CHP lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir iftar yemeği sonrası mekânın yönetim odasında seccadeye basarken bir fotosunun medyaya düşmesi sonrasında bu durumun kalabalıktan dolayı görememesinden kaynaklandığını söyleyerek samimi ve içten özür dilemesine rağmen AKP ve yandaşlarının bu özrü bir kenara itip siyasi rakiplerini yıpratmak için “fırsat bu fırsattır” diyerek seccade ve kutsallar edebiyatı üzerinden iştahla bu konuyu toplumun inançlar hassasiyetini alabildiğine sömürmeye çalışmalarını hep beraber ibretle izledik. Ancak toplumsal vicdanın yaşanan durumun gerçekten istenmeden yapılmış bir kaza olduğuna ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun özrünün de samimiyetine inanması ile seccade olayının seçim için lehe kullanma fırsatına çevrilmesine izin verilmeyerek esasında AKP’nin yeni bir din sömürüsü hamlesi bertaraf edildi.

Bu yazıda siyasi bir tartışmaya girmeden doğrudan seccade, tespih, takke ve hatta bizatihi Kuran üzerinden dinen değer verilen objelere mercek tutmaya çalışacağım. İslam dininin ibadet ritüellerinden olan namazın secde kısmında malumunuz biz Müslümanlar yere kapanırız. Secdede yerin temiz olması önemlidir. İslam’ın ilk çağlarının Arap çöllerinde yaşanması çöl gibi toprak ortamlarda taşınabilir küçük örtü olarak, Türk toplumunda namazlağ veya namazlık olarak bilinen, seccadeyi gerektirmiştir. İslam Ansiklopedisinde Peygamber Efendimizin seccade kullandığına dair kesin bilgi olmadığı, ancak bazı kaynaklardaki rivayetlerde hurma ağacı liflerinden bir örtü kullanmış olabileceği yazmaktadır. Seccade neticede ibadet edilen yerin temiz olması için tasarlanmış küçük halıdır, dinen kutsallığı yoktur (bunu pek çok İslami sitede araştırdım.), kasten İslam’a hakaret niyetiyle üzerine basılmadığı sürece de kutsala hakaret gibi bir vakanın öznesi değildir. Ancak toplumlarda objelerin kutsallaştırılması sosyolojik bir vaka olarak tartışılabilir.

Tespih de öyledir. Çoğu insan tespihi İslami bir obje zanneder, oysa İslam bu objeyi farklı medeniyetlerden almıştır. Tespihin tarihsel varlığına ilişkin ilk izler Mısır'da bulunmuştur.  İslam’dan önce de halen de Hıristiyan keşişleri tarafından da kullanılmaktadır. Hıristiyanlıktan önceden beri de Budist rahiplerince de kullanıldığı bilinmektedir. Belçika’da bile 600’lü yıllara ait bir Rahibe'nin mezarında, taştan yapılmış tespih taneleri bulunmuştur. Tespih Allah’ı zikretmenin yanında zikirlerin sayısını belirlemede kolaylık sağlayan bir alet olarak Müslümanlarca çabucak benimsenmiş ve dini bir objeye dönüşmüştür. İslam’ın icadı değildir, başlı başına dini bir kutsallığı yoktur. Bugün pilli elektronik tespihler de kullanılmaktadır.

Medeniyetler tarihi esasında bir devinim ve kültürel aktarımlar tarihidir. Bugün kullanılan pek çok şeyin tarihçesini araştırdığınızda çok eskilere kadar gidebiliyoruz. İslam’da kullanılan takke de bunlarda biridir. Bir papaz veya bir Yahudi de takke benzeri başlık kullanırlar. Zira bu da İslam’ın bir icadı değildi. Yahudiler ibadete başı örterken Kipa denilen başlık kullanır. Bunu daha sonraları önce Hıristiyanlar, sonra da Müslümanlar benimsemiş ve ibadette başı örtmek için kullanmışlardır. Bunun takılması da mecburi değildir. Diyanetin resmi sayfasında şöyle yazmaktadır:

“Erkeklerin namazda başlarını örtmeleri gerekir mi? Hz. Peygamber (s.a.s.) ve ashab-ı kiram, İslam öncesinde olduğu gibi İslam’dan sonra da günlük hayatlarında örf ve iklim şartları gereği başlarını örtmüşlerdir. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) günlük kıyafeti ile namazlarını kılmış, ibadet için ilave veya bazı özel giysiler giymemiştir. Takke üzerine sarık sardığı gibi, sarıksız takke ve takkesiz sarık kullandığı da olmuştur (Bkz. Tirmizî, Libâs, 12, 42; İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-me‘âd, I, 135; Müttakî, Kenzü’l-ummâl, VII, 121)…..…Diğer bazı âlimler ise bunu örf gereği kabul ettiklerinden başı açık namaz kılmakta bir sakınca olmadığını belirtmişlerdir (Bkz. Şâtıbî, el-Muvâfakât, II, 489). Sonuç olarak namaz kılarken başın takke, sarık vb. bir şeyle örtülmesi evladır. Bununla birlikte baş açık bir hâlde namaz kılmak da caizdir.”

Görüyoruz ki medeniyetler arasında kültür ve obje aktarımları olabilmektedir. Ancak insanlar zamanla objelere farklı anlamlar da katarak olduklarından daha kutsal bir hale getirebiliyorlar. Hatta bizatihi dini kitaplar da bundan nasiplerini alabilmektedirler. Kuran’ı Kerim İslamiyet’te Allah’ın kelamlarının yazılı olduğu kutsal kitap olarak inanılmaktadır. Ancak işi gereği (imam, hoca v.s.) olanlar dışında Kuran’ı okuyan/okumuş insanlara pek rastlayamazsınız. Müslüman’ım diyen ama Kuran’ı bilmeden her türlü dini ahkâmı kesen insanlara ise daha çok rastlarsınız. Toplum zamanla, Kuran’ı okumak, anlamak, hayatına tatbik etmek yerine korusun ve bereket getirsin diye evlerin duvarlarına asıldı, yeni doğan bebeklerin başucuna konuldu, ayetler muskalara sarılıp boyunlara asıldı, nazardan koruma ritüelleri icat edildi. Ne okundu, ne de anlamaya çalışıldı. Oysa Yüce Allah kitabında Kuran’ın bir öğüt ve rehber olarak gönderildiğini açıkça şöyle buyuruyor:

Yunus Suresi 57. Ayet: “Ey insanlar! İşte, size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet geldi.”

Zuhruf Suresi 43-44. Ayetler: “Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Gerçek şu: Bu Kuran, sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.”

Ancak insanoğlu kutsal kitapları bile bir dini objeye dönüştürmüştür. Bu konuda benim en çok etkilendiğim tarihi olaylardan olan İslam tarihindeki Sıffin Savaşını hatırlatmak istiyorum. Sıffin Savaşı İslam Tarihi için en önemli savaşlardandır. İslam'ın ilk dönemlerinde Hz. Ali ve onun karşısında duran Muaviye orduları arasında yaşanan Sıffin Savaşı Müslüman’ın Müslüman’ı katlettiği İslam tarihinin en kanlı savaşlardandır. Hz. Osman'ın vefatından sonra Hz. Ali'nin halife olması Muaviye taraftarları tarafından da kabul edilmemiştir. Muaviye'nin planı Hz Ali'nin halifelikten indirilmesi ve onun yerine halife olarak geçmektedir. Savaş Hz. Ali lehine ilerlerken Muaviye ve taraftarları Kuran-ı Kerim yapraklarını mızrakların ucuna takarak savaş esnasında hileye başvurmuştur. Bu durumda Kuran'ı Kerim’e karşı savaşamayacağını söyleyen Hz. Ali galip olabileceği halde mağlup duruma düşmüştür. Böylece Muaviye halife olmuş, akabinde ise İslam’da yozlaşma ve bozulmanın başlaması olarak kabul edilen Emeviler dönemi yaşanmıştır. Söylenecek, yazılacak daha çok şey var lakin burada bir köşe yazısı sınırları içerisindeyim.

CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nun kazara seccadeye basmasına adeta dine yapılmış bir küfürmüş gibi kıyamet koparan siyasal fırsatçılardan kaçı dinini gerçekten bilmektedir, kaçı Kuran’ı Kerim’in mealini de olsa okumuştur veya kaçı dini objeler hakkında bir bilgiye sahiptirler bilmiyorum. Ancak ben bu seccade olayında tüm yaşananları tamamen dini hassasiyetlerin iktidar yanlıları tarafından siyasal düzlemde kullanılmak istenilmesi nedeniyle bir inanç sömürüsü girişimi olduğunu gözlemledim. Seccadeye basma olayının kasıtlı ve namaza/dine hakaret amaçlı/niyetli olmadığı açıktır. Halkımız da takdire şayan bir sağ duyu ile bunu açıkça görmüştür, iktidar yanlılarına da buradan (her ne kadar iştahla bu konuya saldırsalar da) dinsel sömürü ile siyasal bir rant yedirtmemiştir.