Daha önce CV’sinde çok iyi derecede bilir yazmasına rağmen Arapça bilmediği ortaya çıkan, adını defalarca Atatürk aleyhine aşağılayıcı beyanları olduğu iddiası ile tartışmaların odağına taşıyan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın geçtiğimiz günlerde de lüks makam arabaları iddiaları Türkiye gündemini oldukça meşgul etti. Audi ve Mercedes marka son model arabalar kullanan Ali Erbaş bir anda kendisini şatafat, israf, İslam, tasarruf tartışmalarının odağında buldu. Bu tartışmaların tam da Sayın Erdoğan’ın devletin artık ciddi tasarruf eylemlerine geçmesi gerektiğini açıkladığı bir tarihte olması, hele ki tartışılan ismin Diyanet gibi din işlerinin yürütüldüğü en yüksek makamda olması pek de hoş değildi. Evet, Cuma hutbelerinde defalarca kez açlık ve sefillikle mücadele eden milyonlarca Müslüman vatandaşlarımıza fakirliğe sabretmeyi överek bitiremeyen, israfın büyük günahlardan olduğunu cehennemi hatırlatarak anlatan Diyanet adeta israfın en büyük merkezi gibi tartışmaya başlandı.

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama milletimiz din adamlarını, tarikat ve cemaatleri din hizmetlerinden ziyade mal, mülk, şatafat merakları ile görüyoruz. Vaktiyle FETÖ’nün adeta sınırsız bir servete erişmiş olması, Menzil tarikatının dudak uçuklatan mal varlığı çok konuşulmuştu ama şimdilerde de devletin din işleri kurumu olan Diyanet’in lüks ve şatafat içinde milletten çok uzak olduğu intibaı vermesinin tartışılması utanç verici bir manzara oldu.

Diyanet’in, Menzilcilerin ve daha nice din işleri ile uğraşıyor gözükenlerin lüks son model arabalar, villalar, altın varaklı koltuk ve eşyalar ile sürekli gündeme gelmeleri Peygamber efendimizin bir hadisini de tekrar hatırlattı bizlere;

“Benden sonra bir kavim gelecektir ki çeşitli nefis yemekler yiyecekler, çeşitli elbiseler giyecekler, güzel kadınlar alacaklar, kıymetli atlara binecekler, onların içi az şeyle doymayacak, çok şeye de kanaat etmeyecekler. Onların bütün gayreti dünya olacaktır, dünyaya tapacaklar, her şeyi dünya için yapacaklardır. Bu sebeple benden vasiyet olsun ki! Sizin çocuklarınızdan onları kim görürse onlara selam vermesin, hastalarını sormasın, cenazelerinin arkasından gitmesin, onların büyüklerine hürmet etmesinler, bunları yerine getirmeyen kimse İslam dinini yıkmakta onlara ortak olur…”

Bu hadisi şerifin işaret ettiği kişilerin adeta bilhassa “İslam’ı en iyi bilen biziz” diyen tarikat ve kurumları işaret ediyor gözükmesi gerçekten de içler acısı bir durum. İşte bu hadisi bizlere hatırlatan da Diyanet Başkanı Ali Erbaş’ın lüks araçlar filosuna geçenlerde bir de lüks bir Audi kattığına dair ortaya atılan bir iddia oldu. Erbaş’ın kullanımına sunulduğu iddia edilen son Audi A6’nın, Diyanet Vakfı iştirakleri üzerinden alınarak başkanlık makamına tahsis edildiği, Audi A6 ile birlikte, Ali Erbaş’ın makam araçlarının sayısı altıya çıkmış oldu deniliyor. Diyanet Başkanının daha önce kullandığı haberleri yapılan diğer araçların marka ve modelleri şöyle:

• Biri zırhlı olmak üzere üç adet binek Mercedes,

• Bir adet VIP Mercedes Vito

• Bir adet kırmızı TOGG

Malumunuz, Diyanet her zaman dev bütçesi ile de tartışma konusu olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı’na 2024 yılı için teklif edilen mal ve hizmet alımı ödeneği, Türkiye’deki 70 üniversitenin bir yıllık ödeneğini bile geride bıraktı. Böylelikle Diyanet’in mal ve hizmet alım ödeneği, Türkiye’deki 126 üniversiteden 70’inin yıllık bütçesini aşarken 2023 yılına oranla yaşanan artış ise yüzde 109 oldu. Hatta Diyanet, bütçesiyle altı bakanlığı bile geride bıraktı. Diyanet’in bütçesi, 76,2 milyar TL olan İçişleri Bakanlığı’nın bütçesinin bile üzerinde. Diyanet’in bütçesi ile geride bıraktığı bakanlıklar şöyle:

"İçişleri, Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm, Sanayi ve Teknoloji, Ticaret."

