Sosyal demokrat felsefenin  hümanist düşüncesiyle taban tabana zıt, örtüşmeyen; kaba, zorba, baskıcı, “ötekileştirici “, “lanetleştirici“, ayrımcı bir düşüncenin kamu hizmetini herkese eşit, ayrımsız yapması gereken birinin göreviyle, sorumluklarıyla bağdaşmayan vicdanın sesini cüzdana endekslendiği kabul edilemez ve derhal iptal edilmesi ve tüm insanlıktan özür borcu olan bir karar… Neresinden tutarsanız, nasıl bakarsanız ve değerlendirirseniz yüz kızartıcı bir insanlık suçu… Evet bu belirlemeyi özellikle kullanıyorum: İnsanlık suçu…

Sürekli bir nefret söylemiyle acılara yeni acılar yüklemenin , “ötekiler“ yaratarak yabancılaşma duygusuyla çoğalmanın ve çoğaltmanın dayanılmaz hafifliği… Her “öteki“leştirdiğimiz bir sonraki aşamada, durumda bize  “öteki“leşmemizin kapılarını açar. Empati duygusuyla vicdanımızı buluşturduğumuzda “öteki“lerin azalmasına, tükenmesine ve birlikte insani yaşamın koşullarına bizi taşır.

Hiçbir sorunumuzun nedeni “öteki“ler değildir. Onları “lanetlenmiş“lere dönüştürerek, sorunlarımızın gerçek nedenlerinden kurtulacağımız yanılgısına düşmeyelim. “Ötekiler“ kendileri dışında ortaya çıkan sorunların mağdurları, çaresizleridir. Muktedirler arası iktidar kavgası onların yazgısını belirlemiş ve  “lanetlenmişler“ mertebesine yükselmesine neden olmuştur. Sorgulamamız gerekenler muktedirlerdir, “ötekiler“ değildir.

Çaresizlik kapınızı çaldığında anlayacaksınız “öteki “ olmanın dayanılmazlığını…

Lanetlenmenin“ acısını… Nesillere sarkan bu acı; geçmişi yok ederken, yabancılaştırır, köksüzleştirir insanı…

Sosyal demokrasi iddiasındaki bir siyasal hareketin öncelikle kendi içindeki “ötekileştirici“ , ”lanetleştirici“ dil, söylem ve eylemlerden kaçınması gerekir. Özgürlükçü dili, söylem ve eylemi öne çıkarıp, etkinleştirmesi zorunluluktur. Liberalizmin sağ çizgisiyle arasına kesin çizgiler koymalıdır. Sağcılaşarak topluma aydınlık çağının felsefesini yerleştirmesi, toplumun nefes borularını açması olası değildir.

“Ötekileştirici“ ve “lanetleştirici “ bir düşünceyi ve yaşamı kökten ret etmesi gerekir. Kendi içindeki veba ordusunun –kötülüklerin kaynağı– virüslerini temizlemesi önceliği olmalıdır. Eleştiri ve öz eleştiriyi içselleştirmelidir. Geçmişin kötülükleriyle yüzleşerek hesap vermeyi bilmelidir.

Özgürlükçü, eşitlikçi, barışçıl bir geleceğin inşası gerçeklerin gerçekliğinden geçer. Gerçeklerin unutulmaz, kötü bir huyu vardır. Aksi durumda güvenirliğine ilişkin kaygıları gidermesi mümkün değildir.

Sağın her türü; toplumu tutuculaştırmayı, otoriter, baskıcı bir anlayışa sürükler. Toplumun gelişim dinamiklerini hedefler. Özgürlükleri doğal bir hak olarak değil, lütuf olarak görür. Kırıntılarla toplumun geleceğini idame ettirmeyi amaçlar. Sosyal hakları bir sadaka zihniyeti içerisinde sunar. Mevcut statükoyu korumayı görev edinir. Bunun için elindeki her türden baskı aracını kullanmaktan çekinmez. İçe kapanık, biat ve itaat eden, uysal, korkak kişilikler yaratır.  “Kutsal değerler“ masalını temcit pilavı misali değişik aralıklarla versiyon değiştirerek topluma empoze etmeye çalışır.

Masallar anlatmayı, anlattığı masallara “beka“ masalını her seferinde yerleştirmeyi ihmal etmez. “Ötekiler“ ve “lanetlenmişler “ onun masallarının beslenme kaynaklarıdır. Sorgulamayı değil, yargılamayı yöntem olarak seçer. Yalanlarını yüksek sesle defalarca tekrarlamaktan çekinmez.