Aziz Türk milleti, yarınlarımızın umudu, geleceğimizin teminatı, Büyük Önder Musta-fa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği sevgili gençler,
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana 102 yıl geçti. Bu demektir ki 102 yıl-dan beri barış içinde yaşıyoruz. Barışın bütün güzelliğiyle yaşandığı günümüzde, toplumun bir kesiminin geçmişi unutup rehavete kapıldıklarını görmekteyiz. Bu barış ortamı, bugünkü nesillere, Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazanıldığını, devlet kuruluncaya kadar ne sıkıntılar çekil-diğini, nice kan ve gözyaşları döküldüğünü unutturmuşa benziyor. Çünkü milletimiz acıyı da sıkıntıyı da çabuk unutur; rehavete ve gevşekliğe çabuk kapılır.
Mensubu olmakla her zaman iftihar ettiğimiz büyük milletimiz, binlerce yıl öncesine giden bir tarihe, dile, sanata ve medeniyete sahiptir. Bugüne kadar birçok devlet kurmuş, bun-ların birçoğu dünya tarihine ve kültürüne yön vermiştir. Çağlar açıp kapayan, beldeler ülkeler avlayan, ayaklarını ummanlar yalayan büyük bir milletin nesli olmakla ne kadar iftihar etsek azdır.
Üzerinde bin yıldır yaşadığımız bu toprakları bize atalarımız kazandırdı. Burada kur-dukları kültür ve medeniyet, buraları korumak için döktükleri kanlar, bu yerleri toprak olmak-tan çıkarıp vatan yaptı. Daha sonra gelenler bu vatanı korumak için hep kanlarını sebil ettiler. Şunu önemle belirtmeliyim ki, dünyanın hiçbir milletinin vatanı bizimki kadar pahalıya mal olmamıştır. Dünyanın hiçbir milleti bizim kadar vatanları için kan dökmemiş, can vermemiş-tir. Bu yüzden Türk milleti dünyada bu özelliği ile iyi tanınır; vatanları uğruna kanlarını dö-ken, canlarını seve seve veren başka bir millete rastlanmaz.
Bunlar neden ve nasıl oldu sorularının cevabını tarihte bulabiliriz. İşte bu yüzden tari-himizle barışık olmalı; milletimizi, bizi büyük bir millet yapan değerleri, geçmişten bugüne geçirdiğimiz safhaları tarihten öğrenmeliyiz.
Tarih, bir milletin hafızasıdır. Hafızasını kaybeden insan nasıl şaşkın bir duruma dü-şerse, millet de aynı şaşkınlığa düşer. Okyanusta rotasını şaşırmış bir gemi gibi ne yöne gide-ceğini bilemez; her bir dalgayla bir o yana, bir bu yana savrulur gider. Sonunda ya batar; ya da başkalarının avı olur. Fakat bu bir şeyi değiştirmez; ikisinde de sonuç aynı: Yok oluş...
Büyük kumandan, ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de işaret ettiği gibi: Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyeti-mize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. (M. K. Atatürk,1923; Söylev ve Demeç-ler II, s. 77)
Şimdi milletimizin sizden istediği bir şey var: Başta büyük kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere onun gibi ebediyete göçmüş nice büyük kumandanlarımızın ve değerli silah arkadaşlarının, bizlere bu yüce milletin bir ferdi olmanın onurunu tattıran, bu toprakları kanlarıyla sulayarak vatanlaştıran, sırf benden sonrakiler hür ve müstakil yaşasın diye canlarını seve seve fedâ eden, Allah rızasından başka hiçbir mükâfat beklemeyen, çoğu-nun adlarını bile unuttuğumuz adsız kahramanlarımızın, milletimizin en güzel sevgi ifadesiyle adlandırdığı Mehmetlerimizin, Mehmetçiklerimizin; Onların değerli kumandanlarının, onları cephede aç, susuz, cephanesiz bırakmayan Eliflerin, Ayşelerin, analarımızın aziz hatıraları önünde saygıyla eğilelim. Her fırsatta Türk’ün bağımsızlığını tüm dünyaya haykırdığı, ege-menliğimizin sembolü İstiklâl Marşımızı içimizdeki derin titreyişi hissederek, gururla, vakar-la, hep birlikte yüksek bir sesle tüm dünyaya duyuralım.
Millî varlığımızın ve kültürümüzün temel unsurları olan milletimizi, dilimizi, vatanı-mızı, devletimizi, kanunlarımızı, sosyal müesseselerimizi ve bütün bunların koruyucusu reji-mimizi mutlak surette koruyarak geliştirmeliyiz.
Yazımıza yarın devam edeceğiz.