refikl

Keçi, ne zaman evcilleştirildiği tarih olarak kesin bilinmemekle beraber, yine de insanların evcilleştirdiği hayvanların ilklerindendir.

Çok çeşitleri olmasına rağmen bizim etinden ve sütünden her şeyinden faydalandığımız bu sevimli hayvanın yabani olarak dağlarda dolaşan pek çok cinsi daha mevcuttur.

Kırşehir’de keçi sayısı da azdır. Çünkü Kırşehir’de keçi besleyen, ondan geçimini sağlayan fazla kimse yoktur.

Kırşehir’de daha çok büyük besicilik vardır. Bayağı da bu konuda isim yapmıştır. İstanbul başta olmak üzere büyük illerde Kırşehir’in eti aranır. Çünkü kalitelidir, lezizdir.

Ama dedim ya Kırşehir’de keçi sayısı diğer illere göre azdır.  Türkiye İstatistik Kurumu’nun son tespitlerine göre Kırşehir’de sığır sayısı 179 bin 983, koyun sayısı 294 bin 716 ve  keçi sayısı 46 bin 988’dir.

Neyse bizim konumuz Kırşehir’deki tarım ve hayvancılık değil, keçi sayısının azlığı ve çokluğu değil. Keçilerin özelliğidir.

Bu hayvanların yeşilliklerden başka hiç bir şeye zararı olmaz. Anlatılan her hangi bir misale temsil olarak, “koyunun olmadığı yerde keçiye Süleyman Çelebi derler” diye Anadolu kültürüne dâhil olmuş bir söz dizisi dillerimizde dolaşır. Bunun anlamı, koyunun daha ehil keçinin biraz daha yaramaz olduğunu ifade için kullanılır olsa da, değişik anlam ve manalarda çıkaranlar olabilir.

Bu hayvanlar çok zeki, hele yabani olarak dağlarda yaşayanlar çokta çevik ve atletiktir. Yabani etçil yırtıcı hayvanların saldırısında kurtulmak için, fiziki yapılarının özel bir gelişime uğraması gayet normal.

Dağ keçileri kuşların dahi zor tutunabildikleri kayalarda ve sarp yerlerde rahatlıkla dolaşırlar. Hatta sıkıştırılınca ulaşılması imkânsız kayalara tırmanır ki, onun tırmanıp sığındığı yerlere ulaşmak mümkün değildir. Elleri olmamasına rağmen dallara dahi tırmanarak yapraklarını yer. Otun en kalitelisini, suyun en temizini seçer.

“Keçinin uyuzu pınarın başında su içer” denmesi hastası dahi seçici demektir. Bu hayvanlara hiç te layık olmayan bir benzetme yapılarak, argoda ve sokak konuşmalarında bazen sevilmeyen veya kurnazlık yapanlara keçi olarak hitap edilir.

Yani aramızda iki ayaklı pek çok keçi dolaşır. Bu keçiler aramızda dolaşan şehir keçileridir. Bu keçilerin bazen kulakları uzun, boynuzları kısa olanı olduğu gibi, bazılarının da kulakları kısa boynuzları uzun olur.

O kadar uzun olur ki kendisi gibi uzun boynuzlularla boynuz yarışı yaparlar, yarışırlarken de etraflarına boynuzlarını takarlar. Bazıları da kölüktür yani boynuzsuz olanıdır. Fakat boynuzludan daha tehlikelidir.

Boynuzsuz olmanın yanında birde kölüklük vardır. Gerçek keçiler hep verir, verirsen alır, o da sadece kendi yiyeceği yem, fazla da yiyemez sadece doyacağı kadar yer, fakat iki ayaklı keçiler sadece alır, versen de alır vermesen de alır.

Yani almanın yollarını bulur, çalar kandırır, aldatır. Yani almanın yolunu her hangi bir şekilde bulur ve alır. İki ayaklı keçilerin resmi yafta taşıyanlarda hayli fazladır. Bulunduğu resmi yerde bir de yüksek makam masa sandalye kapmışsa, rüşvetsiz elini oynatmaz.

Bir de işin garip tarafı bu tip keçiler bayağı da rağbet görür halk arasında nedense. Bazen bu keçiler işe yarar davranışları da olur, fakat her ne olursa olsun, yaşamımızda Allah bizi iki ayaklı keçilerden korusun.

Keçisiz geçen günleriniz mutlu ve huzurlu olsun.