Son günlerde izlediğim tüm TV haber ve tartışma programlarında gündemden düşmeyen neredeyse tek bir konu var: CHP ve onun Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.
Başkanlık sisteminin yol açtığı ittifakların bir kefesindeki ağırlık CHP, diğer kefesindeki ağırlık AKP.
Yaptığı yeminin sisteme uyarlanmaması ve başkanın partili olması da tartışılan hususlardan.
Bu sisteme ve başkana hem anayasal olarak, sonra da serbest seçimlerde, halkın çoğunluğu oy vermiştir. Bu tespiti de yapmakta yarar vardır
Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Devlet Bahçeli’nin konuşmalarının CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na dair dilleri bir hayli sert ve bana  göre eleştirilir.
Bu hususu da bir nebze anlarım. Sonuçta siyaset.
Kutuplaştırarak, karşı söylemleri kışkırtarak, kendi çekirdek kadrosunu bütünleştirme.  Güncel ve de geçerli bir siyasi taktik.
Bu ağır sataşmalara burada değinmek istemiyorum.
Konu bu değil.
Bunlar benim anlayışıma son derece de aykırı ve tasvip etmediğim konular.
Keza, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da hiç tasvip etmediğim eleştirileri ve söylemleri var. Bunu da ayrı bir yere koyuyorum.
Ancak, bu eleştiriler ne zaman ki kurucu değerlerimize ve onlara atılan iftiralara ve karalamalara gidiyor, burada benim itirazım var.
Örneğin “iki ayyaş” sözü.
Sonradan bu sözün ne kadar kişiyi incittiğini anladıkları zaman eğip bükmeye çalışsalar da, söz bir kere ağızdan çıkmıştır. Şimdiki konumlarını da borçlu oldukları tarihi iki lider hakkındaki bu söylem çok ağır olmuştur.
Gelelim “tek parti faşizmi” sözüne:
Burada kastedilen belli ki CHP ve onun genel başkanlarıdır.
O günler kolay günler değildir. Öyle “ateşten gömlekleri giymek” de her babayiğidin harcı da değildir.
Bakın o devrin dünya siyasetine, dünyadaki faşizm uygulamalarına.
Faşizmi arıyorsanız, yüzbinlerce “Yahudi’yi” sırf ırkı ve dini inancı nedeniyle fırınlarda yakan Hitler’e bakın.
İtalya’da kendi görüşünden aykırı düşünüyor diye onları acımasızca katleden Mussolini’ye bakın.
Onbinleri, yüzbinleri katleden, bir tek muhalif bırakmayan, kendi ırkından olmayanları bir hayvan gibi kapalı vagonlara tıkıp Sibirya’ya süren, kendine karşı çıkan aydınları Gulak adalarında açlığa mahkûm eden Stalin’e bakın.
Onbinlerce cumhuriyetçiyi katleden Franco örneğini iyi inceleyin.
Elbette ki onların da partileri vardı. Milis güçleri vardı.
Bu cumhuriyetin hangi şartlar altında kurulduğunu kendi yanlı aydın geçinenlerinizden değil de; tüm dünyaca kabul görmüş aydınların kitaplarını okuyarak bir kere daha öğrenin.
Akıl almaz zorluklarla, hainliklerle, satılmışlarla, emperyalist ajanlarla, kendini bir matah zanneden emperyalist uşağı din tüccarlarının kışkırtmalarıyla, İngiliz mandacılarıyla, Ali Kemal’lerle, iç isyanlarla, Çapanoğlu’lar, Anzavurlar, Çerkez Ethemler, gibi pek çok isyanla mücadele sonucu başarılmış bir zaferle kurulmuş bir Cumhuriyettir Cumhuriyetimiz.
Koskoca bir ülkenin  bir uçurumdan nasıl alındığını en iyi anlatan kitaplardan biri olan Yılmaz Özdil’in “Son Cüret” adlı kitabını altını çizerek okumanızı, içselleştirmenizi tavsiye ederim.
Nikolay Çavuşeski, Saddam Hüseyin, Japon faşist general Hideki Tojo, üç milyondan fazla kişiyi katleden, Kamboçya’yı ölüm tarlasına çeviren Pol-Pot. Onbinlerce gence kıyan Şili’de Pinoche, Paraguay’da Alfredo Stoessner, Ugunda’lı faşist lider İdi Amin, yakın zamanda onbinlerce Boşnak’ın katliamından sorumlu Slobodan Miloseviç.
İşte size dünyadaki faşist liderlerden bir bölümü. Tek iktidar ve tek parti örnekleri.
Şimdi meramımı özetleyeyim:
Siyasette birbirini eleştirmek vardır. “Bel altı vurmak” yoktur. Ama yapılıyor. Kemal Kılıçdaroğlu sizi eleştirirken benim asla tasvip etmediğim kelimeleri kullanıyor. Siz de onu eleştirirken benzer oluyorsunuz.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu, CHP’nin güncel siyasi tavrını eleştirirken lütfen kurucu değerlerimize saygılı olun. İftira ve karalama dilini bir yana bırakın. İnanın bu dil size ek puan da kazandıracaktır.
Kurucu değerlerimiz hepimizin ortak değerleridir. Onlar gerekli saygı ve hürmeti fazlasıyla hak etmişlerdir. Onlar o yoklukta “ateşten gömlek giymişlerdir”. Onlar inanılmaz bir zafer kazanmışlardır. Onlar bu zaferlerini “Cumhuriyet”le taçlandırmışlardır.
Onlar değerleriyle, cumhuriyetleriyle, gönüllerimizde, kalplerimizde yaşamaya devam etmişler ve edeceklerdir.

Devamı var...