AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Nisan ayı ortalarında Şanlıurfa’da yaptığı bir konuşmada “Ötekiler sadece konuşmayı bilir. Biz ise söylediğimiz her şeyi yapmayı namus borcu olarak biliyoruz. Hayat pahalılığı başta olmak üzere ekonomik sıkıntıları yine biz çözeceğiz” dedi. Bunu ilk kez duymamıştım, basında daha pek çok örneği var. İktidar bilhassa hayat pahalılığı sorununu kabullenen pek çok açıklama yaptı geçtiğimiz aylarda, hani hep beraber yaşadığımız bu somut gerçeklik öyle pek de üstü örtülecek gibi olmadığından olsa gerek! İktidar seçim sathı mahallinde olduğumuz bu günlerde sanki 21 yıldır ülkeyi yöneten kendileri değilmiş gibi hatta adeta bir muhalefet partisiymiş gibi vaatlerde bulunuyor! İktidar olarak kendi sebep oldukları sıkıntıları çözmek için halktan oy istemeleri elbette biraz garip! 
AKP, 14 Mayıs seçimleri sürecinden geçtiğimiz bu günlerde seçim beyannamesini de açıkladı. Beyannameyi okuduğumda sanki ülkeyi 21 yıldır yöneten bir partinin değil de herhangi bir muhalefet partisinin vaatlerini okuduğunuzu düşünüyorsunuz. Vaatlerin çoğu 21 yıl boyunca her zaman yapılabilecek şeyler iken neden yapılmadığını sorgulattığı gibi bir kısmı da diğer muhalefet partilerinin seçim vaatlerinin kopyalanmış hali gibiydiler adeta. AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı beyannamede vaatleri arasında, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı "Aile destek sigortası" bile vardı. Hata Sayın Kılıçdaroğlu’nun daha önce pek çok kez “kaldıracağım” dediği kamuda işe alımlarda mülakatı, yani torpille yandaşları işe alma uygulamasını bile kaldırmayı vaat etti iktidar! Mülakat sistemi aynı zamanda FETÖ’nün daha önce kullandığı ve günümüzde de bazı benzeri kimi tarikatların devlette etkin noktalara gelip kadrolaşma için kullandığı en etkili taktiktir malumunuz. Sayın Erdoğan’ın mülakat açıklaması sonrası mülâkatı kaldıracaklarını en çok dillendiren kişi olan cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, "Önce mülakatla torpille bütün gençleri sakatla, sonra seçime sayılı gün kala, benim projelerimle kendi yaptığın rezaleti kaldırma sözü ver. Erdoğan, benim projelerimi artık sadece konuşabilirsin, imza attığın bu rezaletleri ben düzelteceğim" dedi Twitter’dan.   
AKP’nin seçim beyannamesinin başlıkları arasında aile, eğitim, sağlık, güvenlik, adalet, internet, işe alımda mülakatın kaldırılması, elektrik, hızlı tren ve hatta dijital para bile var. AKP iktidarda olduğunu unutmuş, iktidarda başka birileri varmış gibi vaatlerde bulunmuş adeta…  Seçim Beyannamelerinde "Bilhassa Kürt kardeşlerimizi, ne CHP faşizminin, ne HDP sapkınlığının, ne PKK zulmünün, ne de geçmişte acı örnekleri yaşanan baskı düzeninin karanlığına asla ve asla teslim etmeyeceğiz" gibi ifadeler bulunuyor. Bu ifadeler AKP’nin kendi geçmişi ile derin çelişkiler barındırıyor. Çözüm süreci denilen ama esasında çözülüş süreci olan o karanlık yıllarda PKK ile görüşen, PKK açılımı için ayaklarına gidip çadır mahkemeler kurup zoraki onları mahkemede serbest bırakan (PKK’lılar ifadelerinde pişman değiliz dedikleri halde bırakılmışlardı), İmralı’daki cani terörist başı ile görüşmeler yapıp onun mektubunu meydanlarda okutan, kırmızı bültenle aranan diğer terörist kardeşini de TRT’ye çıkartan, HDP’yi Dolmabahçe Sarayında kırmızı halılarla karşılayıp görüşmeler yapan sanki AKP iktidarı değildi!!! Bir diğer terör örgütü FETÖ’nün AKP tarafından palazlandırılıp devletin her köşesine yerleştirilmelerine ve ne istedilerse verilmesine ve AKP’nin  “Tüh, yine kandırıldık Allah bizi affetsin” şeklindeki sızlanmalarına girmek dahi istemiyorum.
