Kırşehir’de insanları mutsuz ve umutsuz görüyorum. Bugünlerde travma üstüne travma yaşayan ülkemiz insanları huzur ve barış bekliyor.

 

Kırşehir’de insanları mutsuz ve umutsuz görüyorum.
Bugünlerde travma üstüne travma yaşayan ülkemiz insanları huzur ve barış bekliyor.
Kırşehir’in caddelerine bakıyorum, sanki savaştan çıkmış gibi… Her yer kazılıyor, ne yol kaldı, ne kaldırım. İnsanlar yapılan bu çalışmalara değil, de çalışmaların bir plân dahilinde yapılmadığına tepkililer.
Diğer yandan ülkemizin dört bir yanında olduğu gibi 15 Temmuz Fetö darbe girişiminin ülkemize ve insanımıza verdiği zararlar ortada. En çok ihtiyacımız olan birlik ve beraberliği Yenikapı ruhuyla güçlendirerek çıkmıştık.
İşte “birlik ve beraberliği sağladık” diyerek geleceğe umutla girmiş, sorunlarımızın kısa sürede çözümleneceğini düşünüyorduk.
Ne oldu, nasıl oldu bilmem ama kısa sürede bu birlikteliğin bozulmaya başladığını görüyoruz.
Ülkemizin bunca önemli sorunu varken, bu sorunların zaman kaybedilmeden çözümlenmesi gerekirken, ne yazık ki ülkemizi yönetenler durup dururken bir sözleri ile ülke gündemini değiştiriveriyorlar.
15 Temmuz’da yapılan darbe girişiminde öğrendik ki, AKP hükümetiyle birlikte hareket eden Gülen, iktidarı tamamen istiyormuş.
Oysa Cumhuriyet döneminde din ile devlet işleri bir birinden ayrılmıştı. Dinin devlet işlerine alet edilmesinin, dinin ve devlet işlerinin kötü niyetlilerce kullanılmasını önlemek için, laiklik ilkesinin benimsenmesinin doğruluğu ancak bu kadar açık gözler önüne serilebilirdi. Dinimizin kötü niyetlilerce nasıl suiistimal edildiğini kaybettiğimiz canlarla çok acı bir şekilde yaşamış olduk.
Ara ara darbe tehlikesi henüz bitmedi söylemi, devletin içine sızan ve ayıkla ayıkla bitmeyen Fetö terör örgütü mensupları bizleri milletçe ''ne oluyoruz, daha başımıza neler gelecek?'' travmasıyla baş başa bırakıyor.
Üstelik dünya bize inanmıyor. ABD darbe yaptıranı “yeterli kanıt yok!” diye teslim de etmiyor. Bu gelişmeler, vatandaş olarak bizleri üzüyor, korkutuyor, güvensizlik boşluğuna sürükleyerek yalnızlaştırıyor.
Günümüzde yaşadığımız bu kafa karışıklığı yetmezmiş gibi Kırşehir’li Cumhurbaşkanımız köy ve mahalle muhtarlarımızın da katıldığı toplantıda; Lozan Antlaşmasının başarı olmadığı yönündeki açıklamaları durup dururken bizi yine travmalara sokuyor.
20 Kasım 1922 yılında başlayan Lozan konferansı öncesinde yapıldığı sırada ve sonrasında modernler ve gelenekselciler arasında yapılan dar çekişme ve ayrışmalar Cumhurbaşkanımızca günümüze taşınmış oldu böylece.
Oysa, 24 Temmuz 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması sonucu yeni Türk Devletinin varlığı ve bağımsızlığı tüm dünya tarafından kabul edilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana modernlerle gelenekselciler tarafından yapılan dar çekişmeler vatandaşı geriyor, üzüyor, mutsuzlaştırıyor, en kötüsü ayrıştırıyor.
Cumhuriyetin kurucu ilkeleri ve millî mücadeleyi gerçekleştiren lider kadroyu itibarsızlaştırmak kimseye uzun vadede bir yarar sağlamaz. Yalnızca, vatandaşı ülkesine karşı güvenini zedeler, incitir, ülkesine yabancılaştırır. Tarih gerçekleştiği zamanın koşullarına göre değerlendirilir. Tarihi geçmişimizle dar çekişmeler çerçevesinde ne yerinelim nede övünelim. Gelin hep birlikte güçlü bir gelecek inşa etmenin çözümünü bulalım.