Her yıl 10-16 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Engelliler Haftası, toplumun en sessiz ama en dirençli bireylerinin sesini duyurmak için önemli bir fırsattır. Engelli olmak yalnızca fiziksel bir yetersizlik değil; aynı zamanda her gün, toplumsal duyarsızlıkla yeniden sınanmaktır.
Bir tekerlekli sandalye ile kaldırıma çıkamamak gerçek engel değildir aslında. Asıl engel, o kaldırımı herkes için erişilebilir yapmayan zihniyettir. İşitme engelli bir bireyin kamusal alanda iletişim kurmakta zorlanması, bireyin değil; işaret dilini yeterince önemsemeyen sistemin eksikliğidir. Görme engelli birinin toplu taşımada yönünü bulamaması da onun değil, onu fark etmeyen toplumun kusurudur.
Ancak asıl büyük sınav, duygusal yalnızlıktır. Engelliler yalnızca fiziksel değil, duygusal olarak da görünmez hâle getirilir. Onlara acıyan gözlerle bakılır ama yanlarında yürünmez. Hayatın dışında değil, içinde oldukları çoğu zaman unutulur.
Bir Anı: “Engelli Park Yeri Ama Başkası Kullanıyor”
Kırşehir’de yaşayan 40 yaşındaki Hasan Bey, rahatsızlığı nedeniyle yıllardır tekerlekli sandalye kullanıyor. Aktif bir yaşam sürmeye çalışıyor; kendi arabasıyla çarşıya, hastaneye, parka gidiyor. Ancak bir gün yaşadığı olay, fiziksel değil, duygusal bir engelin ne kadar yakıcı olabileceğini gösteriyor:
"Geçen ay Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kontrolüm vardı. Engelli park alanına yöneldim ama orası doluydu. Arabayı çeken kişinin engelli olmadığını anladım; ne kartı vardı ne plakası. Camdan baktım, normal şekilde yürüyerek binaya girmişti. Güvenliğe söyledim, 'Yapacak bir şey yok, alıştık artık.' dedi. Aracımı uzağa park etmek zorunda kaldım, rampaya kadar gitmem bile on dakikamı aldı. Randevuma da geç kaldım. O an arabamın olması, park yerimin varlığı değil; başkalarının duyarsızlığı canımı yaktı. En kötüsü de herkesin bunu normal karşılamasıydı."
Hasan Bey’in yaşadığı bu olay, Kırşehir’de pek çok engelli bireyin ortak sorunu. Bu yalnızca bir park ihlali değil; aynı zamanda toplumun vicdan aynasıdır. O aynada eksikliklerimizi görüp çözüm üretmek mümkündür. Fiziksel erişim bir başlangıçtır; ancak asıl erişilebilirlik, toplumsal bilinçle başlar.
“Bir yerde engelli bireyin hakkı çiğneniyorsa, orada herkesin hakkı tehdit altındadır.”
Toplumsal adaletin ilk şartı empatidir. Park yerleri kadar kaldırımlar, rampalar da engelliler için yaşama katılmanın temelidir. Bu yalnızca bir örnektir ama binlercesi vardır.
Ne Yapılmalı?
Engelli bireylerin kamusal alanlara eşit ve onurlu bir şekilde erişimini sağlamak için hem yasal düzenlemelere hem de toplumsal farkındalığa ihtiyaç duyulmaktadır. Engelli park yerlerinin işgaline yönelik denetimler sıklaştırılmalı, cezalar daha caydırıcı hâle getirilmelidir.
Kamu kurumlarında çalışan güvenlik görevlileri, engelli haklarını koruma konusunda duyarlı davranmalı ve bu konuda özel eğitim almalıdır. Saygı kültürünü geliştirmek amacıyla belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve medya iş birliği içinde empati temelli farkındalık kampanyaları düzenlemeli; okullarda, engelli bireylerin yaşadığı zorluklara dair eğitimler verilmelidir.
Bunun yanı sıra, belediyelerde engelli bireylerin katılımıyla oluşturulacak meclisler aracılığıyla şehir planlamasında onların görüşlerine mutlaka yer verilmelidir. Dijital şikâyet ve takip sistemleri sayesinde ihlaller kolayca bildirilebilmeli ve hızlıca müdahale edilmelidir. Toplum, broşürler, kamu spotları ve afişlerle bilinçlendirilerek duyarsızlıktan dayanışmaya yönlendirilmelidir. Çünkü engelli bireylerin hayatını kolaylaştırmak, sadece onların değil; hepimizin insanlık sınavıdır.
Erişilebilirlik: Lütuf Değil, Haktır
Erişilebilirlik bir lütuf değil, temel bir haktır; bu nedenle kaldırımlar, kamu binaları, okullar ve parklar herkesin erişimine uygun şekilde düzenlenmelidir. Eğitimde ve istihdamda fırsat eşitliği sağlanmalı; engelli bireylerin yalnızca özel eğitim kurumlarına değil, aynı zamanda ana akım okullara da entegre olmaları desteklenmelidir.
İşaret dili, Braille alfabesi ve benzeri iletişim araçları yaygınlaştırılmalı; kamu personeline bu konularda düzenli eğitim verilmelidir. Medyada ve okul müfredatlarında, engelli bireylerin başarı öykülerine daha fazla yer verilerek toplumsal empati artırılmalıdır.
Kırşehir gibi samimi ve gelişime açık bir şehir, bu konuda öncü olabilir. Belediyenin öncülüğünde erişilebilirlik denetimleri yapılmalı, rampasız binalara yaptırımlar uygulanmalı, engelli dostu şehir haritaları hazırlanmalı ve “Birlikte Hayat Var” temalı etkinliklerle farkındalık yaygınlaştırılmalıdır.
Aynı zamanda engelli bireyler için ücretsiz psikolojik destek hizmetleri ve sosyal dayanışma grupları oluşturulmalı; okullarda düzenlenecek empati atölyeleriyle çocuklara, engelli bireylerin yaşam deneyimleri aktarılmalıdır.
Sözün Sonu
Toplumun her kesimi – belediye başkanlarından öğretmenlere, sağlık çalışanlarından medya temsilcilerine kadar – engelli bireylerin karşılaştığı zorlukları görmeli ve çözüm üretme konusunda aktif sorumluluk almalıdır.
Unutulmamalıdır ki engelli olmak bir tercih değildir; ama onları dışarda bırakmak bir tercihtir ve bu tercih, bizi insanlıktan uzaklaştırır.
Engelleri değil, önyargılarımızı kaldıralım; bu hafta sadece hatırlamak için değil, değiştirmek için var.