AKP yaklaşık 18 yıldır iktidarda.
Günahı sevabı ile, yaptıkları yapamadıkları ile, doğru yaptıkları yanlış yaptıkları ile geçen bir 18 yıl.
Dile kolay,
Herhangi bir siyasi partiye nasip olmayacak yıllar.
Neden derseniz, çünkü “meydan boş.”
Nasıl mı?
Karşısında yüzde yirmi, yüzde yirmi beş bandına sıkışmış bir ana muhalefet partisi var. Onun da  ittifak yaparak medet umduğu bazı “artık particikler” var. Bir de terör destekçisi olduğu açık seçik belli olan, ama her nedense,  muhalefette ittifak yapanlar vatandaşı aptal yerine koydukları için “harbiden destekliyoruz, işbirliği yapıyoruz” diyemedikleri yüzde onlar civarında bir parti de mevcut.
Tüm bunlarla bile AKP meydanı gene de boş buluyor. Son anketler de oyu azalsa da  birinci parti olmaya devam ediyor.
Başkanlık sisteminin kaçınılmaz olarak getirdiği ittifak sisteminde ise; şu anda gene artı eksi bir-iki puanla Cumhur İttifakı önde görünüyor.
Bu dar banda sıkışmış ana muhalefet partisinin politbüro başkanı, AKP için “kaymaklı ekmek kadayıfı.”              
AKP Genel Başkanı  ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a  “al da at” dedikleri paslar veriyor.
Son grup toplantısında canlı olarak izlediğim Kemal Kılıçdaroğlu “…uyuşturucu kaçakçısından, organ mafyasından, kara para aklayandan vergi alacaksın” dediğinde bir an yerimden zıpladım. Canlı yayın olmasa “acaba” diyerek görüp duyduklarımı “doğru mu” diye başa sarmak isterdim.
Nitekim, karşı taraf bu pası anında gol olarak  kaleye attı.
Saat başı  televizyon haber bültenlerinde, radyolarında, yorumlarında defalarca bu büyük gafı işlediler, işleyecekler.
Ana muhalefetin bir de politbüro sözcüsü var ki “düşman başına!”
Sülalecek ana muhalefet partisine dadanmışlar. Sanki bu parti babalarının malı. Tek düze soğuk soğuk tam da kendisine yakışır şekilde parti sözcülüğü yapıyor. Sıkıyor, bunaltıyor.
Neyse, geçelim.
22 Aralık akşamı elimde TV kumandası, televizyon kanallarını  dolaşırken Haber Global Kanalı’nda Mustafa Sarıgül’le bir söyleşiye  rastladım. (“Az Önce Konuştum Programı” Candaş Tolga Işık)
İlgimi çekti. Niyetim şöyle bir dinleyip bu kanalı atlamaktı ancak, Mustafa Sarıgül’ün söyledikleri yeni şeylerdi, özlem duyduğumuz söylemlerdi.
İzlemeye devam ettim.
Hz Mevlana: “… bulanmadan donmadan akmak ne hoş, dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyordu.
Halk siyasette kısır çekişmelerden, hakaretlere de varan karşılıklı çekişmelerden, gevezeleri dinlemekten, bıkıp osandı artık.
İşte Sarıgül, tam da bu eksiklerin üzerinde, yeni bir siyaset anlayışı inşa etmiş.
Yeni bir ideoloji geliştirmiş. Stratejisini ve taktiklerini belirlemiş. Kısaca “derse iyi çalışmış”
Bence, zamanlaması da doğru.
“Sol-sağ kavramlarını bıraktık ,yüreği açık, cumhuriyet sevdalısı, Atatürk sevdalısı, hudut bütünlüğünü savunan, bayrak birliğini savunan, terörü lanetliyen  her kesime, herkese kucağımız açık” diyor.
