Sosyologlar ve antropologlar, evlilik biçimleri ve yapı evrimleri bakımlarından çeşitli aile tipolojileri geliştirmişlerdir. İslâmiyet öncesi Türk ailesi ile ilgili olarak da çok fazla tipoloji tartışması yapılmıştır. Avrupalı sosyologlardan bir kısmı Grenard’ın “Türkistan’da Türk aileataerkil)” ifadesinde birleşmişlerdir.

Ögel ise, Türklerde “ana ailesi” (maderşahi = anaerkil)nin “en ufak izine bile rastlanmadığını” söylemektedir.

“Ataerkil aile” ile “baba ailesi” arasında önemli farklılıklar vardır. Çeşitli topluluklarda görülen ataerkil aile, babanın sultasına dayandığı halde; baba ailesi, velâyet esasında baba hukukunun hâkim olduğu bir aile tipidir. Bu aile tipinde ailede baba söz sahibi olmakla birlikte, ananın da aile işlerinde fikri alınmaktadır. Miras ve akrabalık, iki taraflıdır; yani hem baba soyunu hem ana soyunu takip eder.

Daha özet olarak söylemek gerekirse, erkek otoritesine dayanan ataerkil aile yapısı eski Türk toplumunda görülmektedir. Buna rağmen ailede annenin de söz hakkı vardır.

Gerçekten de Türklerde çok gelişmiş bir “baba ailesi” vardı. Evin ve devletin sahibi ve başı baba idi. Bunun için Dede Korkut Kitabı’nda da evden söz açılınca “atam anam evine dönsem” deniyor ve ev ile ocağın sahibi baba ile ata daha önce anılıyordu. Türkleri esaretten kurtaran ve İkinci Göktürk Devleti’ni kuran İlteriş Kutlug Kağan da şöyle demektedir: “Türk Milleti yok olmasın diye Tanrı tarafından hatunu İl Bilge Hatun ile birlikte tahta çıkarılmıştır”.

Bilindiği üzere Türklerde ailenin esas çekirdeği baba, oğul ve torunlardan meydana geliyordu. Evlenip giden kızlar aileden sayılmazdı. Türk aile düzeni adeta bir aile sigortası halinde kurulmuş ve herkesin hayatı güvenlik altına alınmıştı.

Türkler tarih boyunca kadınlarına büyük değer vermişlerdir. Aile evlilik yoluyla kan bağına dayalı olarak kurulmuştur. Eski Türklerin siyasi sebeplerle evlilikler yaptıkları bilinmektedir. Bilhassa devleti yöneten hakanların siyasi evlilikler yaptıkları tarihi kayıtlarda geçmektedir. Bu durumun ilk örneği MÖ 198 yılında yapılan bir barış antlaşmasında görülmektedir.

Birçok Türk lehçesinde yer alan dünürcü ile ilgili kelimeler, anne tarafından akrabalık ifade eden tay sözü ve kalın gibi müesseseler de dışarıdan evlenme geleneğini kuvvetli bir şekilde göstermektedir.

Tek eşle evlilik Türklerde yaygındır. Levirat tipi evlilikler gerekli durumlarda görülmektedir. Türklerde ölen kardeşin dul kalan zevcesi ile veya çocuksuz üvey anne ile evlenme şekli mevcuttu. Eski Türklerde dul kalan kadınlar bu şekilde koruma altına alınmıştır. Bu durum Çinliler tarafından garip karşılanmış ve ahlaka aykırı olarak gösterilmeye çalışılmıştır.

Üvey anne ile yapılan evlenmelerde oğullar, kendilerinin doğumundan sonra babası tarafından alınan kadınlarla evlenebilirdi. Türklerde bu geleneğin gayesi; dul kalan kadınları himaye ve onların hayatını garanti altına almak ve aile mülkünün parçalanmasını önlemekti. Ölen bir kardeşin eşi ile çocukların sahipsiz kalarak, yoksulluk içinde yaşamalarına izin verilmiyordu. Sahipsiz kalan çocukların başlarını alıp gitmesi de onlar için büyük bir kayıp sayılıyordu.

Evlilik, bir aile kurmak için bir erkek ve bir kadının birleşmesidir. Türklerde evlilik geleneğinin ilk izleri Hunlara dayanmaktadır. Bu gelenek diğer Türk topluluklarında da görülmektedir. Eski Türklerde evlilik süreci kızın istenmesinden itibaren içinde birçok geleneği barındıran farklı merasimler yoluyla gerçekleşmektedir.

Türklerde evlenme aynı zamanda yuva kurmadır. Türklerde aile hayatı töre yoluyla güvence altına alınmıştır. Aile hukuku töreye göre düzenlenmiştir. Miras, mülkiyet, ceza hukuku töreye göre belirlenmiştir. Türklerde devletin devamlılığının sağlanması amacıyla işlenen suçlar cezalandırılmıştır. Türklerde suçluların cezalandırılması devletin hak ve görevleri arasındadır.

Devam edecek…