Aşka yoldaş olanlar hiçbir zaman ölmez;

 

Kim aşk ile arkadaşlık etmemişse

Onu ölü biliniz.

Âşık Paşa

          

                 Âşık Paşa, İslâm âlimi, ârif, sufi, edip ve şairdir.     Hızır(aleyhisselam)’la buluşmuş, Hızır’la konuşmuş, Hızır çeşmesinin çağlayanından irfan suyunu içmiş. Hızır (aleyhisselam), “Senin adın âşık” demiş ve bundan sonra Hak aşığı, hakikat sevdalısı Âşık Paşa’nın lisanında inci, boncuk gibi hakikatler dökülmüş. O, bundan sonra ulu dergâhın sadık bendesi oldu. Aşk ateşini üfleyip alevlendirdi, yana yakıla içini hep Sonsuz Merhamet Sahibi’ne döktü, yüzünü O’na döndü. O, hep Hak rızası ve doğruluk peşinde oldu. Bu dünya hayatını gaye değil, vasıta olarak değerlendirdi.

           

 

            İsyanların, kaosların, kargaşaların, katliamların olduğu anlarda bile, onun aklı, hayali, kalbi, Hakk’ı anlatıp yazmaktı. Kalbinin derinliklerine doğru kök salmış dupduru imanı, gönlündeki Hak rızası ve Hak aşkıydı.  O, insanların da kendisi gibi Allah’a âşık olmasını istiyordu.

Âşık Paşa, kalbine doğan ilhamları mesnevi tarzında Türkçe yazıyordu. O zamanlar resmi dil Farsça, yazı dili Arapça idi. Onun niyeti şoven bir milliyetçilik değil, halkın konuştuğu dille yazıp, çok güzel pırlanta hakikatleri öğretip, cehaletten kurtulup ilim ve irfanla yaşamlarını arzuluyordu. Rahat ve huzurunu insanlığın mutluluğu adına feda etti. Onun şiirleri ateş gibi, lav gibi düştüğü gönülleri yakıyor, hisleri, fikirleri, maneviyatla alevlendiriyordu. 

            Âşık paşa “Garib-nâme”de aşka dair der ki:

           

            Yine gönlüm ‘ışk odından kaynadı

            Geldi dilden taşra düşdi oynadı

            (Yine gönülüm aşk ateşinden kaynadı ve içimdeki her bir şey dile gelip oynayarak dışarı saçıldı.)

            Işkdur ahir cümle hakı yilteyen

            ‘Işbu işi dut bunda ol diyen

            (Her bir şeyi harekete getiren aşktır; bu işi işle; burada dur diyen de odur.)

            Çünki ‘ışkdur cümle fi’li işleden

            ‘Işka kuldur ‘akl u nefs ü can u ten

            (Her türlü işi yaptıran aşk olduğu için; akıl, nefis, can ve vücut aşkın kölesidir.)

            Pes bilün ‘ışk mu’teberdür mu’teber

            ‘Işka sor kim alasın ‘ışkdan haber

            (İşte aşkın üstün ve değerli olduğunu biliniz ve ondan haber almak için aşka sorunuz.)

 

            Şol iradetdür bu ‘ışk kim Hak diler

            Bu harabi ya’ni anunla iler

            (Aşk Allah’ın istediği bir iradedir; bu köhne ve eski şeyleri onunla bağlayıp güzelleştirir ve yeniler.)

 

            Sıdk u ta’at devlete iltür seni

            Nefs ü şehvet mihnete yiltür seni

            (Doğruluk ve Allah için yaptıkların seni saadet ve bolluğa; nefis ve şehvetin ise sıkıntı ile darlığa götürür.)

           

 

            Âşık Paşa’nın ilim ve irfanından, ahlâk ve aşkından bahsetmek, insana bambaşka bir ilahi haz veriyor. Onun eseri; ahlaki, edebi, felsefi ve tasavvufidir. O “Garip-nâme”siyle gönülleri mest edip, ruhları yükseltiyor ve kalpleri ihtizaza getirerek ruhlarda İslami heyecan uyandırır. O; tasavvufi ve didaktik şiirleriyle dünya ve Ahiret saadetinin anahtarlarını veriyor.

            Âşık Paşa, insanların kalplerinde, vicdanlarında ve fikirlerinde mukaddes bir idealle yaşayacaktır.

Âşık Paşa, din ve iman şuurunu; ahlak ve fazilet mevhumunu asırlarca insanlara telkin ile meşgul olan bir dâhidir.

Âşık Paşa’nın Garib-nâme’sini okurken yeni bir ruh, taze bir iman aşk ve heyecanını vicdanınızda hissediyorsunuz. Kalplerinizi Allah ve Resulullah sevgisiyle dolduruyorsunuz.

            Âşık Paşa, bazen gökler ötesi âlemlere ulaşır, ruhanilerle aynı atmosferi paylaşır ve ruhanilik esintilerini duyardı. O’nun dünyasında; kibir, bencillik, gurur, ayaklar altındaydı. Tüm kötü huylar ölmüştü. Her yanda kardeşlik duygusu hâkimdi. O, hakikat aşkıyla gerilmiş, araştırmacı bir ruh ve ilim sevdası, elinden kitap düşmeyen Hakk’a adanmış sadık bendeydi. Gönlünden ve lisanından zikir eksik olmazdı. Zihni marifetullah, kalbi mefahet, mehabet ve muhabetullahla doluydu. O, ruh ve mana mimarıydı.

            Âşık Paşa, her gün yeni ilhamlarla yürüyordu varlığın özüne. Kuvvetli bir ikna metoduyla tevhit delillerini insanların kalplerine, zihinlerine ve ruhlarına nakşediyordu.           

            Âşık Paşa’nın zinde dimağı, Hakk’a adanmış gönlü, hiçbir gaile ile sarsılmayan, içi iman dolu yüreği vardı. Gece-gündüz her an Yüceler Yücesi’ni lisanından düşürmezdi.

            Âşık Paşada sabit duran tek şey, ilahi aşkıydı. Hakk’a vurgundu.

                        Âşık Paşa, bağrımızdan fışkırmış, eserleriyle kararan gönülleri aydınlatmış, delalet yoluna sapmış insanları Hak yoluna getiren mübarek ve muhteşem insandır. Mana âleminin kahramanı, gönüller sultanı Âşık Paşa’yı anlamak ve onun yolunda gitmek ne büyük mutluluk.

            O, ülkü ve ülkesine bağlı, yüksek karakter sahibi, engin bir mefkûre abidesiydi. O, insanları hoşgörüyle kucaklıyor, kâse kâse ilahi diriliş şerbetleri sunuyor ve şefkatle bağrına basıyordu. O’nun iç dünyası ötelerden gelen mevhibelerle dolup taşardı. O, hakikat sevdalısıydı..

            Âşık Paşa, ilahi marifetle dolan, muhabbetle coşan, aşkla sonsuzlaşan, öbür âleme göç etmesine rağmen kıyamete kadar maşeri vicdanlarda yaşayacak olan Allah dostudur.