HDP konusunda işbirliği için, lafı eğip bükmeden, ne CHP’den, ne İYİ Parti’den duymadığımız sözleri söylüyor. “Vatandaşı aptal yerine koymadan” açıkça: “Terörü lanetliyecek, PKK’yı lanetliyecek, hudut birliğine ve bayrak birliğine inancını söylecek” deyip; sonra gene de temkinli davranıp  “bunları yerine getirirse parti kurulları durumu değerlendirir” diye bağlıyor bu konuyu.
Her konuyu, her sorunu açıklarken de jest ve mimikleriyle sözlerini  güçlendiriyor, ses tonu yükselip alçalıyor, konulara hakimiyetini perçinliyor. Kendini dinletiyor. Bence egosu da tavanda.
Başkanlık sisteminin tıkandığını, parlamenter sistemden yana olduklarını, ilk işleri adaleti düzenlemek olduğunun altını çiziyor. İki seçim iktidar olamazsa koltuğu bırakacağını açıkça belirtiyor. Yani dokuz seçim kaybedip hala o koltuğa çakılı kalanlara mesaj vermeyi de ihmal etmiyor.
Kutuplaşmanın zararlarını açıklıyor, delege sisteminin rezilliğine dikkat çekiyor. İl ve ilçe başkanlığı seçimleri için aklıma yatan çözümler öneriyor. CHP’nin bir “fasit daire” içinde olduğunu Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bu “fasit daireden” çıkamayacağını belirtip; 2010 da neden değişim hareketine ara verdiğinin mantıklı açıklamasını yapıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’na zaman tanıdığını, bir bölen olmak istemediğini vurguluyor. Ancak sürecin artık tıkandığını saptıyor.
 “Z kuşağına” çok güveniyor.
Ekonomik programında üretim öncelikli bir büyüme modeli geliştirdiklerini söyledi. Gölge bakanlarını bile belirlemişler. Önümüzdeki günlerde  isimlerini açıklayacaklarmış.
2023 seçimlerinde başkan adayı olacağının da ipuçlarını verdi.
Sık sık Özal, Demirel, Ecevit vurgusu yaptı. Eski ANAP tabanına bir mesaj olarak algıladım bunu.
Türkiye Değişim Partisini kurmuş, (TDP) logosu  kırmızı bir büyük kalp sol üstünde  aynı renkli bir küçük kalp ve onları birbirine bağlayan bayrağımızın yıldızı.
Büyük kalp Anadolu’yu, küçük kalp Trakya’yı, yıldız da birliği temsil ediyormuş. Logoyu böyle açıklıyor.
Tiranlar anlaşır mı?
Zor.
Herkes kendi yoluna gidecek besbelli. Sarıgül bir adım öne atmış sanki.
Sarıgül hazırlıklı.
Artık “gına gelen” sözleri, konuları bırakmış, kendine yeni sloganlar, yeni söylemler bulmuş.
Polemiklere girmiyor, bu tür sorularda topu taca atmasını iyi beceriyor. Bu da siyasette ustalığı gerektiren bir beceri.
Daha çok uzun bir söyleşi. Merak edenler bu TV’nin web sitesinden bu söyleşinin tamamını bulabilirler sanırım.
“Ne var bunda, CHP’de benzer söylemleri dile getiriyor” diyecekler olabilir.
Sihirli kelime: “Değişim” ; sihirli cümle: “yeni, genç, hırslı hırsı oranında akıllı lider”
Benim gözlemlerim bunlar. Bunları yazarken bir Sarıgül taraftarı olmadığımı, somut gözlemlerimin bunlar olduğunu da belirtmeliyim.
Daha çok zaman var. Gözlemleyeceğiz, okuyacağız, dinleyeceğiz, irdeleyeceğiz seçimlerde de kararımızı vereceğiz tabii ki.
Bence bundan sonra AKP’nin meydanı o kadar da boş kalmayacak. İşi zorlaşacak.
CHP’de nafile çabalarla; fasit daire çarklarında mücadele edenlere de tavsiyem TDP’yi dikkatle takip etmeleri olacak.