Merhaba Kırşehirliler…
Merhaba dostlar…
Yüce Yaradan’a şükürler olsun ki 67 Ramazan ayını karşıladım.
Yanlış anlaşılmasın…
Kendi adıma 67…
Başkaları adına değil…
Mesela babam 85 yıl Ramazan karşıladı.
En üzüldüğüm ise annem 57 Ramazan yaşamıştı…
Bu 67 Ramazan’ın 7’sini hatırlamıyorum, hatırlamam mümkün değil.
Evet…
Çocukluğumdaki Ramazanların tadı başkaydı.
Gençliğimdeki Ramazanlar da…
Ne zaman evlendik, çoluk çocuğa karıştık, Ramazanlar değişmedi, ama bizler değiştik.
Çocukluğumdaki Ramazanların tadını alamaz olduk.
Nedeni belli…
“Keşke büyümeseydik” diyeceğim!
Çocukluğumuzdaki Ramazanların tek lüksü akşama doğru fırınlarda sıraya girip, yumurtalı sıcak pidelerdi…
İftara saatler kala Kale’deki top atışlarını beklerdik.
Bir de babamın yolunu gözlerdik.
Kale’deki topu Mehmet ağa diye uzun boylu, elindeki büyükçe bir değneği ile gündüzleri çarşı içindeki terzilerden topladığı kırpıntıları topun haznesine doldurur, arkasına da barutu koyar, iftar vakti gelince çakmağa çakardı. Topun gürültüsü ile çarşının üzerine terci kırpıntıları dağılırdı. Bu durumu bilmem kaç kere izleyip, görmüştük. Ne günlerdi o günler…
Uzun çiftli sıcak pideler soğumasın diye üzerini örterdik.
Her akşam bir camide arkadaşlarımızla birlikte teravih namazı kılardık.
Çocukluğumuzun Ramazanları mı başkaydı, yoksa bizler ya da insanlar mı başkaydı?
Ramazan geldi, hoş geldi…
Yine aynı televizyonlarda, gazetelerin sütunlarında Ramazan yorumcuları baş göstermeye başladılar.
Nerede o eski Ramazanlar…
Sahi nerede o eski Ramazanlar mı, yoksa nerede o eski insanlar mı?
Peki eski Ramazanlar diye bir şey var mı?
Tabi ki yok!
Ramazanın eskisi, yenisi olmaz…
Eskiden, ya da bir önceki Ramazan neyse bugün için de bulunduğumuz Ramazan o… Ramazanlar değişmiyor, değişen insanlar, yani bizleriz…
Ramazanlar hep aynı.
Başlar, yaşanır ve biter. Sağlıklı ve sağ olanlar için…
İbadet ayı, dua ayı, teravih ayı…
Yardım etme, fakiri, fukarayı kollama ve gözetme ayı…
Dahası rahmet ayı…
Ve en önemlisi de sabır ayıdır Ramazan…
Sabırlı değiliz, trafikte, şurada, burada…
Herkesi sabırlı, anlayışlı, hoşgörülü olmaya davet ederim.
Yazımızı bir fıkra ile noktalayalım:
Ramazan ve oruçla uzaktan, yakından ilgisi olmayan bir Bektaşi dedesi hiç sahura kalkmıyormuş, ama iftar sofralarına herkesten önce oturuyormuş.
Eşraftan birinin dikkatini çekmiş ve “Baba erenler, sahura kalkmıyorsun, oruç zaten tutmuyorsun, ama iftar sofralarına herkesten önce sen oturuyorsun. Bu nasıl iş?” diye sormuş.
Bektaşi’nin cevabı çok manidar:
“Sahura kalkmayabilirim, oruç ta tutmayabilirim, bunları yapmıyorum diye Ramazan’ı tamamen mi terk edelim?”
Sağlıklı olup ta orucunu tutup, namazını kılanlara ne mutlu.
Herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum.