Değeli okurlarım, bugün biraz da ahlâkî gelişim sürecinden bahsetmek istiyorum.

Ahlâk; bir toplumun iyi ya da kötü olarak kabul edilen davranışları belirleyen yazısız kurallar bütünüdür. Bir toplumda düzenin sağlanabilmesi için insanların belli kurallara uygun davranması gerekir. Bu kuralların bir bölümü ahlâk kurallarıdır. Gelenek, görenek, töre ve âdetler ahlâkın bir bölümünü oluşturur. Ahlâk kuralları, değişen toplumsal koşullar karşısında daha esnektir ve daha kolay değişebilme özelliğine sahiptir.

Ahlâk; insanların birbirleriyle veya devletle olan ilişkilerinde kendilerinden yapmaları istenen davranışlarla toplum düzenini sağlayan bir kurallar ve normlar bütünüdür, yani toplumsal bir olgudur. Ahlâk, kişi vicdanının belirli hareketleri “doğru” ve “iyi” olarak vasıflandırmasıdır.

Toplum içinde de ahlâk kişilerin benimsedikleri ve uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri veya kurallar bütünüdür. Ahlâk, en iyi yaşama şeklinin ne olduğunu saptamaya çalışır. Toplumsal yaşamda bazı hareketlerin ve düşüncelerin iyi bazılarının da kötü oluğunu ifade eder. Ahlâkla benzerlik gösteren bilimlerden biri de hukuktur. Hukuk; yazılı emir ve yasaklardır. Ahlâk ise yazılı emredici özelliği olmayan, toplum tarafından kabul görmüş kurallar bütünüdür.

Ahlâkî değerlerden yoksun bir hukuk düşünülemeyeceği gibi, ahlâkî değerler ile çatışan bir hukuk da işlevsel olmaktan uzaklaşır. Ahlâk, bir insan topluluğunun asgari düzeydeki ortak paydasını oluşturur. Her zaman ortaklaşa sahiplenilmesi gerekir. Ahlâk herkesin onayını almış, uzlaşılmış bir çerçevedir. Kimse kendini bu çerçevenin dışında tanımlamaya kalkamaz.

Farabî, “Bir eylemin ahlâklı olduğunu bilip de ona uygun davranmayan kişi, o eylemin ahlâklı olduğunu bilmeden ahlâklı davranan kişiden daha üstündür” der. Ahlâk ve hukuk kuralları arasındaki fark, ahlâk kurallarının dağınık, örgütlenmemiş nitelik taşımasına karşılık, hukuk kurallarının toplu, örgütlenmiş ve sistemli olmasıdır. Ahlâk ve hukuk kuralları arasında yaptırım farkı vardır. Ahlâkın asıl yaptırımı vicdan olmasına karşılık, hukukun devletin gücü ile uygulanan maddi zorlayıcı yaptırımları vardır. Ahlâk bir insan topluluğunun asgari düzeydeki ortak paydasını oluşturur.

Etik kavramı, eski çağlardan itibaren üzerinde düşünülüp tartışılan bir felsefe disiplini olmuştur. Sokrates’in ahlâk öğretisi; “İnsanın temel amacı erdeme ulaşmak olmalıdır. Erdem ancak bilgelikle mümkündür” olarak ifade edilir. Aristo’ya göre ise “Toplumda yönetenler ile yönetilenler arasında bir ayrım yapılması ahlâkîdir.” Yani toplumda her zaman üsttekiler ve güçlüler yönetir, alttakiler ve güçsüzler ise yönetilir.

Aristippos Protagoras’a göre ise “Her şeyin ölçüsü insandır. Genel geçerliliğe sahip doğrular yoktur. Doğrular ve yanlışlar insandan insana değişir.”

Günümüzdeki sosyal ve iş yaşamı içerisinde en çok şikâyet edilen davranış biçiminin ahlâkî temellerini bir bütün halinde en iyi ifade eden Machiavelli’dir. Onun ahlâk anlayışı, “Amaca ulaşmak için her araç meşrudur.” Nietzsche’ye göre ise “Erdem kadar erdemsizlik de normal karşılanmalıdır. Ahlâkî ölçüler ve normlar koymak saçma ve gereksizdir.”

Eski çağlardan günümüze toplumların sosyal yaşamlarını belirleyen en önemli unsurlardan biri din olmuştur. Tarihsel süreç içerisinde ve hatta günümüzde birçok toplumun ahlâkî ölçüleri inançlarından gelmektedir.

M.Ö. 4.yy’da zamanın en büyük filozofu olan Aristotales iyi, erdem, özgürlük, mutluluk gibi sözcükleri kavram yapısına kavuşturduğu için etik’in kurucusu sayılır. Ona göre ortak etik kurallar (değerler): 1. Doğruluk, dürüstlük, 2. Güvenilir olma, 3. Sadakat, 4. Adalet, 5. Başkalarına yardım etme, 6. Başkalarına saygı gösterme, 7. Vatandaşlık sorumluluğuna sahip olma, 8. Yalan söylememe, 9. Başkasının hakkını yememe, 9. Karşısındakinin güç durumundan yararlanmama, 10. Acısı olanın acısını paylaşma, 11. Dayanışma, 12. Bireylerin eşitliğinin kabul edilmesi, 13. Kaynakların adil dağıtılması, 14. Mükemmeliyeti arama vb. olarak sıralanabilir.

Devam edecek…