Seçime doğru giderken işsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk, yasaklar, yolsuzluklar ile ilgili iddialar bir yanda, öte yanda halkın önemli bir çoğunluğunun hissetmediği ülkenin uçtuğu, şahlandığı güzellemeleri… yani bir curcunadır gidiyor. Her seçim sathı mailinde bu bağırmalar, çağırmalar, öfkelenmeler, feryatlar, çığlıklar bana Ağustos Böceği ve Karınca öyküsünü anımsatır, nedense?

Ağustos böceği nam-ı diğer Cırcır böceği…

Yaz tatillerimizin eğlenceli yol arkadaşlarından birisi. Kırşehir’in Karabacak’ında ya da Değirmenderesi’ndeki bağların, bahçelerin yeşilinin sarıya dönmeye başladığı günlerde, Ağustos’un sarı sıcağına eşlik eden sonsuz vızıltının sahibi.

Öyle cır cır eder ki bu böcekler, çıldıracak gibi olursunuz. Sıcağın beyninize işlemeye başladığında, bu vızıltı da beyninizi oymaya başlar. Aralıksız, saatlerce öten bu böceği, ağaç kabukları arasında görebilirseniz, yakalamanız kolaydır. Hantal kütlesiyle uçmakta zaten zorlanan cırcır böceğini, beline bağladığınız ip ile esir etmeniz işten bile değildir. O, iri cüssesine rağmen incecik ipi kaldıramayacak kadar yeteneksizdir.

Cırcır böceği için Ağustos’u beklememiz gerekirken, karıncalar ile tanışıklığımız da toprağın ısınmasıyla başlar. Kırşehir’in birbirine çok benzer, tekdüze yaz çocukluk hatıralarına, renk renk, boy boy karıncalar eşlik eder. Girmedikleri delik, çıkmadıkları zirve bırakmazlar.

Şehrin, henüz betona boğulmamış, tozlu, topraklı sokak aralarında, yaz günlerinde, yalnızlığınızı giderecek sonsuz oyun arkadaşları; karıncalar. Önlerine yığılan engelleri aşmak için, ince, fakat güçlü bacaklarıyla son ana kadar inatla, ısrarla çabalamaları, ne yapılırsa yapılsın, hedeflerinden şaşmayan mizaçları çocuk beyinlerimize yüzlerce kez kazınmış olsa gerek. Suya atarsınız batmaz, toprağa gömersiniz bir yerden deler çıkar. Boyundan büyük işler yapar. Yeteneklidir, güçlüdür. Kendi cüssesinden beklenmeyecek işler başarır.

Ağustos böceği ile karınca arasındaki öykü yaşam için ilham verici bir örnektir...

Bir yanda kendi ihtiyacının yedi mislini yaz boyu biriktirecek kadar çalışkan ve tedbirli karınca. (Nedense öyküde “cimri”lik ile suçlanarak aşağılanır bu hayvan.)

Öbür yanda, tüm yazı öterek, şarkı söyleyerek, “lay lay lom” ile geçiren ağustos böceği. Öykünün sonundaki hazin tabloda, “mağdur”u oynayarak, çocuk kalbimizde hatırlı bir yer edinmiştir;

-“Bütün yaz şarkı söyleyip, saz çaldım…”

-“Eee, madem ki şarkı söyledin bütün yaz, öyleyse şimdi de oyna biraz!”

Karınca, cırcır böceğini açlığıyla baş başa bırakır. Bizleri de “merhamet” ile “hakkaniyet” ve “alınteri” kavramları arasındaki ikilem ile…

Çalışkan ulusların ürettiği yüzlerce markayı, binlerce aracı, aleti, edevatı, cihazı, onlara borçlanarak almanın, kullanmanın ve tüketmenin “beceri” olarak sunulduğu bir ülkenin içinde bulunduğu durumu da “Ağustos Böceği ile Karınca” öyküsü ile anlatmak mümkündür.

“Boş teneke çok ses çıkarır” desek de cırcır böceklerini ikna etmemiz olası değildir. Onlar mirasyedi gibidir, var olanı yerler. Kendilerini, yapıştıkları ağacın yaprakları, kabukları arasına gizlerler. Varlığını tükettikleri koca ağaç gövdelerinde saklanırlar. Fark edemezsiniz onları, bütün zararlarına, gürültülerine ve tantanalarına rağmen ağaç gövdesinden ayırt edemezsiniz.

