Günler, tıpkı ülkemizin iklimi gibi ülke sorunlarıyla dolu iklim çeşitliliğine eklenerek yoğun bir şekilde geçiyor. Kırşehir' de geçen hafta yılın ilk karı yağdı.

Günler, tıpkı ülkemizin iklimi gibi ülke sorunlarıyla dolu iklim çeşitliliğine eklenerek yoğun bir şekilde geçiyor.
Kırşehir' de geçen hafta yılın ilk karı yağdı.
Tabiatın kuralları ne güzel işliyor. Dört mevsimin, yani bu mevsimlerin hepsinin belli özelliği var. Bu özelliği yaşadığınız coğrafya belirler aslında, hangi mevsimden payımıza ne düşeceğini.
Sonbaharda, Kırşehir'de tarlaların bir daha ki hasatta hazırlanmak üzere yakılmasında içsel olarak verdiğim tepki ile “Ne yapıyorsunuz? Bunu nasıl yaparsınız? Toprağı çoraklaştırdığınızı, bir tabiatın öznelliğini öldürdüğünüzü bilmez misiniz?” diyerek kahroluyorum.
Kırşehir'e yerleştiğim ilk zamanlarda eşimden, bu bölgelere organik bir ürünün bulanabileceği düşüncesiyle yoğurt ve yumurta almasını istemiştim. Bir de ne göreyim marketten aldığı marka yoğurt ve yumurtalarla geldi. Oysa beklediğim, köylünün ürettiği ürünlerdi. Ne yazık ki, büyükşehirlerin sanayi ortamlarında üretilerek paketlenmiş halde, market raflarından aldığım yaşam tarzından hiç farklı olmadığını burada da gördüm. Oysa ayaklarım toprağa basacak, yol boyunca gördüğüm köylerden doğal olarak üretilmiş hayvansal ve bitkisel ürünleri alacak, doğaya ve insana yakın yalın bir hayat ile yaşayacaktım.
Ülkenin her yerinde olduğu gibi, Kırşehir de betonlaşmaya teslim olmuş durumda. Bir avuç kalan çiftçi kaderine teslim edilmiş bir halde, öz üretimlerinden uzak, GDO’lu ürün ve banka kredileriyle ektiği tarlasındaki hasadın rekoltesini düşürüyor, maliyetin de altında çıkan hasadın hayal kırıklığı ile bankaya olan kredi borcunu, yeni bir kredi ile kapamak ve ödemek zorunda kalıyor. Yeniden ay çekirdeği, mısır, arpa, buğday ekilen tarlalar tekrar ekime nasıl hazırlanıyor? Kanıksadınız mı biliyorum, ama yakılarak. Oysa geçmiş hasattan kalan saplar, bitki taneleri, topraktaki canlı organizmalar, yılanlar yanarak öldürülüyor. Bu tehlikeli müdahale toprağın farelere teslim edilerek çoraklaşmasına neden oluyor. Organik ve öznel bir ürün kazanmanın veya yaşam sürdürmenin tüm gerçeğini öldürüyor! Çok merak ediyorum bir insanın kendi tarlasını yakarak çoraklaştırmasına, o tarlaların verimini düşürmesine ye suni bir, ürün üreten sisteme katkı sağlamasına hakkı var mıdır? Yoktur, olmamalıdır. Bu tarımsal kıyıma neden kimse dur demez? Çiftçi neden kendi kadrine teslim edilir? Tahıl ambarlarımızın verimi düştükçe, önce çiftçinin aç kalması domino etkisi yaparak sonra bizler sağlıksız ve ne olduğu belli olmayan sanayi ürünleri ile beslenmek durumunda kalırız. Çiftçinin aç kalması döviz kurunun yükselmesi gibi tehlikelidir. Mesela dolar yükselirse ki, önüne geçilmez bir şekilde yükseliyor, bu durum tarım girdilerine de yansır. İşveren maliyetleri düşürmek için önce çalışanından vazgeçer, işsizlik büyür, en basiti ekmeğimizin fiyatı artmış olarak soframıza gelir.
Tıpkı dört mevsim gibi, ülkemiz her tür sorun ve güzelliği de içinde barındırır. Yeter ki, mevsimine göre giyinmenin bilincine varıp tadında yaşama alışkanlığı edinelim. Yeter ki, her bir uyumun bir bilinç ve yaşamsal gerçekliği olduğunu unutmayalım. Kendimizi ve doğayı tüketmeyelim.