Türk anlayışına göre evlenme ve yuva kurma, toplumun ve devletin temeli idi. Türklerde evlenme, “oğlumu evlendirdim” şeklinde söylenir. Zaten eb sözü eski Türkçede ev, çadır anlamlarına gelen bir sözdür.

Uygurlar, evlenmeye kavuşmak da diyorlar; evliliğin aşk ve his yönünü belirtiyorlardı. Evlilik, Anadolu’da aynı zamanda bir duman kurmadır. Yakutlar, evliliğe sönmez bir ateş yakma da diyorlardı. Çünkü Türk aile hukukunda ocak kutsaldı. Eve gelen gelin evi aydınlatan bir ateş olarak görülüyordu.

Evlenme Türklerde bir “koşulma, dirlik, derim” birlikte yaşama olarak görülmekteydi.

Türklerde İslâmlık öncesinde sosyologların en ileri evlilik ve eş seçme şekli olarak ifade ettikleri aracı ve görücü usulüyle evlenme vardı.

Türk geleneğinde aracı (Divanü Lügati’t Türk’de arkaçı veya savçı) evlenme anlaşmasını hazırlayan veya yapan kimselerdi. Kız ile erkek önceden anlaşmış olsalardı bile, evlenme anlaşması için, kız ve oğlan aileleri aracıların yardımlarını istiyorlardı. Evlenme antlaşması için, herkesin bir araya gelmesi gerekiyordu. Toplantıda saygılı ve tecrübeli kişiler, aksakallılar bulunuyorlardı. Bu kişiler aynı zamanda birer tanık idiler. Böylece evlenme de de meşruiyet ile kanun, töre temeline oturmuş oluyordu.

Türk aile hukukunun temelini teşkil eden bir gelenek de evlenmede kalın ve başlık verilmesi idi. Kalın, kız ailesine verilen bir aile malıdır. Esasında kalın başlıktan farklı idi. Kalın daha çok babası sağ iken oğulların evlenebilmeleri için verdiği paydır. Başlık ise, evlenme sırasında kız ailesine verilen bir hediye görünüşündedir. Kalın ise daha sosyal bir olaydır. Baba malından elbette kızlara da pay düşüyordu. Bu da kızın çeyizi idi. Genel olarak söylersek, kalın hem ekonomik bir değer hem de kadın açısından bir güvenlik, hem de ailenin bölünmezliği ile ilgili bir uygulama olmaktaydı.

Türklerde evlilik daha çok, söz kesme ile başlıyordu. Söz kesmeyi bir nevi ön akid olan nişan ve nihayet düğün takip etmekte, böylece yeni bir yuva kurulmaktadır.

Türk geleneklerine göre, söz, nişan, nikâh, gelin olma, gelin indirme, düğün, gerdek, sağdıçlık son derece önemli evlenme tören ve gelenekleri idi. İslâmiyet öncesinde bu törenlerde görülen pek çok motif, bugün de canlı olarak bütün Türk toplumlarında yaşamaktadır.

Türklerde aile, devlet yapısının en temel taşı olması nedeniyle bu kurum, yazılı olmayan iç sosyal hukukla korunmuştur. Aile ve çocuk eğitiminde kurumlaşma hiç şüphesiz o toplumun uygarlık düzeyini de gösterir. Geleneksel toplumun çocuğu anaokulunda değil, mahallelerde akraba ve komşular arasında toplumsallaşır. Günümüzde bu kurumsallaşma aynı zamanda geleneksel yapının da kaybolmasına neden olmaktadır.

Pedagogların Türk aile sistemi üzerinde yapmış oldukları çalışmalar bu yapıyı geliştirmek ve yaygınlaştırmaktan çok batı standartlarına kavuşturmaya yönelik taklitçi bir yaklaşım öngördüğü için özden kopma da toplumda yaşanmaya başlamıştır.

Dünyada güçlü devlet kurmanın yolu güçlü aile yapısından, o da ailede babanın yanında güçlü bir anne karakterinden geçmektedir. Kültür aktarıcısı ve taşıyıcısı olan kadın toplumda olması gerektiği yeri alırsa bir devletin temel dinamikleri olan bağımsızlık ve egemenlik kavramlarının da saygınlığı derinlik kazanacaktır. Cumhuriyet döneminde de Türk aile yapısı toplumun en önemli kurumu olmaya devam etmektedir. Çünkü bu kurum milleti ve devleti ayakta tutan en önemli dinamiğimizdir.