Çok ses çıkardıkları, çok şey yaptıkları anlamına gelmesin. Çıkardıkları ses dişilerini davet, kendi arzularını tatmin içindir. Bu ses bazen onları kuşlara yem yapsa da genellikle çoğalmalarına yardım eder. Onlar yapıştıkları ağacın özsuyunu emerek yaşarlar, üreyip yüzlerce larvayı o ağacın köklerine musallat ederek ölürler. Bu asalaklardan, ağacın bir tek kurtuluş yolu vardır. O da ağacın kurumasıdır!

Mağdur edebiyatı ile siyaset hayatımıza musallat olmuş siyaset alışkanlığı ile malul siyasetçi türünü de çalışmadan, üretmeden ikbal ve istikbal peşinde koşanların kolaycılığını da el kesesinden ağalık yapanları, beceriksizlikleri beceri olarak sunanları ve ‘ele verir talkımı, kendi yutar salkımı’ vaziyetinde ömür tüketenleri de “cırcır böceği”ne benzetsek hata mı etmiş oluruz?

Bir seçim yarışının başladığı bu günlerde, “cırcır böcekleri” ile “karıncalar” arasındaki yarışı hem Kırşehir özelinde hem de Türkiye genelinde, daha somut projeleri ve bunları gerçekleştirme iradeleri olanların kazanmasını diliyoruz.

Ellerindeki onca güç ile Kırşehir’e yıllardır hayrı dokunmamış, yıllarca dokunmayacaklar bu yarışın galibi olmamalıdır. Kırşehir’e altmış beş yıldır haksızlık eden zihniyet, çökerttiği ekonomik hayatı onarmalı, kopardığı Hacıbektaş ve Avanos gibi beldeleri Kırşehir’e iade etmelidir.

Onca yıl iktidarda olanların, bugün övündükleri hızlı trenin neden Kırşehir’i teğet geçtiğini, ıskaladığını, Sivas’tan Ankara’ya iki saatte gidilecek iken, neden Kırşehir’den Ankara’ya dört saatte gitmek zorunda olduğumuzu gözlerimizin içine baka baka anlatmalarını bekliyoruz. Adnan Menderes’in Bölükbaşı alerjisi nedeniyle yetmiş yıl önce yapılan haksızlıkları bir şekilde anlıyoruz da bugün yaşadıklarımız neyin nesidir diye sormak hakkımızdır sanırım?

Sadece bunu değil, Anadolu’nun kültür kenti Kırşehir’in neden eriyip gittiğini, neden buna engel olamadıklarını, neden elsiz, ayaksız bırakıldığını, neden aldığımız onca borcun üretim ve istihdam yaratan alanlarda kullanılmadığını, ekonomik biliminin kurallarıyla inatlaşıp geniş kitlelerin, bu arada Kırşehir’in neden yoksulluğa, hayat pahalılığına mahkûm edildiğini seçim meydanlarında anlatmalarını bekliyoruz.

İktidara talip olanların Kırşehir’in bu “nâkıs talihi”ni nasıl değiştireceklerini somutlaştırmalarını bekliyoruz. Üniversite seçme sınavlarında yıllardır ilk ona yerleşmiş öğrencileriyle öne çıkmış kentimizin nasıl “yaratıcılık merkezi” olacağı, genç beyinlerin ileri teknoloji ve yazılım konularında hedeflendireceği projeleri bekliyoruz. Önemli bir tarım ve hayvancılık, bunu destekleyecek termal enerji potansiyeli ile Hirfanlı Barajı gibi bir olanağın hemen yanında bulunan ilimizin yanı başındaki Başkent pazarına dört mevsim ürün sağlayacak tarım ve hayvancılık projelerini bekliyoruz.

Kazanan, ödüllendirilen karınca, yani “çalışkan ve çalışacak olan” olmalıdır, karıncanın mağdur(?) ettiği yalanını diline pelesenk etmiş “cırcır böceği” değil elbette!

 Artık, Kırşehir’in de Türkiye’nin de içi boş vaatlerle, karın doyurmayan çılgın projelerle, beleş keklerle kandırıldığını değil, kazandığını görmek istiyoruz. Sandığa gidip oy kullanacak hemşerilerimin de yapacakları seçimin yarın “Allah’ın kader planı” diye yüzlerine vurulacak sonuçlarını bugünden düşündüğünü de görmek elbette…

Her seçim bir vazgeçiştir, her seçim bir kader tercihidir artık değişim zamanı kanımca…