Ahilik, Ahi Evran tarafından kurulan, kişiye mesleğinde, günlük yaşantısında ve tüm davranışlarında yüksek fazilet ve saygınlık kazandıran, ahlâk ve dayanışma ruhu aşılayan bir kurum olmanın yanı sıra, getirdiği âdet ve ritüelleriyle folklorumuzda da derin izler bırakmıştır. Bunlardan biri de sofra donatmak, ferfene, helebiş, gezek, oturak gibi adlarla anılan sohbet top-lantıları ve genel adıyla helva geceleri eğlenceleri geleneğidir.
Sofra donatmak ve özellikle helva kültürü Türklerin üç kıtadaki hükümranlığı sırasında kültürel etkileşimler sayesinde hâkimiyeti altındaki geniş coğrafyaya yayılmıştır. Bu kültüre Selçuklular zamanında Anadolu ve Türkistan çevresinde; Osmanlılar döneminde ise Orta-doğu’dan Balkanlar’a kadar çok geniş bir coğrafyada rastlıyoruz.
Çalışmamız üç alt başlıktan oluşmaktadır. Çalışmamızın ilk bölümünde Ahilik kültü-ründe sofra açma, ziyafet verme ve helva kavramı; bunlarla ilgili olarak Anadolu’da çeşitli ad-lar altında yaşatılan sohbet geleneği örnekleri hakkında bilgi verilerek bu geleneğin kültüre yansıması ele alınmıştır. İkinci bölümde Anadolu’da uzun yıllar devam etmiş olan sohbet top-lantılarının ahilikle doğrudan ilişkili olup olmadığı üzerinde durulmuş; bu konuda yapılan diğer çalışmalar da göz önünde bulundurularak incelenmiştir. Çalışmamızın üçüncü bölümünde ise, Balkanlarda tespit edilen helva sohbetleri incelenmiştir. Bu bağlamda Edirne ve Dobruca helva sohbetleri ile bugün Tuna nehrinde Demirkapı Barajı suları altında kalan Türk adası Ada-kale’de yaşanan “Helva Topu Geçidi” ritüellerinin Ahilik ile ilişkisi değerlendirilmeye çalışıl-mıştır.
Türk milletinin en eski kültürel özelliklerinden biri de yiğitlik, cömertlik ve konukse-verliktir. Bunun en kısa ifade şekli olan Alplığın Türk toplumunda çok eski bir geçmişi vardır. Bunun yansımalarını en eski Türkçe metinlerde bile görmekteyiz. Orhun anıtlarında en dikkati çeken ifadelerden biri de “aç milleti doyurmak, çıplak milleti giyimli, yoksul milleti bay kıl-mak”tır. Bu, eski Türk devletlerinde kağanların başlıca görevi olarak zikredilir. Orkun yazıtları bunun ifadeleriyle doludur. Oğuz Türklerinde binlerce yıldır yaşayan alplık geleneği, yiğitlik kadar cömertliği de gerektirir. Oğuz Türkleri kahramanlıkta yarıştıkları kadar cömertlikte de yarışırlardı. Dede Korkut hikâyelerinde bu haslet destanlaştırılır: “Er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul atadan görmeyince sofra çekmez.” denir. (Ergin, 1964:9) Dirse Han Oğlu Boğaç Han hikâyesinde Bayındır Han bir şölen verir. Oğlu-kızı olmayan Dirse Han, şölene gelir, kara otağa oturtulup, altına kara keçe serilir, önüne kara koyun yahnisi getirilir. Buna içerleyen Dirse Han, “Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü, soframdan mı gördü?” diyerek tepkisini dile getirir. (Ergin,1964:12) Bu sözler, Türklerin alplıkla cömertliği eş değer tuttuğunun en belirgin göstergesidir. Aynı felsefe Kırşehir’de “yiğitlik vurmayla, ağalık vermeyle (olur)” veya “kız anadan öğrenir sofra düz-meyi; oğlan atadan öğrenir sohbet gezmeyi” şeklinde atasözü halinde getirilmiştir. (Seyfeli, 2016:246)
Türk toplumunda, Hunlar ve Göktürkler döneminde “sığır, şölen, toy, yuğ gibi adlarla anı-lan en eski Türk yemek şölenlerinden başlayarak günümüze kadar gelen düğünler, sünnet merasim-leri, ramazan sofraları, nevruz, Hıdırellez, loncalarda kalfaların ustalığa yükseliş törenleri, askerî zaferler ve barış antlaşmaları, bir çocuğun okula başlaması, askere veya hacca gidip dönme, ölüm, kış eğlenceleri, içki âlemleri gibi her türlü sosyal olay, sofra donatmak için bir vesile sayılmıştır. Türklerin geçmişteki bu yemek ve sofra kültürü, günümüz Türkiye’sinin sosyokültürel tarihine de ışık tutması bakımından son derece önemlidir.