Bu arada Diyanet’in 2025 bütçesi 113,9 milyar TL, 2026 bütçesi de 131,1 milyar TL olarak hedeflenmiş. Bu parayla bir devlet bile yönetilebilecekken bunca parayla neler yapıldığını elbet halkımız sorgulayacaktır.

Diyanet’in mal varlığını araştırırken, Türkiye’nin pek çok değerli yerlerinde dudak uçuklatan nice arsa ve arazilerin de tahsis edildiğini gördüm. Bunların hepsini bu köşeye taşımam imkânsız elbet ama sizlere bir bakmanızı tavsiye ederim. Ayrıca ülke çapında Diyanet’in gelir elde ettiği yurtları, kira aldığı taşınmazları, toplanan yardımlar ile kasasında biriken serveti saymıyorum bile. Eminim Diyanet’in mal varlığını araştıranlar, bilhassa Ali Erbaş’ın lüks makam araba merakını görenler bilhassa Cuma namazı çıkışlarında cami önlerinde diyanet personelinin “Allah rızası için sadaka vermeden geçmeyin” nidalarına duyunca biraz durup düşüneceklerdir.

Bu arada Diyanet’in bir yemek ihalesinde ortaya çıkan ve basında yer alan yemek listesi basında yer aldı. Diyanet’in "özel yemek" listesi şu şekilde:

"Haftanın dört gününde biftek, bonfile, et haşlama, et kızartma, rosto, tavuk, ciğer, kebap türleri, rosto, kuru köfte, İzmir köfte, kadınbudu köfte, dalyan köfte, iskender kebap vb. gibi etin hâkim olduğu yemekler ana yemek olarak verilecek. Haftanın üç gününde de mevsime göre taze sebzeler, kuru sebze yemekleri parça etli konserve ya da taze sebze yemekleri, bezelye, patlıcan musakka, etli dolma ve sarmalar vb. (bu yemeklerde de yeterli oranda et veya kıyma kullanılacaktır) verilecek. Garnitürler yemek çeşidi sayılmayacaktır. Dini bayramlarda da etin hâkim olduğu ana yemekler verilecek. Dana eti; 1,5-2 yaş arasındaki danalardan elde edilmiş olacak. Tavuklar: Orta derecede derin ve uzun göğüs kemiğinin sivri kısmına kadar tüm uzunluğunca taşıdığı et dolayısıyla, ona yuvarlak bir görünüm vermeye yetecek kadar etli, üzerinde boyun bulunmayan, kanat tamamen çıkarılmış ve sırt kemiği alınmış olacaktır. But: İyi etlenmiş, aşağı doğru taşıdığı et dolayısıyla yuvarlak, dolgun bir görünüş kazanmış, arka orta ayrılmış ve kuyruk sokumu alınmış olmalı. Yemek üretiminde kullanılacak kuru gıdalar, yeni sene mahsulü, yeterli derecede kurumuş, taneleri tek çeşitli, normal büyüklükte olacak, buruşmuş olmayacak, piyasanın en iyisi ve lezzetli cinsinden olacak. Makarna ve böreklerde beyaz peynir veya kaşar kullanılacak."

Afiyet olsun… Açlık sınırındaki yoksul ve perişan ‘Müslüman’ halkımızın İslam dininin en uzmanlarının (!) bu rahat ve keyifli hayatlarında gözü yok elbet, bilinsin diye yazıldı sadece! Diyanet İşleri Başkanı ve kimi personelleri yıllarca bu ülkede Atatürk düşmanlıkları ile gündeme geldiler. Atatürk düşmanı olmayı sözüm ona iyi Müslüman olmanın adeta kriteri gibi görenlerin şimdi milletin vicdanında müsriflikleri, lüks ve şatafata olan merak ve düşkünlükleri ile tartışılıyor olmaları adeta “Allah’ın sopası yok” sözünün yeni bir örneği olarak kayıtlara geçmiş oldu! Esasında daha söylenecek çok söz var ama bir köşe yazısının sınırlarını aşmamak için şimdilik (!) bu kadar lakin takip etmeye ve ileride başkaca yazılarımıza konu etmeye devam edeceğiz.

Av. Bülent Demirbaş

Siyaset Bilimi Uzmanı