Seçim beyannamesi şöyle bakınca dolu gibi gözüküyor. Zira sayfaları çevirdikçe AKP'nin bugüne kadar ne kadar uzunlukta yollar yaptığı veya kaç tane şehir hastanesi açtığını veya kaç okul, kaç üniversite yaptığını okuyorsunuz. Ancak bunlar her ülkede iktidarların yaptıkları, yapmak zorunda oldukları mutad hizmetlerdir. Oysaki çözüm bekleyen konular pahalılık, bozulmuş ekonomi, adaletsizlik, yargıdaki bağımlılık ve taraflılık, düşünce suçları, yolsuzluklar, rant, adam kayırma, tarikatların devlete yine çökmeleri ve her yere sızmaları gibi konulardır. 
İktidara geldikleri zamanki temel vaatlerinden olan 3Y (Yolsuzluk-Yoksulluk-Yasaklar) ile mücadele sözü verdiği halde AKP’nin yirmi yıldan fazla iktidarda kalıp da hala bunları dahi çözmeyip üstelik bu başlıkları daha da derinleştirip kronik bir hale getirmiş olmasından hicap duyduğunu, bu nedenle bunları bu kez kesin çözme vaadi vermesini beklerdim. Demokrasi ve temel haklar gibi konulara beyannamede çok yüzeysel olarak değinildiğini görüyoruz. Genel hatları ile AKP’nin adını görmezden gelerek okuduğunuzda iktidar partisinin değil de ülke sorunlarını bile tam anlayamadan vaatlerde bulunan bir muhalefet partisinin beyannamesi olduğu intibaını alıyorsunuz. AKP büyük bir telaş ile seçim beyannamesini daha çok 21 yılda yapılan yollarla, hastanelerle doldurarak süslemiş, halkı bunlarla etkileyip, “bizi seçin hizmet vermeye devam edelim” telaşı havası vermektedir. Zira geleceğe dair somut ve yeni vaatlerden uzak bir beyanname olmasından mütevellit olsa gerek, iktidar daha çok milliyetçilik kartına oynamakta ve Millet İttifakını terörizm iddiaları ile yıpratmaya çabalamaktadır. Elbette bu konulardaki kendi geçmiş karanlık sicilini yok sayması hemen göze batmaktadır.
14 Mayıs seçim tarihi yaklaşırken toplumdaki genel havanın AKP’ye karşı bir bıkmışlık olduğunu, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na da artan bir ilgi ve yöneliş yönünde algılıyorsunuz. Ona keza tüm anketlerin ortak mesajının Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında kafa kafaya bir mücadelenin olduğudur. Dış basında dahi bu durum bu şekilde görülmekte ve haberlerine konu edilmektedir. Bu nedenle olsa gerek AKP siyasi bir koz olarak iktidar olmasının avantajına alabildiğine sarılmakta ve hemen her gün açılışlar yapmakta, yurdun dört bir yanında bazen ne olduğu bile anlaşılmayan temeller atılmakta, hatta bazı temel atmalar sahte dahi çıkmaktadır (basına yansıyan haberlerden). 
AKP’de, seçimin sonucunun çok kritik olduğuna dair güçlü bir kanaat olduğunu çok bariz korku ve telaşlarından görmemek mümkün değildir. Bu telaşın neticesi olsa gerek geçenlerde son başbakan Binali Yıldırım muhalefeti “işgalci güçlere” benzetip seçimleri adeta bir Kurtuluş Savaşı ilan ederek, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise 14 Mayıs seçimlerini “siyasi darbe girişimi” ilan ederek aklın sınırlarını zorlayan birer traji komediye, birer siyasi ayıba imza attılar. Bu komik ve garabet çırpınışlar bir yana son zamanlarda pek çok kişinin seçimin ikinci tura kalmasının hiç de yabana atılmayacak güçlü bir ihtimal olarak değerlendirdiklerini de takip ediyoruz. Eğer sonuçlar olur da kafa kafaya bir şekilde ikinci tura kalırsa bu AKP’nin kesin yenilgisi olabilecektir. Zira seçimin ikinci tura kalma nedenlerinden olabilecek diğer iki cumhurbaşkanı adayının seçmen tabanının ağırlıklı olarak iktidar muhaliflerinden oluşması hasebiyle ikinci turda bu adayların seçmenleri Sayın Kılıçdaroğlu’na yöneldikleri takdirde seçimin galibi açık ara Millet İttifakı ortak adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır.
                                 
                                                                                                                     Av. Bülent Demirbaş