Kırşehir’de bazen diyoruz ya “şimdiki çocuklar çok şanslı” diye aslında çok şanssızlar. .

Kırşehir’de bazen diyoruz ya “şimdiki çocuklar çok şanslı” diye aslında çok şanssızlar..!
Teknoloji gelişti, her şeyleri var, bir elleri balda bir elleri yağda, bolluk bereket, ama mutsuzlar…
Bizim zamanımızda öyle miydi?
Kırşehir’de yokluk ve sıkıntı içinde geçse de ne güzel günlerdi o günler.
Okullarda çizgili ve kareli defterlere yazdığımız yanlış yazıları arı maya silgiler ile silmeye çalışır bazen sayfaları yırttığımız olurdu. Bu silgileri sırf güzel koktukları için alır, kaybolmasın diye boynumuza ip ile bağlardık. Teneffüslerde çıtı pıtı alır duvarlara sürttürür ateş çıkınca mutlu olurduk.
Yemek sonrası kız kardeşlerimiz gırgır ile temizlerlerdi evi. O zamanlar müzik dinlemek çok lükstü, daha bir lüks olan ise wolkmenlerdi. Susam sokağı vardı, edi ile büdü vardı, kara şimşek vardı, alf filmi vardı, hemen vardı, Tom ve Jerry, Taş Devri, Şirinler bu film kahramanlar ile mutlu idik biz.
Vitamin müzik grubu vardı, en çokta pembe panteri izler ve severdik.
Barış Manço’nun 7’den 77’yesini, adam olacak çocuk unu coşku ile izlerdik. Elektrikli fırınlarda börek yemek için gün sayardık. Uykuya hep erken yatardık yatmadan evvel Adile Naşit hadi uyku zamanı demesini beklerdik. Okullarda hep siyah önlük beyaz yaka takılırdı.
“Hey corç versene borç olmaz maykıl bende de yok” en popüler sikecimizdi. Saat kaç diye sorulduğunda “eti kemik geçiyor” denirdi. Ne sorusu sorulunca “zonk” denir kahkaha atılırdı.
En çok sevdiğimiz şeylerden biri yaz aylarında belediye araçları sinek ilacı sıkarken o arabaların arkasından çıkan yoğun bulutun ardından koşup keyif alırdık.
Pazar günleri eve misafir alınmadığı gibi misafirliğe de gidilmezdi çünkü o gün hem banyo günü hem de çamaşır yıkama günüydü çamaşırlar leğende elden yıkanırdı.
Televizyon kanallarını değiştirmek veya sesini açmak için yerimizden onlarca kez kalkıp otururduk. Tek televizyon kanalı ile idare ederdik.
Televizyonun antenini çatıya takan babamıza televizyon karşısında direktif verirdik tamam güzel çekiyor, karlamalı vs diyerek.
Hatıra defterlerine yılsonları anı yazıları yazılırdı. Leblebi tozundan boğulmak üzere olduğumuzda imdadımıza şişe gazoz yetişirdi. Bayramların sırf şeker ve harçlık toplamak için gelmesini beklerdik.
Hafta sonları yakar top, fincan kırmaca, ortada sıçan, yağ satarım bal satarım, kör ebe, birdirbir oynardık. Erkekler bilye oynar, bilye bulamazlar ise gazoz kapağı ile oynarlardı. Kızlar taş oyunu oynarlardı.
En çok kızdığımız ise oyunun en güzel yerinde annemizin yemek hazır, akşam oldu eve gel diye bağırmasıydı.
Pazar günleri TV’de kovboy filmi izlemek için erken kalkardık.
Tetris oyununda rekor denemesini saatlerce yapıp pilini bitirirdik. Kızmabirader gecenin vazgeçilmezi idi. Telefonları jeton karşılığı ancak kullanabilirdik, bazen jetonu yutan ankesöre elimizle vurur jetonun alta düşmesini sağlardık.
Metin Akpınar, Zeki Alaysa, Şener Şen, Nejat Uygur komedi kahramanlarımızdı.
Keşke teknoloji çocukları da o güzel günleri görüp yaşasalardı. Bu gün cep telefonu ile bilgisayar arasında gelip gitmezlerdi. O günlerde her şey kıttı ama mutlu idik…
Aslında çocuk olmayı çok özledik, geçmişi unutmadan güzel günleri hatırlamak çok güzel…
NOT: Bu hafta sonu YGS sınavı var. Başta yiğit adam Ünal Yavuz Çelik olmak üzere sınava girecek olan tüm çocuklarımıza başarılar diliyorum…