seçildi.

“SÜNNİ YA DA Şİİ DİN DEVLETİ GİRİŞİMLERİ HİÇ BİR YERDE İYİ SONUÇ VERMİYOR”

Türkiye’de bu konuda gerici çevrelerin sözde “dinsel gerekçelerle yıllardır muhalefet ettikleri bu durum esasen “din ile kültür” bağlamında çarpıtmalarıyla da alakalıdır.

“Arap toplumun kültürü”nü; “İslam kültürü ve ahlakı” gibi bir gösterme hiçbir şekilde doğru değildir.

Eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu’nun katıldığı Taha Akyol’un CNN Türk TV programında dikkatimi çekmişti , “Müslümanlar artık görmeli” diyerek paylaştığı şu tespitler son derece önemlidir:

“Sünni ya da Şii Bütün Müslümanlar artık görmelidir ki; tarihsel devlet formları iman konusu değildir.”

“21.yüzyılda iyi yönetim, ancak özgürlükçü demokrasi ve hukuk sistemi ile mümkündür… İşte Sünni ya da Şii din devleti girişimleri hiçbir yerde iyi sonuç vermiyor.”