CHP NEDEN GÜNDEMDE (N DÜŞMÜYOR) -2-

Milli mücadele-cemaatler 

Yazımın birinci bölümünde bu ana konuya geçmeden önce siyaset dilinin belli bir seviyeyi korumasının erdemlerinden söz etmiş. Kurucu değerlerimize karşı kullanılan siyaset dilini eleştirmiş ve kurucu liderlerimize duyduğumuz saygı ve hürmetin daim kalacağını vurgulamıştık.
Bu bölümde gene kısaca  ele alacağımız bir konunun bir başka bilinmesi gerekli yönünü ele alacağız. Çünkü, Türkiye bence giderek şirazesinden çıkıyor. Kurucu değerlerimiz törpülenip yok edilmeye doğru adım adım gidiyor.
Bu gidiş karşısında herkesin umutla baktığı CHP, ne yazık ki; kendisinden bekleneni veremediği gibi, popülizm ve pragmatik siyasetle uğraşıp asıl değerlerinden giderek uzaklaşıyor.
Parti içinde bazı yetkililerin “Kemal Kılıçdaroğlu Stratejisi” adını verdikleri  bu yeni popülist ve pragmatik politikalar, CHP’yi, “dostlarıyla!” birlikte iktidara taşır mı, yoksa onarılmaz  bir yara açıp Kemal Kılıçdaroğlu’nu da tarihin bir köşesine  mi koyar?
“Bunu zaman gösterir” diyerek,  kolaycı bir yaklaşımda bulunmayacağım.
Elimden geldiğince bu siyasi durumu analiz etmeye çalışacağım.
Ekonomik büyümenin sağlanamaması, ekonomik  bütünleşmenin başarılamaması, halkın refah seviyesinin arttırılamaması  sonucu  siyasi başarının nasıl yerle yeksan olduğuna  “Ecevit hareketi” ve onun “demokratik Sol” söylemi en iyi örnektir.
Bu deneyim göstermiştir ki ayakları yere basmayan, realist, gerçekçi, somut politikaları olmayan popülist çıkışlar her zaman başarısızlığa mahkumdur.
“Dostlarla!” kurulan ittifaklar için de aynı kurallar geçerlidir.
Hadi bir kişiyi dünyadaki gelişmelerin de etkisi ile devirdiniz
Beş sene ülkeyi yönettiniz.
Beş sene koca bir tarih içinde “devede kulak” bile olmayacak bir zaman dilimidir.
Bir popülist yaklaşımınız size ve daha sonraki nesillere onarılmayacak büyük yaralar açar.
Bu konuları ilerde  daha derinlemesine irdelemekte yarar var.
Geçen yazımda “faşist parti” söylemine eleştiriler getirmiş  ve örnekler vermiştik.
Konunun tarihsel derinliği olması nedeniyle birkaç hususu daha hatırlatmakta fayda var.
Son günlerde  “Z Kuşağı” tabir edilen gençlerin de  bu günü daha iyi değerlendirmeleri için, tarihi gerçeklerin hatırlatılmasında yarar  var.
“Milli mücadele”,  “Ulusal Kurtuluş Savaşı” hiç de öyle kolay olmamıştır.
Bakmayın şimdilerde “Atatürk” sözünü ağzına almayanların üstelik de CHP’deki varlığına.
Atatürk gibi bir dehanın ve cesur yürekli komutanlarının ve onlara inanmış mağrur ve azimli bir halkın zaferidir bu.
Milli Mücadele dışta emperyalist güçlere ve onların piyonu olan Yunanistan’a, içte de Atatürk’e karşı büyük kin ve nefretle mücadele eden mandacı din tüccarlarına, padişah yanlılarına karşı kazanılmıştır.
Bir yandan mücadele verilirken, Büyük Kurtuluş Savaş adım adım örülürken, Koçgiri İsyanı, Güneydoğu’da Milli Aşireti İsyanı, Yozgat’ta Çapanoğlu İsyanı, Çerkez Ethem isyanı, Anzavur İsyanı gibi irili ufaklı pek çok isyan bastırılırken bir yandan da “Büyük Taarruz” başarı ile sonlandırılıp vatanımız kurtarılmıştır.
Elbette ki bundan sonra da işler kolay olmamıştır.
Her yeniliğe karşı çıkan, Türkiye Cumhuriyetini  “muasır medeniyet” seviyesine çıkaracak her adımın karşısına çıkan “gerici güçler” olmuştur.
Şimdi kendini “dev aynasında” görenlerin, “kuru sıkı atmalarına”, “iftiralarına” bakmayın
Bir yanda savaşırken, diğer yanda geleceğin ekonomi politikalarını oluşturmak, geleceğin Milli Eğitim politikalarını oluşturmak yok yoksul, okuması yazması olmayan bir toplumu çağdaş ülkeler seviyesine getirmek için dönüştürmek öyle her babayiğidin harcı değildir.
Dünyada tek örnek bu açıdan Atatürk’tür.
Bakın zamanında tekke ve zaviyelere, beyinleri hürafelerle doldurulan kafaların hakim olduğu cemaatlere.
Yakın zamanlara gelin.
Hep beraber yaşadık. Başarılsaydı ülkemizin ne hale getirileceği dehşetini yaşadık.
Önü alınmadığı, kontrol edilmediği zaman bir canavar haline gelip, yabancı gizli örgütlerin kuklası haline gelen, kendi halkını bile acımasızca katledebilen FETÖ örneğine bakın.
Daha merak ediyorsanız Saygı Öztürk’ün “Menzil” adlı kitabını okuyun. Türkiye’de özellikle Sağlık Bakanlığı’nda  yakın zamanlarda dönen dolapları, bunların nasıl acımasız ve tehlikeli bir hale gelebildiklerinin belgeleri var o kitapta. Tehlike’nin ne menem bir şey olduğu ete kemiğe büründürülmüş. Somutlaşmış.
Yazımın ilk bölümünde  “terazinin iki kefesi var” demiştim. Kefenin birinde ağırlık CHP, diğerinde de ağırlık AKP demiştim.
Her iki parti de birbirine karşı nefret dili geliştiriyor.
Her iki parti de akl-ı selimden uzak söylemlerde bulunuyor.
Siyaset geriliyor, ülke geriliyor.
Pandeminin ağırlığı altında ezilen halk ve alt tabakalar daha çok ezilmeye uğruyor.
Bu dilin kimseye yararı yok. CHP’nin ve AKP’nin bu söylemi bir an önce terk etmeleri Türkiye’nin geleceği açısından da önemli.
CHP benim tasvip etmediğim ortaklıklarda çözüm ararken; AKP cemaatlere taviz vererek kendi iktidarını pekiştirme yanlışına gidiyor.
Her iki politika da Türkiye’yi yeni açmazlara sürüklüyor.