Sevgili okuyucularım, son yıllarda “Sevgililer Günü” kutlaması gençlerimiz arasında oldukça yaygınlaştı. Ancak Batı’nın her modasına bilinçsizce sarılan gençlerimizi uyarmak bizim görevimizdir.
Bir ritüel olarak her yıl 14 Şubat tarihinde kutlanan Sevgililer Günü, köken olarak Roma Katolik kilisesine dayanmaktadır. Rivayete göre M.S. III. yüzyılda İmparator II. Claudius Roma’yı kendi katı kuralları ile zalimce yöneten bir hükümdardı. Onun için en büyük problem ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Ona göre bu durumun tek sebebi Romalı erkeklerin aşklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriydi. Claudius’a göre bekâr erkekler, evlilere oranla daha iyi savaşıyordu. İşte bu yüzden Claudius, Roma’daki tüm nişan ve evlilikleri yasakladı.
Aziz Valentine ise onun zamanında Roma’da yaşayan bir papazdı. Aziz Valentine kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte yasağa rağmen çiftleri gizlice evlendirmeye devam etti. Ancak imparator bu durumu bir süre sonra öğrendi. Aziz Valentine tutuklandı ve yaptıklarının cezası olarak sopa ile dövülerek öldürüldü. 270 yılının 14 Şubat'ında gömüldü. Hristiyan dünyası dört yüzyıldan beri o günü ve Aziz Valentine’i anmak amacıyla Sevgililer Günü'nü kutlamaktadır.
Bu sebeple batı toplumlarında "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine's Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.
Ancak bu ritüelin bütün dünyada yaygınlaştırılmak istenmesinin birkaç sebebi vardır:
Bunlardan ilki tıpkı Noel ve Yılbaşı kutlamaları gibi Hıristiyanlığın birtakım ritüellerinin İslâm toplumlarında da yaygınlaştırılarak kültürel erozyona sebep olmaktır.
İkinci sebep ise tamamen ekonomiktir. 14 Şubat Sevgililer günü, özellikle küreselleşmenin ağırlığını hissettirdiği 80'li yıllarla birlikte bütün dünyanın hep birlikte kutladığı ve tüketim çılgınlığının en üst düzeye vardığı bir zaman dilimini ifade eder. Kapitalizm etkinliğini sadece ekonomik düzeyde kabul ettirmekle yetinmez; aynı zamanda yaşamın tüm alanını da akılcı görünen teorilerle maddeleştirerek bünyesine dâhil etmenin çabası içindedir. Bu amaçla her yola başvurmak gerekir. Onlara göre duyguların ve arzuların sistemin içinde kontrol altına alınması ve yönlendirilmesi Modernizmin öngördüğü “globalleşmenin" kaçınılmaz bir gerekliliğidir. 14 Şubat günü de içeriğindeki ideolojik ve ekonomik niteliklerinden dolayı kapitalizmin devamında hayati öneme sahip olan kültür endüstrisi tarafından kutsanan günlerin başında gelmektedir.
Gündelik hayat bağımlı sınıflarla egemen sınıfların yan yana geldiği, tahakküm ve direnişin aynı anda işlediği ve tüm ideolojik biçimlenmelerin gerçekleştiği bir zemindir. Gündelik hayattaki herhangi bir olgunun ideolojik olarak çözümlenmesi toplumda var olan iktidar yapılanmasıyla ilgili olarak önemli ipuçları içerir. Bu çalışma ekseninde 14 Şubat sevgililer günü de kültür endüstrisi tarafından oluşturulmuş -daha doğrusu manipüle edilmiş- ve masum görünümlü bir olgu, bir ideoloji olarak ele alınmaktadır.
Öyleyse bilinçli topluma düşen görev nedir? Olay ve olgular karşısında daha bilinçli olmalı ve kendi öz kültürümüzden ödün vermeden “Biz” olarak yaşamımız devam ettirmeliyiz. Batı’nın her akımına balıklama dalan bilinçsiz toplumların akıbetlerinin ne olacağını kimse bilemez.
Bu günün kötülüğünde ne var? Sevdiklerimize hediye vermeyelim mi? gibi söylemlerle karşılaşmamız son derce doğal. Bunlara şunu söylemek isterim: Biz cennetin analarımızın ayağının altında olduğunu belirten bir inancın mensupları olarak annemizi sadece anneler günüde mi analım? Sevdiklerimizi sadece 14 şubatta mı hatırlayalım?... Yılın diğer günleri onları anmayalım mı? İllâ pahalı hediyeler mi almak lâzım? Bir gülümseme, annemizin ya da
sevgilimizin yanağına kondurulan bir öpücük, birkaç tatlı söz inanın en pahalı hediyelerden daha kıymetlidir. Batının kültür ve para tuzağına düşmeyelim lütfen.
Bütün günlerinizin sevdiklerinizle bayram tadında mutlu geçmesi dileğiyle...