“SAKLI KALAN YAZILAR”

ANADOLU YALNIZ ANADOLU…

“Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız.” (Şükrü Saracoğlu)

Hiç kimsenin fikir ve kanaatine karışmayız. Kalemlerin o kadar hür oynadığı bir memlekette yaşıyor ve kanunların bahşettiği haklardan o kadar geniş ölçüde faydalanıyoruz. Ve asıl bu geniş hakların şu veya bu yolda kullanılmasıdır ki bizi, tek dâvamız üzerinde olanca titizliğimizi göstermek mecburiyetinde bırakmıştır.

Biz Anadolucuyuz; Anadolu’da doğduk, Anadolu’da büyüdük. Anadolu’da öleceğiz. Eğer mukadder ölümümüz, cephe boyunda, Türk göklerinde ve Türk denizlerinde olacaksa, o da bu vatan içindir.

Korumak için üzerine namus yemini ettiğimiz vatanın hudutları çizilmiştir. Türk haritasına bakınız. Bu haritanın komşularla aramızı ayıran çizgilerinin kırmızı rengi, kan rengi, o hatlan çizenlerin, o hatlara döktükleri Türk kanının rengidir.

Anadolu mefhumu içinde, bu izahımız da gösteriyor ki, bir yarımadayı değil, kül halinde Türkiye Cumhuriyeti topraklarını kastetmekteyiz. Edirne kalesinden Avrupa’ya, doğunun en uç köşesinde Asya’ya karşı dalgalanan bayraklar, dünyamızın iki kıtaya karşı kilit vurulmuş kapılarıdır.

Bütün gönlümüzle sadık kaldığımız milliyetçilik prensibi, biz, bizi kanaatlere bağlı arkadaşlarımız gibi kıtalar aşırı mânada anlamıyoruz, anlayamıyoruz. Bize Anadolu cennetini vatan yapanların engin tarihini biliyoruz ve onunla öğünüyoruz. Fakat tarihin bu hakikati, bizi, vatanın istikbalini kıtalar aşırı menfaatlerde aramağa değil, belki bu hakikati yaratmış olanların kendi elleriyle torunlarına vatan diye gösterdikleri bu toprakları hudut kale ve bahçeleri cennet bir dünya köşesi yapmağa sevk etmelidir.

Bizim kanaatimiz budur. Ey, damarlarında en asil kanın dolaştığından şüphe etmek istemediğimiz dostlar, bu memlekete hizmet etmek davasıyla gönülleriniz mi çarpıyor? İşte size, her ağacı ve taşı emek ve bakım istiyen bir koskoca memleket… İşte Anadolu…

İşte Anadolu ki, çocuğu sıtmadan inim inim inler, köyü bakımsızlıktan toprakla bir olmuştur. Suları kudurur, ekinlerinizi basar, güneşi kavurur, toprağımızı yakar. Haydi, bunlara çare arıyalım, Gözlerimizin önünde olup biten bu bal gibi hakikati, bu karınları şiş yavruların trahomlu gözlerindeki bekleyişi görüyor musunuz?

Bunlar genç Türk münevverlerinin alâkasına hasrettirler.

Türk gençlerine ülkü yolu açanlara gönlümüzün olanca sıcaklığıyla teşekkür ederiz. Fakat ülkümüzün hududu, milli dâvalarımızın hududundan aşırılmamalıdır. Türk çocuğunun gözü önce, her şeyden ve her uzak ülküden önce bu vatana açılmalıdır.

Önce ben köylerimi kuracağım, önce ben vatandaşlarımı maddi ve manevi yoksulluktan kurtaracağım. Önce ben yollarımı yapacağım. Her Türk köyü, hele bir kere cennetleşsin, Anadolu dolsun, memleket çocukları alınterlerini ve zekâ hazinelerini, gözümüzün önündeki bozkırın çatlaklarına akıtsınlar, bu halk mesut bu vatan refah içinde olsun, o zaman, inanınız bana, siz hiç de yalnız kalmazsınız.

Biz Anadoluyu, düşünüyoruz, bütün ateşini bu adda bulduğumuz vatan için yaşıyoruz. Ve bütün emeklerimizi onun yolunda harcamak ahdindeyiz. Bu yol, memleket sevgisini iman haline getirmiş olan Türk çocuklarının mukaddes yoludur.

[Bu yazı Ulus Gazetesinde 1942 yılında Kemal Zeki Gençosman’ın köşesinde yayınlanmıştır.]

*

Saklı Kalan Şiirler köşemizin bu haftaki misafiri Şinasi Özdenoğlu… Şair’in 1948 yılında yayınlanan “Anadolu’nun Kaderinden Bahseden Şiirler” isimli kitabına adını veren şiir:

ANADOLU’NUN KADERİNDEN BAHSEDEN ŞİİRLER

Nadas akşamlarının o hoyrat ayazında

Köylerimin kaderinden bahseden şiirler;

Harman sabahlarının güneşi altında

Söylenen türküler kadar güzeldir.

Beşiklerinin diliyle güldüğüm olmuştur

Kağnılarının diliyle ağladığım

İnsanların, mâceran benden sorulmuştur

Anadolu, ey dizinden ayrılmadığım!

Atımı dört nala sürdüğüm o günler

Yaz rüzgârı gibi köylerinden geçtiğim

Atlar üstünde resmi geçit, horonlar, düğünler

İnsanlarınla aynı hikâyeye katıldı gençliğim.

Ey benim Türkiyemin yaylasında, bozkırında

Uyumuş, uyanmamış köylü vatandaşlarım;

Kılıcın kırılmış, bir başıma, ateşler ortasında

İyi niyetler için çarpıştıklarım.

O Türkiye ki şarkısını ormanlara haykırmış

Destanını atımın yelesine yazmışım

Bulutlara elimle çizmişim resmini

Yemin etmişim doğduğum topraklar üstüne

Doğacak çocuğuma, emdiğim süte

Yem etmişim hürriyetin başı üstüne

Uyanacaksın bir gün, uyan diye diye

Hür insanlar memleketi Büyük Türkiye!