Filistin’in Gazze ve Refah topraklarında hunharca devam eden kanlı İsrail katliamlarına İslam ülkelerinin anlaşılamayan ve kabul edilmesi mümkün olmayan bu üzerine adeta ölü toprağı serpilmiş halini eleştirmek üzere geçen hafta başlayan yazı dizimizle aynı anlarda AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın da partisinin grup toplantısında İslam ülkelerine sitem ettiğine şahit oldum. Sayın Erdoğan şu ifadelerle İslam ülkelerinin duyarsızlık ve sessizliklerine dikkat çekti;

              “İslam dünyasına da bir çift sözüm var. Ortak bir karar almak için daha neyi bekliyorsunuz? Tepki göstermek için daha ne olmalı? Gazze sokaklarında şehit naaşlarını köpekler yiyor. İsrailli teröristler, Müslümanların evlerine girip, mahremine girip, yatak odalarından fotoğraf paylaşıyor. Müslüman çocuklar hastanelerde katlediliyor. Bebeklerin boynu koparılıyor. Çadırlarda insanlar yakılıyor. Ne zaman göreceksiniz bunları? Ne zaman tepki göstereceksiniz? Ne zaman bir araya gelip, kararlı bir duruş sergileyeceksiniz? Bu zulümler karşısında İslam İşbirliği Teşkilatı ne zaman etkili, caydırıcı bir politika izleyecek? İslam âlemi ne zaman Filistinli kardeşlerinin hakkını, hukukunu, canını, onurunu koruyacak? Vallahi Allah bunun hesabını size, hepimize sorar. Bir avuç terörist, İslam coğrafyasının tam merkezinde, tam kalbinde Müslüman soykırımı yaparken görmezden gelene, duymazdan gelene, sessiz, tepkisiz kalana Allah bunun hesabını sorar”

            Gerçekten de Arapları çok sevmekle ve toz kondurmamakla tanınan Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan bile artık tahammül edemez olmuş, sabır sınırları aşılmış olmalı ki bu kadar sert ve etkili bir eleştiri yapmak zorunda kalmış. Peki, nedir bu sessiz kalıyor dediğimiz, bayramlarda seyranlarda cumalarda kandillerde hani ‘İslam Âleminin…’ diye başlayıp hep kutladığımız bu âlem? Bu İslam Dünyası’nın bazı devletleri anayasalarında İslam Hukukunu esas aldığını ifade ediyor. Bunlar; Afganistan, Brunei, İran, Moritanya, Pakistan, Suudi Arabistan, Umman ve Yemen. Bir kısmı ise devlet dini olarak İslam’ı kabul ediyorlar ama şeriatla yönetilmiyorlar, bunlar; Bahreyn, Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Cibuti, Fas, Filistin, Irak, Katar, Komorlar, Kuveyt, Libya, Maldivler, Malezya, Mısır, Ürdün, Somali, Tunus.   Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olup laik bir yönetimleri bulunan ülkeler ise; Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Burkina Faso, Çad, Endonezya, Gambiya, Gine, Gine-Bissau, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Lübnan, Mali, Nijer, Nijerya, Özbekistan, Senegal, Sierra Leone, Sudan, Suriye, Tacikistan, Türkiye ve Türkmenistan olarak biliniyor. Bu ülkelerin en gelişmiş ve güçlüleri Ortadoğu’da Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan; Afrika’da Fas; Hint alt kıtasında Pakistan; Güneydoğu Asya’da ise Endonezya ve Malezya olarak biliniyor. İslam ülkelerinde Dünya petrol üretiminin yüzde 65’i, Dünya doğalgaz üretiminin yüzde 51’i, Dünyada bilinen uranyum yataklarının yüzde 39’u, Dünya doğal kauçuk üretiminin yüzde 70’i, Dünya kalay üretiminin yüzde 52’si yapılıyor ya da kaynaklar bu ülkelerde bulunuyor.

           Baktığımızda bu sayılı ekonomik gücün dünya siyasetinde de önemli bir aktör olabileceğini bekleriz. Ancak bu İslam ülkelerinin yönetimleri BM’yi tasarlayan ve dünyayı yöneten veto yetkisini haiz beş ülkeye bağımlıdırlar. Çoğunun da geçmişinde sömürge ve manda dönemlerinde kalma Batı’ya karşı bağımlılıkları vardır. Bu durum dahi ortak bir tavır belirleyebilecek Avrupa Birliği (AB) tipinde ortak ekonomik ve siyasal birliğe sahip olmalarını engellemektedir.  Peki, her geçen gün binlerce Müslüman çoluk çocuğun canlı yayınlarda tüm dünyanın gözleri önünde katledildikleri bir soykırım sürecinde dahi neden ortak bir tavır alınamıyor? En azından uluslararası hukuka dayanarak yasal yaptırım hakları çerçevesinde Müslüman ülkeler İsrail’e karşı diplomatik ilişkilerini tümüyle kesmeseler bile minimum seviyeye indirebilir yahut da hava, deniz ve kara sahalarını katliamlar durana kadar kapatabilirler. Çok çeşitli ve etkin ekonomik abluka ve yaptırımlar uygulayabilirler. İsrail vatandaşlarına vize uygulaması getirip vize vermeyebilirler. Bunca yasal hafif yaptırımların dahi hemen hiçbirini İslam ülkelerinin yapamamasının nedeninin esasında İsrail’le çok sıkı ilişkiler içinde olduğunu görmekteyiz.

            İslam ülkelerinin İsrail’le ticari ilişkilerini araştırdığınızda şu gerçekle karşı karşıya kalıyorsunuz: Müslüman ülkelerin iktidarları esasında hem kendi halklarını hem de Filistin’i aldatmakta, mağduriyet istismarı ile iç siyasetlerinde Makyavelci bir anlayışla tribünlere oynayıp Müslüman halklarının gazlarını alıyorlar. Bunu Türkiye örneğinde de yaşamadık mı? Türkiye’de bilhassa AKP iktidarı siyasi mensupları Ekim 2023 tarihinde İsrail katliamları başladığından beri mangalda kül bırakmadılar ancak ticari kısıtlamayı ancak Nisan 2024’de, ticari ilişkiyi tamamen kesmeyi ise artan toplumsal baskılar neticesinde ancak Mayıs 2024’de yapabildiler.

         Siyasi açıdan İsrail Devleti hâlihazırda Türkiye, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Fas, Sudan, Azerbaycan, Singapur ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri tarafından meşru bir devlet olarak tanınıyor. Diğer Arap ülkeleri, Endonezya, Malezya ve Pakistan ise İsrail ile ilişkilerini askıya alan veya kısıtlayan ülkeler arasında yer alıyor. Günümüzde İsrail’le tüm ilişkilerini tam manasıyla kesmiş tek ülke ise İran gözüküyor. Yazımızın bundan sonraki bölümünde Müslüman ülkelerin genel olarak İsrail’le ilişkilerini incelemeye devam edeceğiz. ( Devam Edecek)

Av. Bülent DEMİRBAŞ

Siyaset Bilimi Uzmanı